|
|
Rapor mu? Senaryo mu?Kategori: Dünya | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 28 Haziran 2008 08:19:38 Türkiye hakkında bazen haber yazıyor bazen uyduruyorlar. Amaçları bilgilendirme değil, Türkiye'ye şekil verme... ABD'deki bazı düşünce kuruluşlarının ve yabancı gazetelerin Türkiye senaryoları, kamuoyunda giderek daha sık yer almaya başladı.
Son olarak ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’a bağlı araştırma kuruluşu Rand Corporation’ın “Türkiye’de Siyasal İslam’ın Yükselişi” başlıklı 135 sayfalık raporunda, Türkiye’nin gelecek on yılını darbe ve şeriat ekseninde değerlendiren değerlendiren değişik senaryolar hazırlaması, Türkiye’nin geleceğine olan bu ilginin nedeni konusunda da merak uyandırdı. Raporda, Türkiye’de kapatma davasıyla birlikte gündeme gelen “AKP kapatılır mı?, Kapatılırsa ne olur, kapanmazsa ne olur? Ordu yönetime el koyar mı, Türkiye’ye şeriat gelir mi” gibi sorular yer aldı. AKP yanlısı tavrın gözlerden kaçmadığı raporda dört farklı senaryoya yer verilse de, AKP’nin “ılımlı bir yol izleyerek İslami yasaları uygulamaya yönelik bir çaba gösterme ihtimalinin zayıf olduğu, dolayısıyla askeri darbeye sebebiyet vermeyeceği" yorumu dikkati çekti. AKP’nin kapatılmasının “çok az şeyi çözeceği” ve “krizi derinleştireceği” belirtilen raporda, AKP’nin başarısının “İslami köklere sahip siyasi hareketin gücünü gösterdiği” ifade edildi. Rand Corporation'ın raporu ABD'deki senaryo üretiminin şaşmaz kalıplarını yansıtıyor. Analizlerinin "objektif" olduğunu gösterebilmek için değişik seçenekler üzerinde durmayı alışkanlık haline getiren senaristlerin asıl derdi, kendi tercihlerinin biricik akılcı yol olduğunu göstermek. Bunun için diğer seçeneklerin "zayıf" yönlerini göstermek yetiyor. Aslında ABD merkezli senaryoların tek muhatabı Türkiye değil. Her yıl on binlerce rapor ya da kapsamlı analiz dünyanın değişik bölgelerini etkilemek için devreye sokuluyor. Ancak Türkiye gerek konumu, gerekse giderek kişiliksizleşen iç siyasetindeki kırılganlık nedeniyle bu müdahaleden en fazla etkilenen ülkelerden biri. Bilindiği gibi senaryolar daha çok "ABD yönetimine tavsiye" amacıyla yazılmış gibi gösteriliyor. Oysa ABD karar mekanizmalarına sunulan "ciddi" raporlar ancak yıllar sonra gün ışığına çıkıyor. Kimi enstitü ya da gazetelerin ABD yönetimini yönlendirmek için piyasaya senaryo sürdükleri örneklerle karşılaşılsa da, temel amacın Türkiye'deki siyasi aktörleri etkilemek ve kamuoyu yaratmak olduğu açık. Zaten ABD'deki senaristlerin önemli bölümü ABD yönetiminin değişik kurum ve kanatlarının lobisi olarak çalışıyor. Beyaz Saray ya da Pentagon'dan sipariş geliyor, onlar yazıyorlar. Zaman zaman değişik kliklerin dış politika çekişmelerinin ürünü olan senaryoların da gündeme düştüğü görülüyor. Ancak "ciddi" kuruluşların ABD'nin merkezi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği unutulmamalı. Senaryoların alıcısı çok olsa da, ABD'den gelen rapor ve analizlerin pek azı bilimsel bir çalışmanın ürünü. Son 135 sayfalık rapor da, gazetecilerin makaleleri de yüzeysel değerlendirmeler ve zaman zaman nesnel gerçeklikle çelişen veriler barındırıyor. Belli bir amaç doğrultusunda hazırlanan, pragmatik hesapları olan bir rapordan bilimsellik beklememek gerekiyor ama senaryoları zayıflatan bir başka unsur daha var: Senaristlerin her birisinin Türkiye'de bir ya da birkaç haber kaynağı var. Bunlar genellikle gazeteci ve akademisyenler ve Amerikalılarla ilişkilerini "liberal" misyonlarının bir gereği olarak kullanmak istiyorlar. Rand Corporation gibi doğrudan yönetime bağlı olmayan, ancak iktidar çevreleriyle bağlantılı kimi kuruluşların “basına sızdırılan” Türkiye senaryoları, son yıllarda ülkede gündemin belirlenmesinde de etkili oluyor. Bu senaryoların çoğunlukla “yanlışlıkla” sızdırıldığı iddia edilse de, senaryoların Türkiye’de tartışmaların yönlendirilmesi ve iktidar çevrelerinin çıkarları doğrultusunda taraflaşma yaratılması amacı taşıdığını görmek mümkün. Son dönemde Türkiye’ye yönelik ilgilerini arttıran yabancı gazetelerde de AKP yanlısı tavrı görmek zor değil. Amerikan New York Times gazetesi, hafta başında kapatma davasını değerlendirdiği yorumda, Türkiye’de elit kesimle halk arasında bir “sınıf” ayrılığının bulunduğu iddiasına yer verdi ve AKP’nin kitleleri temsil ettiğini öne sürdü. AKP’ye yakınlığıyla tanınan ve yazdığı bazı makaleler nedeniyle daha önce Türkiye'de tepki çeken Sabrina Tavernise imzalı haberde, ordu ve yargının etkisi altındaki bir dizi seçilmemiş kurumun, Avrupa Birliği sürecinde hükümet tarafından yapılan reformlarla zayıflatıldığı da belirtildi. Haberde ayrıca Baskın Oran’ın “Asker artık darbe yapamıyor. Tutunabilecekleri son çizgi de, Anayasa Mahkemesi’dir” görüşüne ve darbe karşıtı / AKP yanlısı protestolara yer verildi. New York Times, geçen ay ilk sayfadan verdiği haberde de Fethullah Gülen okullarının Türkiye’de çocuklarını “aşırılıklardan” korumak isteyen veliler için önemli bir alternatif haline geldiğini belirtmiş ve “okulların fikir babası” olarak tanıttığı Fethullah Gülen'i “Vatandaşların ibadet hürriyetine sahip olduğu bir laik demokrasiden fazlasını istemediğini söyleyen bir milliyetçi” olarak nitelendirmişti. İngiliz ekonomi gazetesi Financial Times ise, bu ay başında yayımladığı altı sayfalık Türkiye ekinde, “demokratik kurumları modernleştirmeyi başaramayan, hatta onlara kuşkuyla yaklaşmaya başlayan Kemalist ideolojinin Türkiye’yi yalnızlaştırdığı” yorumuna yer verdi. Türkiye senaryosu denince akla ilk gelen, ABD’de George W. Bush yönetimine yakınlığıyla bilinen muhafazakar Hudson Enstitüsü’nün geçen yıl Kuzey Irak’a operasyon düzenlenmesi tartışmaların yoğun olduğu dönemde büyük tartışma yaratan “dehşet senaryosu”. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin emekliye ayrılan başkanı Tülay Tuğcu’ya suikast düzenlenmesi, Beyoğlu’nda 50 kişinin ölümüyle sonuçlanacak bir eylem yapılması ve Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi gibi çeşitli provokasyon senaryolarının ele alındığı toplantıya üst düzey TSK yetkililerinin de katılması dikkat çekmişti. O dönemde Hudson Enstitüsü’nün Başkanı Ken Weinstein, senaryoları sızdıranların gerginliği artırmayı amaçladıklarını ve utanmaları gerektiğini savunmuştu, ancak senaryonun ABD’nin 22 Temmuz seçimleri öncesinde Türkiye siyasetine müdahale etme amacı taşıdığından kimse kuşku duymuyor. “Dehşet senaryosunun” ele alındığı toplantıyı düzenleyen ve daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığı’nın üç numaralı ismi Matthew Bryza’yla evlenerek ABD yönetimine “gelin” giden Hudson Enstitüsü’nün Türkiye uzmanı Zeyno Baran, 2006 Kasım ayında Amerikan Newsweek dergisinde Türkiye’ye ilişkin “ilginç” bir makale yayımlamıştı. Baran bu makalede 28 Şubat şartlarının oluşmaya başladığını savunarak, 2007 yılı içinde askeri müdahale ihtimalinin yüzde 50 olduğunu ileri sürmüştü. Üst düzey subaylarla yaptığı görüşmeleri aktardığını söyleyen Baran, subayların demokrasiye ara verilmesini arzulamadıklarını, ancak laikliği korumak için “harekete geçmek zorunda kalabileceklerini” belirtmişti. Baran’ın makalesi daha sonra “tutmayan senaryolar” arasına girse de o dönemde Türkiye’de ciddi bir tartışma yaratmıştı. Kaynak:SOL
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|