![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Hint-Pasifik'in az bilinen gerçeği: Manşetlerin Arkasındaki Stratejik Oyunlar
![]() ![]() "Tek Çin" Politikasının İki Yüzü: Anlaşmazlığın Kaynağındaki Kavram Karmaşası Uluslararası ilişkilerdeki en temel yanlış anlaşılmalardan biri, Çin'in "Tek Çin İlkesi" ile Avustralya gibi Batılı ülkelerin benimsediği "Tek Çin Politikası" arasındaki farktır. Bu iki kavram sıklıkla birbirinin yerine kullanılsa da, aralarındaki nüans, bölgedeki diplomatik esnekliğin ve aynı zamanda gerilimin de anahtarıdır. Lowy Institute'e göre Çin'in "Tek Çin İlkesi" net ve tavizsizdir: "Dünyada tek bir Çin vardır, Tayvan Çin'in ayrılmaz bir parçasıdır ve Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti tüm Çin'i temsil eden tek meşru hükümettir." Bu, Pekin'in Tayvan üzerindeki egemenlik iddiasının temelini oluşturur. Buna karşılık, Avustralya gibi ülkelerin benimsediği "Tek Çin Politikası" ise çok daha farklıdır. Avustralya'nın 1972 tarihli Ortak Bildirisi'ne göre Canberra, Pekin'deki hükümeti Çin'in tek yasal hükümeti olarak tanımakta, ancak Tayvan'ın bir Çin eyaleti olduğu yönündeki Çin pozisyonunu sadece "kabul etmektedir" (acknowledges). Bu "kabul etme" ifadesi kritik bir diplomatik esneklik alanı yaratır. Avustralya'ya ve benzer politikalara sahip diğer ülkelere, Pekin'in egemenlik iddiasını resmen onaylamadan Tayvan ile gayriresmi ancak anlamlı ticari, siyasi ve kültürel bağlar kurma imkânı tanır. Bu kavramsal fark, bölgedeki pek çok gerilimin ve aynı zamanda diplomasinin temelini oluşturmaktadır. Bu kavramsal gerilim, bölgedeki bir diğer sessiz ama etkili aktörün, ASEAN'ın, diplomatik arenada nasıl bir rol oynadığını daha da önemli kılmaktadır. ![]() ASEAN'in Sessiz Gücü: Başarısızlıkların Küllerinden Doğan Beklenmedik Diplomat Birçokları tarafından zayıf bir "konuşma kulübü" olarak görülen Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN), aslında bölgedeki en karmaşık sorunların çözümünde kilit rol oynayan beklenmedik bir diplomattır. ASEAN'ın bu gücü, SEATO, ASA ve MAPHILINDO gibi kendisinden önceki başarısız bölgesel örgütlerin yarattığı hayal kırıklığı ve kaos ortamından ders çıkararak inşa edilmiştir. Başarısının sırrı ise kasıtlı olarak bir savunma paktı veya askeri ortaklık olmaktan kaçınmasıdır. Bunun yerine, barışçıl ve şeffaf politikalar ile uzlaşmaya dayalı bir sistem kurarak, üye devletler arasında güven tesis etmiştir. Bu yaklaşımın ne kadar etkili olduğunun en somut örneklerinden biri, ASEAN'ın Güney Çin Denizi meselesindeki rolüdür. Başlangıçta bölge ülkelerine açıkça düşmanlık besleyen Çin, ASEAN'ın diplomatik çabaları sayesinde, Kasım 2002'de konuyla ilgili çok taraflı bir anlaşmayı ilk kez kabul ederek bir bildirge imzalamıştır. Bu durum, manşetlerde sıkça 'etkisiz' olarak yaftalanan bir örgütün, kapalı kapılar ardında bölgenin en istikrarsızlaştırıcı gücünü nasıl masaya getirebildiğinin altını çizer. Örgüt, bölgesel sorunların çözümünde yegâne adres konumuna gelmiş ve büyük güçleri bile diplomatik yollarla etkileyebilmiştir. ASEAN'ın bu diplomatik başarısı, bölgedeki büyük güçlerin müttefiklerinin karşılaştığı daha da karmaşık bir denge oyununa zemin hazırlamaktadır. Müttefik İkilemi: Güvenlik İçin ABD, Zenginlik İçin Çin Avustralya ve Japonya gibi Hint-Pasifik'teki kilit ABD müttefikleri, modern jeopolitiğin en keskin ikilemlerinden biriyle karşı karşıyadır: Ulusal güvenliklerini ABD ittifakıyla, ekonomik refahlarını ise Çin ile olan bağlarıyla sağlamak zorundadırlar. Bu ülkelerin en büyük ekonomik ortağı ve zenginlik kaynağı Çin'dir. Ancak aynı zamanda, ulusal güvenliklerini garanti altına alan en önemli müttefikleri de ABD'dir. Bu durum, bu ülkeleri hassas bir denge politikası izlemeye zorlamaktadır. Bu stratejik açmaz, farklı kavramlarla tanımlanmaktadır: • Avustralya için "ikicilik" (dualism): Bir yanda ekonomik çıkarlar için Çin ile ilişkileri sürdürürken, diğer yanda güvenlik için ABD ile ittifakı koruma stratejisi.Bu ikilem, Hint-Pasifik'teki ABD müttefiklerinin dış politikalarını anlamak için merkezi bir öneme sahiptir. Onların kararları, basit bir taraf seçme eylemi değil, sürekli değişen bir ortamda hayati çıkarları dengelemeye yönelik karmaşık hesaplamalardır. Bu durum, bu ülkelerin her dış politika kararını—bir teknoloji standardı seçiminden bir liman yatırımına kadar—hem Washington'da hem de Pekin'de nasıl yankılanacağını tartan hassas bir ip cambazlığına dönüştürmektedir. Bu stratejik ip cambazlığının en gerilimli sahnelerinden biri de, genellikle büyük güç rekabetinin bir piyonu olarak görülen, ancak aslında çok daha fazlası olan Tayvan üzerinde yaşanmaktadır. Tayvan Bir Piyon Değildir: Ekonomik Dev ve Tarihsel "Yaşam Hattı" Tayvan'ı sadece ABD-Çin rekabetinin bir piyonu olarak görmek, adanın bölge için taşıdığı çok yönlü ve derin anlamı gözden kaçırmaktır. Tayvan, farklı aktörler için ekonomik, stratejik ve hatta duygusal bir öneme sahiptir. • Avustralya için: Tayvan, dev bir ekonomik ortaktır. Lowy Institute'e göre, Avustralya'nın en büyük 10 ihracat pazarından biri olmasına rağmen, henüz bir serbest ticaret anlaşması bulunmayan tek pazardır. Bu durum, ilişkilerde ne kadar büyük bir potansiyel olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, Tayvan'ı sadece bir jeopolitik mücadele alanı olarak ele almak, bölgedeki dinamikleri eksik anlamaktır. Adanın kendi ekonomik gücü ve diğer ülkeler için taşıdığı stratejik ve tarihsel anlam, denklemin vazgeçilmez bir parçasıdır. Ancak Tayvan ve diğer bölgesel aktörler arasındaki bu derin ekonomik bağlar, barışın bir garantisi olmaktan çok uzaktır; aksine, bu bağlar yeni bir rekabet alanının ta kendisidir. ![]() Ekonomik Bağımlılık Barış Getirir mi? Aslında Yeni Savaş Alanı Ekonomik karşılıklı bağımlılığın savaşı önleyeceği yönündeki yaygın kanı, Hint-Pasifik'teki gelişmelerle çürütülmektedir. Ekonomi, artık sadece bir iş birliği alanı değil, aynı zamanda devletlerin birbirlerine baskı kurmak için kullandıkları yeni bir "savaş alanı" haline gelmiştir. Bu tezin somut örnekleri oldukça fazladır: • Çin'in Yaptırımları: Avustralya'nın COVID-19'un kökenine yönelik bağımsız bir soruşturma talep etmesi ve Huawei'yi 5G altyapısından yasaklaması üzerine Çin, Avustralya'dan yapılan kömür, arpa ve kereste gibi ürünlerin ithalatına yönelik ekonomik yaptırımlar uygulamıştır. Bu adımlar, Pekin'in "kendisine bağımlı bir Avustralya" yaratma isteğini ortaya koymuştur.Bu, küreselleşmenin barış getireceği yönündeki liberal tezin sonunu ve ekonomik ağların, tıpkı geleneksel askeri ittifaklar gibi, birer güç ve baskı enstrümanına dönüştüğü yeni bir jeo-ekonomik çağın başlangıcını işaret etmektedir. Ekonominin bir silah olarak kullanıldığı bu yeni çağda, ABD'nin Çin'e yönelik büyük stratejisinin de sanılandan çok daha katmanlı olması şaşırtıcı değildir. ABD'nin Gerçek Stratejisi: Çin'i Değiştirmek Değil, Oyun Alanını Şekillendirmek ABD'nin Çin'e yönelik stratejisi, kamuoyunda genellikle sanıldığı gibi Çin'in iç rejimini değiştirmeye odaklanmamaktadır; daha incelikli ve uzun vadeli bir hedefi vardır. Biden Yönetimi'nin Hint-Pasifik Strateji Belgesi bu amacı net bir şekilde ortaya koymaktadır: "Amacımız Çin Halk Cumhuriyeti'ni değiştirmek değil, faaliyet gösterdiği stratejik çevreyi şekillendirmek, dünyada ABD, müttefiklerimiz, ortaklarımız ve paylaştığımız çıkar ve değerler için azami derecede elverişli bir etki dengesi kurmaktır." Bu stratejinin anlamı şudur: ABD, Çin'in iç politikasına doğrudan müdahale etmek yerine, onu çevreleyen ittifaklar (AUKUS), ortaklıklar (QUAD) ve kurumlar ağını ("latticework") güçlendirerek Çin'in hareket alanını kısıtlamayı ve davranışlarını etkilemeyi hedeflemektedir. Amaç, Çin'in genişlemesini veya agresif adımlar atmasını, kendisi için stratejik olarak daha maliyetli ve zor hale getirmektir. Bu yaklaşım, Soğuk Savaş dönemindeki basit "çevreleme" politikasından çok daha karmaşık ve modern bir büyük stratejidir. ABD, Çin ile doğrudan bir çatışmadan kaçınırken, bölgedeki güç dengesini kendi lehine çevirecek bir "oyun alanı" tasarlamaktadır. Bu strateji, 21. yüzyıl güç rekabetinin doğasını anlamak için kritik bir anahtardır. Hint-Pasifik bölgesi, manşetlerde görünenin çok ötesinde, tarihsel bağlar, ekonomik zorunluluklar ve stratejik ikilemlerden oluşan karmaşık bir ağdır. "Tek Çin" politikasındaki ince farklardan ASEAN'ın sessiz diplomasisine, müttefiklerin yaşadığı ikilemden ekonominin bir silah olarak kullanılmasına kadar, bu dinamikler küresel güç dengelerini derinden etkilemektedir. Bu güçlü akıntılar yön değiştirmeye devam ederken, 21. yüzyılın kaderini bu az bilinen gerçeklerden hangisi belirleyecek? Kaynak: radio.ayorum.com Hint-Pasifik'te Stratejik Satranç: ASEAN, Tayvan Kartı ve ABD-Çin Rekabetinde Japonya ile Avustralya'nın Çok Boyutlu Risk Yönetimi
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |