|
|
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki EtkisiKategori: Özel Dosyalar | 0 Yorum | 02 Nisan 2024 17:03:42 İskandinav halklarının denizlerdeki cesur seyahatleri ve Vikinglerin Avrupa'nın tarihine bıraktığı derin izler, yüzyıllardır araştırmacıların ilgisini çekmektedir. Bu yazıda, Vikinglerin Avrupa'yı nasıl etkilediğini ve bıraktığı mirası keşfedeceğiz. Halk hareketlerinin ekseriyetinde olduğu gibi, tam olarak bilinmemek ile beraber, muhtemelen nüfus artışından kaynaklanan nedenlerden mütevellit İskandinavlar 8. yüzyıldan itibaren kendi bölgelerinin dışına göç etmeye başlamışlardır. Söz konusu zor yolculuğu gerçekleştirebilmek adına ise ellerinde iki teknik araç bulunmaktadır.
Bunlar; denizleri ve sığ nehirleri aşmalarına yardımcı olan kürekli / yelkenli uzun tekneler ile geniş aileleri, malları ve hayvanları yükleyerek denizde 8 güne kadar seyir edebilmelerine olanak tanıyan ve mal taşıyabilen gemilerdir. Bilahare insanlık tarihinde Viking ismiyle kendilerine müstesna bir yer edinecek olan mezkur halk, su üzerinde asırlar boyunca yolculuk edecek ve arkasında Grönland'dan Kiev'e dek yayılan bir uygarlık bırakacaktır. Ancak şu da unutulmamalıdır ki İskandinavya tabiri, geniş bir coğrafyaya tekabül etmektedir ve bu mefhumu dolduran insan kitlesi de homojen bir yapıya sahip değildir. Binaenaleyh hepsi aynı amacın peşinden koşmamıştır. Örneğin Norveçliler İzlanda, Faroe adaları ve Orkney gibi yerlerde koloniler kurarken; Rusya'ya yayılan ve kayıtlara varangianlar olarak geçen İsveçliler daha çok ticaret ile uğramışlardır. Bir diğer taraftan danlar ise Vikinglere ün kazandıran korsanlık ile nam salmışlardır. Ancak nihayetinde bu meselelerin tümü, İskandinav göçü ile ilgilidir ve mevzubahis halkların hiçbir kolu, bir diğeri üzerinde tekel oluşturamamıştır. Vikinglerin uzak adalarda kurdukları kolonileri, görece en görkemli başarılarıdır. Orkney ve Shetland takımadalarındaki piktlerin yerini alan İskandinavlar, bilahare egemenliklerini Faroe adaları'na ve Man adası'na dek genişletmişlerdir. Viking varlığı, 9. yüzyılda yerleşimin başladığı İskoçya veya İrlanda anakarasına nazaran denizlerde çok daha uzun ömürlü ve başarılı olmuştur. Yine, ticaret ile ilgili kelimelerin norsca olduğu, İrlandalılar ve Vikingler tarafından kurulmasının akabinde çok önemli bir ticari merkez haline gelen Dublin'in etrafında şekillenen irlanda haritası, Viking etkisine vurgu yapan bir diğer unsurdur. Vikinglerin kurduğu en başarılı koloni ise İzlanda olacaktır. İrlandalı keşişler buraya Vikinglerden önce gelmişler ve ardından 9. yüzyılın sonuna dek bölgeye büyük çapta herhangi bir göç hareketi gerçekleşmemiştir. 930 yılına gelindiğinde ise İzlanda'da artık takribi olarak 10.000 nors bulunmaktadır ve temel geçim kaynakları çiftçilik ile balıkçılıktır. Bölgede 930 yılında gerçekleşen bir diğer önemli olay ise, İskandinav toplumlarında cemaatin önde gelenlerinin katıldığı bir konsey hüviyetinde olan ve bir bakıma parlamento olarak da kabul edebilecek thing'in ilk kez toplanmasıdır. Modern İzlanda'yı da kapsayacak şekilde bir demokrasi geleneğini temsil eden mezkur meclis, ülkenin kesintisiz tarihinin altını çizmek açısından da büyük önem arz etmektedir. Yukarıda bahsini geçirdiğimiz nors kolonilerini 10. yüzyılda grönland izleyecektir. Norslar bu bölgede 500 yıla yakın bir zaman zarfı boyunca ikame etmişler ancak daha sonra buzulların ilerlemesiyle güneye inmeye başlayan eskimolar tarafından buradan sürülmüşler ve ortadan kaybolmuşlardır. Batı avrupa geleneğinde Vikinglerin sömürgeci ve ticari faaliyetleri, yağmacı olarak yarattıkları dehşet dolu etkinin gölgesinde kalmıştır. Bu konuyla ilgili bilgilerin, Vikinglerin pagan olması hasebiyle (aynı zamanda zenginliklerinden mütevellit manastırları ve kiliseleri hedef almalarından dolayı) hıristiyan din adamları tarafından bir nebze de olsa abartıldığı da unutulmamalıdır. Vikingler çapul yaptıkları yerlerde bulunan değerli metallere ve yahut kilise tarafından dağıtılan yiyeceklere hiçbir kutsallık atfetmemişler ve bilhassa öncelikli hedef olarak bakmışlardır. Kuzey ve batı hristiyanlığı üzerindeki Viking etkisinin en çarpıcı örneği, 793 yılında İngiltere'deki lindisfarne manastırı'na düzenlenen saldırıda görülür. Kuzeylilerin iki yıl sonraki bir başka hedefi ise İrlanda olur. 9. yüzyılın ilk yarısından itibaren danlar, her geçen yıl artan bir düzenle frizya'ya saldırmaya başlarlar ve muhtelif kasabalar üst üste yağmaya uğrar. Sıradaki hedef ise Fransa olacaktır. 842 yılında nantes, büyük bir katliam ile beraber yağmalanır. Bilahare Paris, Limoge, Orleans, Tours ve Angouleme gibi iç kesimlerde bulunan şehirler de Vikinglerin saldırılarından paylarını düşeni alırlar ... Artık profesyonel korsanlar olarak nitelendirilebilecek olan danların 844 yılındaki hedefi ise tabiri caizse fırtına gibi estikleri sevilla olur. 859 yılına gelindiğinde ise Nimes'e dek ilerlemiş durumda olan Vikingler, buradan hareket ile Pisa'yı da yağmalarlar. Bunun yanı sıra yaşlı kıtada bulunun hükümdarların bazılarının Vikingler ile olan mücadelesi tümüyle başarısız değildir. Şarlman ve beşinci Louis , selefleri kadar ağır ve ısrarlı saldırılara maruz kalmalarına rağmen zayıf limanları ve nehir ağızlarını gayet başarılı bir biçimde savunabilmişlerdir. Mezkur krallar, nizami harp gereğince Vikinglerin ancak ve ancak savaş alanına bir bütün halinde çekilebildikleri takdirde yenilebileceklerinin idrakine varmış ve binaenaleyh hıristiyan batı'nın ana merkezleri bu dönemde "başarılı" bir şekilde savunulabilmiştir. bir türlü baş edilemeyen durum ise kuzeylilerin kıyılara yaptıkları küçük ölçekli baskınlardır. Vikingler, meydan savaşına mahal vermemeleri gerektiğini kavradıklarında ise kendileriyle ancak "satın alınarak" baş edilebilmiş ve bu gelişme de beraberinde, aynı zamanda bir haraç hüviyetinde de olan danegeld denilen uygulamanın başlamasına sebebiyet vermiştir. Danegeld uygulamasının en çok etkilendiği ülkesi ise ingiltere olmuş ve ada, kısa bir süre içinde Vikinglerin ana hedefi haline gelmiştir. Bu noktada Birtanya'nın kültürel geçmişi ile siyasi ve sosyal yapısına bakmamız zaruridir. Daha evvel bölgede cermenik akınlar hasebiyle bir grup krallık ortaya çıkmış ve 7. yüzyılda pek çok romalı - İngiliz soyundan gelen insan (yeni gelenler galler ve iskoçya'nın yüksek bölgelerine sürülürken), mezkur krallıkların çevresinde oluşmuş cemaatlarin mensupları olarak yaşamlarını idame ettirmişlerdir. Nitekim britanya'da hıristiyanlık, Canterbury'de kurulmuş olan Roma güdümündeki İrlandalı misyonerler tarafından yayılmıştır. Canterbury, 664 yılında dek Kelt kilisesi ile rekabet halinde olmuş ve o yıl, Northumbria kralı Whitby'de kilise mensuplarının katıldığı bir sinod esnasında paskalya tarihini roma kilisesi'ne göre belirlemiştir. Bu, simgesel bir seçimdir ve geleceğin ingiltere'sinin kelt geleneği yerine roma kültürünü benimsemesi bakımından tayin edici bir hüviyettedir. Mevzubahis krallıklar arasında üstünlük mütemadiyen el değiştirmiş, ancak aralarından yalnızca bir tanesi bilhassa 851 yılından itibaren şiddetlenecek ve adanın üçte ikisinin istilasıyla sonuçlanacak dan saldırılarına karşı ayakta kalmayı başarabilmiştir: Wessex krallığı. bu krallığın, aynı zamanda İngiltere'nin ilk tarihsel kahraman figürü olarak da nitelendirilebilecek hükümdarı ise büyük alfred'den başkası değildir. Alfred, henüz 4 yaşındayken babası tarafından Roma'ya götürülmüş ve kendisine bizzat papa tarafından konsolosluk unvanı bahşedilmiştir. Bu sıfat ile beraber Wessex monarşisi, hıristiyanlık ve karolenj avrupası ile kopmaz bir bağ tesis etmiştir. Dolayısıyla diğer İngiliz krallıkları bir bir işgalcilerin eline düşerken Wessex, inancı paganlara karşı koruduğu gibi İngiltere'yi de yabancılara karşı savunmuştur. Nitekim 871 yılında Alfred'in kuvvetlerinin Danimarka ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmasından birkaç yıl sonra Danimarka kralı, yalnızca Wessex'den çekilmeyi kabul etmek ile kalmamış; aynı zamanda hıristiyan da olmuştur. Bu gelişme danimarkalıların İngiltere'de kalmalarını sağlamış ancak aynı şekilde birbirlerinden kopmalarına da sebebiyet vermiştir. Alfred ise kısa bir süre içinde ayakta kalmış olan İngiliz krallıklarının lideri durumuna gelmiş ve bilahare Londra'yı işgalcilerden geri almıştır. 899 yılında öldüğünde, Danimarka akınlarının en kötü dönemi artık geride kalmıştır ve kendisinden sonra gelenler ülkeyi birleştirmiş ve yönetmiştir. Danimarka'dan gelerek yerleşenlerin yaşadığı bölge olan danelaw bugün dahi İskandinav yer isimlerini ve adetlerini korumaktadır. Mezkur bölgeler, Alfred tarafından tanımlanmış ve kuralları kabul edilmiş bir dan kolonisi olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Alfred'in yaptıkları bunlarla da sınırlı kalmamıştır. Koymuş olduğu yerel vergiler ile yeni bir ulusal savunma sistemin parçası olan Burgh'ü (bir dizi kale) oluşturur. bu gelişme Alfred'in haleflerine Danelaw'un küçültülmesinin yanı sıra, İngiltere'nin ortaçağ kentleşmesinin modelini oluşturmasına da olanak tanımıştır. Nihayetinde, çok az kaynağa sahip olmak ile birlikte Alfred, halkını entelektüel ve kültürel anlamda bir bakıma yeniden yaratmıştır. Aynı şekilde, sarayındaki alimler tıpkı Şarlman'ın sarayında olduğu gibi kopyalama ve tercüme faaliyetlerine girişmişler; Anglosakson soyluları ve din adamları bede ve Boethius'u ana dilleri olan ingilizce'den öğrenmişlerdir. Baktığımızda Alfred'in yaratıcı çabaları sonucunda ortaya çıkan yönetim şeklinin avrupa'da bir benzeri yoktur. Bu yenilikler aynı zamanda İngiltere'de büyük bir çağın başlangıcının da emareleri hüviyetindedir. Eyalet yapısı şekillenmiş, sınırlar kesinleşmiş ve 1974 yılına dek devam edecek olan yapı ortaya çıkmıştır. Konuya dair daha fazla bilgi almak isteyenlere İan heath'ten Vikingler, Stefan Brink'ten Viking dünyası ve John Morris Roberts'tan dünya tarihi (1. cilt) adlı eserleri tavsiye ediyorum. Kaynak : eksiseyler.com
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|