A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Yitik Kent Ankara

Kategori Kategori: Berlin Günceleri | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Gültekin Emre | 28 Haziran 2008 09:02:11

Anıları yazmanın yaşla bir ilgisi var mı acaba? Olabilir. Çok şey yaşayıp görmeyi içermiyor anı yazmak, yaşadığını kaleme alabilmek önemli olan. 1956-1980 arası Ankara'yı, elbette, kendi süzgecimden geçirdim. Hem kenti, hem de kendimi, ailemi anlattım. Tıkış tıkış bir kitap olmadı Yitik Kent Ankara.

Berlin Günceleri  9 –  15 Haziran
 
9 Haziran, Pazartesi
 
Okulun ilk günü ve yine ben öğrencileri görünce hasta oluyorum. Allahtan kısa ders programı uygulaması sürüyor sıcaklar nedeniyle. Saat 12.00’de evdeydim. Yitik Kent Ankara gelmiş. Okulu, öğrencileri, yorgunluğu hemen atıyorum bir kenara ve kitabı karıştırıyorum hata falan aramadan. Güzel!
 
Kendimi oldukça hafiflemiş duyumsadım ve içimde bir boşluk oldu sanki.
 
Anıları yazmanın yaşla bir ilgisi var mı acaba? Olabilir. Çok şey yaşayıp görmeyi içermiyor anı yazmak, yaşadığını kaleme alabilmek önemli olan. 1956-1980 arası Ankara’yı, elbette, kendi süzgecimden geçirdim. Hem kenti, hem de kendimi, ailemi anlattım. Tıkış tıkış bir kitap olmadı Yitik Kent Ankara. Her şeyi yazmanın, ortaya dökmenin de bir anlamı yoktu. Öyle de oldu. Şimdi sıra Berlin Berlin’de, Ankara’nın devamında. Yoksa eksik kalır pek çok şey.
 
 
10 Haziran, Salı
 
Şair, ressam Engin Turgut’tan iki kitap: Suyun Rüyası (Artshop, Ocak 2008) son dönem şiirleri.57 Model Chevrolet ya da Küçük Caz Şarkıları (Artshop, Matıs 2008) resimleriyle birlikte düzyazı şiirlerini içeriyor. Resim de yapan, yani ressam olan şairler ve onların şiirleri hep ilgimi daha fazla çekmiştir öteki şairlerden. Onun resimlerinde müzisyenlerin büyük bir yeri var. Caz’ı, ya da çalınan müziği hemen duyumsarsınız müzisyenin duruşundan, çaldığı aletle bütünleşmesinden. Sezen Aksu’yu yorumlama kitabı sanki ikinci kitap. “Bu kitabı yazmama vesile olan güzel insanım Sezen Aksu’ya teşekkür ederim.”
 
Adonis, Kör Kâhin’de, yaşadığımız çağı sıkı bir biçimde sorguluyor. Apaçık siyaset yapmıyor ama siyaseti gündeminden indirmediğini de her fırsatta sezdiriyor. Çağının nereye gittiğini görmeye, gözlemlemeye çalışıyor. “İşte bu da tarih - / Kâğıttan torbaları doldurmaya hazır / ölülerin kemiklerinin çektiği arabalarda”  Sonra da kocaman bir soru geliyor “dünya”ya: “esirin ağıdından başka / hangi şarkı / yükselebilir / şiirin sedeflerinden?”  Ülkeler, insanlar oradan oraya göç ediyor daha iyi yaşam koşulları için: Bu da bir milat oluşturuyor: “çağın bayrağıdır hicret”. Öyleyse “Uygarlık sıska, yeryüzü kabristan”dır.
 
 
11 Haziran, Çarşamba
 
Öykücü Ayşe Kilimci’nin Ah Benim Akortsuz Kalbim (Altın Kitaplar, 2007) farklı bir anı kitabı. 1970’lü yıllardan başlayarak Türkiye’nin siyasal, toplumsal çalkantısı içinde büyüyen bir genç kızın, bir kadının, bir annenin, bir yazarın yaşamının dupduru bir biçimde gözler önüne serilmesini okurken, içim ürperdi durdu. Türkiye’nin geçirdiği sayrılık, histeri, kanlı... dönemlerini ben de yaşadım çünkü. Tümüyle devletin ve basiretsiz yöneticilerin yol açtığı, insana ve kurumlara verdikleri zararın büyüklüğünü saptamak için Türkiye’nin geldiği yere bir bakmalı.
 
 
12 Haziran, Perşembe
 
Bir telaş, bin telaş, elbette bende. Yolculuklardan önce hep böyle oluyorum. Sıkıntılara giriyorum. Valizler dert oluyor. Zamanından çok önce havaalanlarına gitmemi hep eleştiriyor evdekiler. Sanki kaçan, kaçırdığım bir şeylere engel olmaya çalıyorum içimde.
 
Rahime İzmir’e uçtu. Ben, bir ay sonra, ancak okulumun kapandığı gün uçabileceğim.
Adana’yı, Antalya’yı kıskandıracak sıcaklar gitti gider oldu, serin havalar geri geldi.
 
Ah Benim Akortsuz Kalbim’de ne çok alıntı yapılacak yer var: “Âşık Veysel öldü, ilkbaharın ilk günlerinde, belki eski şubat bitmediğinde... Dallara su yürümüştü. Vasiyeti gereği türküler söylenerek verildi toprağa. Fikret Kızılok mezarı başında sazını kırdı. Kemal Eniştem pek gözyaşı döktü, onun sesini almış, yavrum Kemal’im derken...” (s.124)
 
 
13 Haziran, Cuma
 
Nasıl yağmur, bu nasıl yağmur? Yağmurun sesiyle uyandım çalar saatin çalmasına daha çok varken. Bahçedeki çiçekler, ağaçlar bayram etmiştir mutlaka. Kaç gündür su vereyim, sulayayım çiçekleri, çimleri derken vakit bulamamıştım bir türlü. İyi oldu!
 
“Sabah haberlerinde verdiler. Vietnam savaşı sonunda bitmiş. Umutları, güçleri, inançları mı tükendi, yoksa öldürecek insan mı kalmadı? Ama gördü, işte insanlık, dünyanın efendisi bile olsan, bir halk ülkesini sana karşı savunur, senin de pabucunu eline verir işte! Hep yüreğimi acıtan bir yaraydı bu savaş.” (s. 126) diyor Ayşe Kilimci. Amerika’nın Irak ve Afganistan halkından yiyeceği dayakta sıra. Ah Benim Akortsuz Kalbimi okurken o günün gazetelerini karıştırıyor gibi oluyorum. Haberleri okurken, bir yandan da kulağım radyoda sanki.
 
 
14 Haziran, Cumartesi
 
Evde olmanın tadını çıkarıyorum. Yalnızım. Ev sessiz.
 
Nur Saka’nın Yıl 1900 Sevgili (1998) kitabından sonra Anne de Olabilir İnsan Hayatta Âşık da’yı (2007) yayımladı. Coşkulu, sıcak bu ses üzerine yazdım bugün. Şu iki dizeyi kolay kolay unutamayacağım: “seni sevdim / seni arkandan ağlayarak koşturan / bir köpek gibi sevdim”.
 
Bir de Ahmet Erhan’ın bu yılın Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü alan yeni şiir kitabı Sahibinden Satılık’ını (Everest Yay. 2008) değerlendirdim Akatalpa için. Alacakarnlıktaki Ülke’yle büyük çıkış yapan Ahmet Erhan 1958 model ömrünü satılığa çıkarıyor bu son kitabındaki şiirlerinde.. Gırtlağındaki uru da şiirlerine geçirmiş. Yaşlanma ve ölüm korkusu sinmiş Ahmet’e. Hüzün daha da artmış şiirlerinde. Bu iki yazı yetti, akşamın nasıl olduğunun farkına bile varmadım. Ahmet Erhan sanki hayatla ve kendisiyle vedalaşıyor bu kitaptaki şiirlerle. Ömrünü elden çıkarmakla pişmanlıklarını mı imliyor acaba? Ya da yeniden doğmayı mı? Hüzünlü ve acı bir kitap bu.
 
 
15 Haziran, Pazar
 
Bit pazarı. Mendelssohn’un Mektupları’nı buldum. Kaptım hemen. Bir de Diderot’nun Sophie Volland’a yazdığı mektuplarını aldım.
 
Pazarda ne ararsan var. Hulki Aktunç’un biriktirdiği kedi figürleri bile. Üç de farklı, şen kedi figürü de geldi benimle eve.
 
Her yer bayrak oldu. Maç hastalığı herkesi iyice sarmış görünüyor. Ben de heyecanlanıyorum milli maçlarda. Bu akşam Çeklerle oynayacak takımımız. Bizim televizyon da izleme şansım yok, göstermiyor çünkü. Şair Acem Özler’e gideceğiz Dirim’le.
 
Bu nasıl maçtı böyle? Ölüp ölüp dirildik. Son on dakikadaki millilerimizin oyunu nasıl da göz doldurdu. Hele o goller! Hele o goller! Müthişti! Hakemin yanlı tutumu gözden kaçacak gibi değildi. Futbol hastası olmayan ben de maç üzerine ahkâm kesiyorum! Bu, benim haneme yazılması gereken olumlu bir  gelişme mi acaba?
 
 
 
18 Haziran, Çarşamba
 
Kim kimin neyi, ne kadar ve nasıl yaşadığını bilebilir ki? Benim yaşadıklarımın izini ancak ben bilebilirim. Başkası ne bilebilir içimdeki oyukları, sertlikleri, kırıkları? Yitik Kent Ankara’da hiçbir abartı yok. Acaba neden Rahime yaşadıklarımı abarttığımı söyledi. “Sen onları yaşamadın ki” dedi. Onunla evlendiğimde 25 yaşındaydım. Ondan önceki yaşamımı, çektiğim zorlukları, özlemler... nereden bilebilir ki? Ona ne kadar kendimi anlattım, anlatabildim acaba? Yaşamımın hiçbir anında abartı olmadı ve “yoksulluk edebiyatı” da yapmadım. Çok boynu bükük bir çocuk değildim ama her şeyi yerinde bir yaşamım da olmadı ve pek çok şeye yutkundum, sabırla yutkundum. Bunun kırgınlığını ancak ben bilebilirim. Sabaha kadar yaşamımı bir daha gözümün önüne getirdim, gözlerim yaşardı ve uykum kaçtı.
 
 
19 Haziran, Perşembe
 
Tüm Berlin okullarının katıldığı bir şenlikte köfte ve sarma sattı okulumuzun öğrenciler. 3 kilo kıymadan 90 köfte çıkardı. Köfteler de köfte olmuştu hani. Yaprak sarması hazırdı. Vıcık vıcık yağ değildi.
 
Türk öğrenciler şarkı söylediler, halk oyunlarından birkaç örnek sundular. Elektro saz ve darbuka izleyenleri coşturdu. Böyle anlarda eziklik ve aşağılamayı duyumsamıyor öğrenciler, tersine ülkelerinin kültürüyle övünüyorlar. İki dilliliğin, iki kültürlülüğün onların dünyalarına ve geleceklerine çok şey kattığını ilerde daha iyi anlayacaklar elbette, eğer iyi bir meslek sahibi olabilirlerse.
 
Akşam eve yorgun geldim ve üstüm başım hep köfte kokuyordu. Duşla kendime geldim. Alman’ya Portekiz maçını izleyemedim. Ama Almanya’nin favori takımlardan Portekiz’i 3:2 yendiğini öğrendim.
 
 
20 Haziran, Cuma
 
Sigortalı iş bulmanın mucize olduğunu yazıyor gazete (Evrensel). “Almanya’da uzun süre işsiz kalanların sadece yüzde 3.4’ünün sigortalı bir işe alındığı tespit edildi.” Bu nasıl can alıcı bir durum? Korkunç bir şey insanın geleceğinin sürekli kapkaranlık olması.
 
İçim kararıyor gazeteyi okurken. İsveç’te telekulak yasası kabul edilmiş kamuoyunun karşı durmasına karşın. “Yasa Savunma Bakanlığı Radyo Kurumu’na (FRA) tüm telefon ve cep telefonu trafiğini dinleme, faks, SMS ve elektronik mektupların tamamını kontrol etme yetkisi” veriyormuş. Almanya’da da zaman zaman telekulakla ilgili bilgiler ve eleştiriler gündeme geliyor. Türkiye’de de devletin tutumu son dönemde epeyce eleştiri konusu olmuştu. Kişilik haklarına bir saldırı bu aslında. Kişinin özel yaşamı sürekli denetleniyor. Devlet, demek ki korku içinde, vatandaşlarından ödü kopuyor. Vatandaşlar da devletten korkuyor. Korkunun devlete ve vatandaşa verdiği ruhsal zararı bir düşünelim hele.
 
 
21 Haziran, Cumartesi
 
Ahmet Erhan’ın son şiir kitabı  Sahibin’den Satılık’ın son şiirinde kendini “1958 model” “markası silik” okunmayan, “antika” “Bir hayat” olarak ele alıyor. Engin Turgut da kendini “57 Model Chevrolet” le eşleştiriyor. Ahmet Erhan’la aralarında bir fark var Engin’in, o hayatını elden çıkarmak istemiyor, ama başa dönmek istiyor: “...kapısını açalım bin dokuz yüz elli yedi model Chevrolet’in! İsterseniz hayatı yokuşa sürelim ya da başa dönelim...” Geriye dönüp bakıldığında görülen manzara ise farklı bir fotoğraftır aslında: “...sanki çocukluğumuzun o top oynadığımız arsaya, üstü başı yırtılmış hurdaya dönüşmüş bir rüya sıkıntısının, ardına bakmadan koşan, harap olmuş kelimeler yokuşuna tırmanabiliriz.”
Ahmet Erhan’la Engin Turgut farklı yerlerde buluşmuşlar. Şiirle geçen ömürleri ve sonunda arabaya dönüşen hayatları düşündüm durdum.
 
İnternetin bu kadar yaşamıma kök saldığını bilmiyordum. Dünden beri internetsizim, giremiyorum bir türlü posta kutuma. Elim ayağım dolaştı bir birine, ne yapacağımı şaşırdım. Sağdan soldan yardım ve akıl almaya çalıştım ama olmuyor; olmuyor işte. Bir zamanlar mantar gibi durmadan çoğalan internet cafeleri şimdilerde her yerde bulmak ne mümkün! Sosa soruştura bulduğum yerde de rahat edemedim. 20 dakika da bir “tam mı, devam mı” diye soruyor alet, tüm dikkatim dağılıyor. Yazacaklarımı toparlayamıyorum. Modemin bozulduğuna karar verdik. Yenisi alınacak. Tek çözüm bu gözüküyor şimdilik.
 
İnternetle bir bağlantısı yok ama Rilke’nin şu iki dizesi dilimden düşmüyor bütün gündür:
“çünkü ölür babalar / oğullar kalır ve çiçek açarlar”
 
 
22 Haziran, Pazar
 
Ne olduysa internetime giremiyorum. Nasıl sıkıntıdayım bu yüzden.  Bu sabah internet cafeye kadar yürüdüm. Posta kutum çoğu gereksiz duyurular yüzünden iyice dolmuş. İnternetin günün birinde elim ayağım olacağını düşünemezdim bundan birkaç yıl önce. Bugün onsuz yapamıyorum işte. Tüm haberleşmem, yazışmam internetle oluyor artık.
 
“Bu yazılar günce mi, arkadaşa mektuplar mı, malzeme yığını mı, kendi kendimle söyleşiler mi? Her neyse, faideli (!) bir iş sonunda, ülkemin hikâyesi.” (s. 270) Orası doğru. Adım adım 12 Eylül darbesine doğru yaklaşıyoruz. Benim gençliğimle, yaşadıklarımla örtüşen o kadar şey var ki  Ah Benim Akortsuz Kalbim’de ve neden Ayşe Kilimci ile Ankara’da tanışmadığımıza şaşıp kalıyorum yazdıklarını okurken. Onun yazdıkları farklı, hem günce, hem anlatı gibi, bir yerde de tanıklık.
 
 
 
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git