![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Bir ülkenin ne kadar başarılı olduğunu düşündüğümüzde, aklımıza genellikle Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) gibi parlak ekonomik rakamlar gelir. Bu tek gösterge, bir ülkenin karnesi gibi sunulur. Ancak verilerin derinliklerine indiğimizde, kalkınma ve eşitsizlik hakkındaki gerçeklerin çok daha karmaşık, şaşırtıcı ve düşündürücü olduğunu görürüz. Bazen en sağlam görünen varsayımlar bile, verilerin soğuk ışığı altında eriyip gider. Bu yazı, ülkelerin ilerlemesi hakkındaki en yaygın varsayımları yıkan ve bizi yeniden düşünmeye iten beş önemli bulguyu ortaya koyuyor.Kalkınma Bir Banka Hesabı Değil, Hassas Bir Denge Sanatıdır Gelişmişliğin sadece yüksek gelirden ibaret olduğu fikri oldukça yaygındır. Ancak Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın (UNDP) geliştirdiği İnsani Gelişme Endeksi (İGE), bu dar bakış açısına meydan okuyor. İGE, bir ülkenin başarısını üç temel boyutta ölçer: 1. Uzun ve Sağlıklı Yaşam: Doğuşta Yaşam Beklentisi ile ölçülür. Bu endeksin en kritik ve dahiyane özelliği, bu üç boyutun geometrik ortalamasının alınarak hesaplanmasıdır. Peki bu neden bu kadar önemli? Çünkü geometrik ortalama, bir alandaki (örneğin gelir) çok yüksek bir başarının, başka bir alandaki (örneğin eğitim veya sağlık) ciddi bir eksikliği telafi etmesini engeller. Başka bir deyişle, bir ülke petrol zengini olabilir ama vatandaşlarının eğitim ve sağlık standartları düşükse, İGE'de yüksek bir skor alamaz. Bu durum, gerçek gelişmişliğin sadece kaynak biriktirmek değil, bu kaynakları vatandaşların sağlığına ve eğitimine dengeli bir şekilde dönüştürme yeteneği olduğu anlamına gelir. Ancak bu dengeyi kurmak, sadece kaynakları doğru alanlara yönlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bu kaynakların verimli kullanılacağı bir güven ortamı yaratmayı da gerektirir. İnovasyon mu İstiyorsunuz? Önce Mahkemeleri Düzeltin, Sadece Laboratuvarları Fonlamayın İnovasyonu artırmak için hükümetlerin daha fazla Ar-Ge teşviki vermesi gerektiği, sezgisel olarak doğru gelen bir varsayımdır. Ancak veriler farklı bir hikaye anlatıyor. OECD ülkeleri üzerine yapılan ampirik bir çalışma, oldukça şaşırtıcı bir sonuca ulaşmıştır: Hükümetlerin Ar-Ge faaliyetlerine verdiği doğrudan ve dolaylı teşviklerin, inovasyon üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkiye sahip olmadığı bulunmuştur. Bunun temel nedeni, kurumsal kalitenin, inovasyon için finansal teşviklerden çok daha temel bir ön koşul olmasıdır. Dünya Bankası'nın Yönetişim Göstergeleri'nde (WGI) yer alan "Hukuk Devleti (Rule of Law)" ilkesi, bu kurumsal kalitenin ölçülebilir temelidir. Yatırımcılar ve girişimciler, milyonlarca dolarlık yenilikçi projelere risk almadan önce, yatırımlarının ve fikri mülkiyet haklarının adil ve öngörülebilir bir hukuk sistemi tarafından korunacağından emin olmak zorundadır. Güçlü ve bağımsız kurumlar, öngörülebilir bir düzenleyici çerçeve ve yolsuzluğun kontrol altında tutulması, ekonomik ve insani gelişme için adeta bir "çarpan" (multiplier) etkisi yaratır. Finansal destekler önemli olsa da, güven ortamını tesis eden sağlam kurumsal altyapı olmadan etkisiz kalırlar. Ancak bu kurumsal yapıların adil olmadığı veya küresel krizler karşısında sarsıldığı durumlarda, gelişmenin meyveleri eşitsiz dağılarak toplumsal fay hattını derinleştirir. Pandemi Milyarder Patlaması ve Yoksulluk Salgını Yarattı COVID-19 salgını, küresel sağlık sistemlerini sarsarken, ekonomik eşitsizlik fay hatlarını da acımasızca ortaya çıkardı. Krizin ekonomik sonuçları herkes için aynı olmadı; aksine, mevcut uçurumu daha da derinleştirdi. Oxfam tarafından yayınlanan raporlardaki veriler bu durumu çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor: Pandemi sırasında dünyanın en zengin milyarderlerinin serveti 3,9 trilyon dolar artarken, aynı dönemde günde 5,50 dolardan az parayla yaşayan insan sayısı 500 milyona kadar artmış olabilir. Oxfam raporu, mevcut eğilimlerin on yıl içinde dünyanın ilk trilyonerinin önünü açtığı ve küresel yoksulluğun ortadan kaldırılmasının 229 yıl ertelendiği konusunda uyarmaktadır. Bu veriler, küresel krizlerin yükünü en savunmasız kesimlerin çektiğini ve servetin en tepede yoğunlaşmasını nasıl dramatik bir şekilde hızlandırdığını gösteriyor. Salgın, bir yanda rekor servet artışları yaratırken diğer yanda milyonları yoksulluğa iten bir "eşitsizlik virüsü" gibi davrandı. Bu dramatik tablo, eşitsizlikle mücadelede geniş ölçekli ekonomik hamleler kadar, hedefe yönelik ve güçlü kaldıraç etkisine sahip politika araçlarına olan ihtiyacı da ortaya koyuyor. En Güçlü Kalkınma Aracı, Fazladan Bir Yıl Okul Olabilir Bir ülkenin kalkınma hamlesi için en etkili politika aracı ne olabilir? Devasa altyapı projeleri mi, yoksa GSYİH'yı artıracak ekonomik hamleler mi? Türkiye'nin İnsani Gelişme Endeksi (İGE) üzerine yapılan bir analiz, çok daha basit ve güçlü bir kaldıraç olduğunu gösteriyor: Eğitim. Analizin bulgusu oldukça net: "Ortalama Okullaşma Yılı" (OOY) göstergesindeki sadece bir yıllık bir artış, Türkiye'nin İGE puanını, kişi başına düşen milli gelirdeki binlerce dolarlık bir artıştan veya doğuşta yaşam beklentisindeki bir yıllık artıştan çok daha fazla yükseltme potansiyeline sahip. Sayısal karşılaştırma bu farkı daha da belirgin kılıyor: • Ortalama Okullaşma Yılı'ndaki 0,5 yıllık bir artış, İGE'yi 0,006 puan etkiliyor.Bu bulgu, insan sermayesine yapılan hedefe yönelik yatırımların, saf ekonomik büyümeye kıyasla ne kadar güçlü ve verimli bir kaldıraç olabileceğini kanıtlıyor. Kalkınmanın anahtarı, bazen en temel yerde, yani sınıflarda gizlidir. Ancak doğru metriklere odaklanmak, sadece kalkınma araçlarını değil, eşitsizliğin kendisini nasıl ölçtüğümüzü de sorgulamayı gerektirir. Örneğin, sıkça birbirine karıştırılan gelir ve servet eşitsizliği, tamamen farklı hikayeler anlatabilir. Bazı Zengin Ülkelerde Servet Uçurumu Düşükken, Bazı "Eşitlikçi" Ülkelerde Yüksektir Gelir eşitsizliği ve servet eşitsizliği, genellikle birbirine karıştırılan iki kavramdır. Ancak bu iki metrik, bir ülkenin ekonomik adalet profili hakkında tamamen farklı dinamiklere işaret edebilir. Gelir, belirli bir dönemde (genellikle bir yılda) kazanılan parayı ifade ederken; servet, bir kişinin sahip olduğu tüm varlıkların (ev, araba, hisse senedi, banka hesabı vb.) toplam birikmiş değeridir. Bu iki kavramı şöyle düşünebiliriz: Gelir, bir ayda maaş bordronuza giren para gibidir; servet ise eviniz, birikimleriniz ve yatırımlarınız dahil olmak üzere sahip olduğunuz her şeyin toplamıdır. Biri anlık bir fotoğraf, diğeri ise hayat boyu birikmiş bir albümdür. Veriler, bu iki kavram arasındaki farkın ne kadar şaşırtıcı olabileceğini gösteren karşı-sezgisel örnekler sunuyor: • Japonya ve İtalya gibi ülkelerde yüksek gelir eşitsizliği olmasına rağmen, nesiller arası birikimler ve diğer faktörler sayesinde servet eşitsizliği nispeten düşüktür.Bu durum, İskandinav ülkelerindeki gibi güçlü sosyal güvenlik ağlarının ve artan oranlı vergilendirmenin anlık geliri (maaşları) daha eşit dağıtabildiğini, ancak sermaye birikimi ve nesiller arası servet transferi gibi dinamikleri aynı ölçüde etkilemediğini göstermektedir. Ekonomik adaleti tam olarak anlamak için hem anlık para akışına (gelir) hem de toplumda birikmiş varlıklara (servet) aynı anda bakmak zorundayız. Sonuç Gördüğümüz gibi, kalkınma ve eşitsizlik hakkındaki yaygın kanılarımız genellikle eksik veya hatalıdır. Ham ekonomik rakamların ötesine baktığımızda, gerçek ilerlemenin dengeli insani yatırımlar, sağlam kurumlar ve yapısal olgunluk gibi çok daha derin faktörlere bağlı olduğunu anlıyoruz. Dördüncü noktada gördüğümüz gibi, Türkiye'de eğitime yapılan hedefe yönelik bir yatırımın, GSYİH'deki binlerce dolarlık artıştan daha etkili olması, birinci noktadaki dengeli kalkınma ilkesinin somut bir kanıtıdır. Ancak bu yatırımın meyve verebilmesi, ikinci noktada vurgulanan sağlam kurumların ve hukuk devletinin varlığına bağlıdır. Bu sistemler, üçüncü noktada gördüğümüz pandemi gibi küresel krizler karşısında test edilir ve beşinci noktada öğrendiğimiz üzere, ilerlemeyi doğru ölçmek için doğru metriklere bakmayı gerektirir. Bu gerçekler ışığında, kendimize şu soruyu sormalıyız: Kendi ülkemizin ilerlemesini ölçerken doğru metriklere mi odaklanıyoruz, yoksa sadece buzdağının görünen kısmına mı bakıyoruz? Kaynak : radyo.ayorum.com "Küresel Kalkınma ve Temel Ekonomi Göstergeleri" Programını dinle
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |