|
Rahat Olmayan ZamanKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 31 Mayıs 2008 20:01:38 Akademi der Künste'deki Michael Ruetz'un 68 kuşağı fotoğraflarını içeren Rahat Olmayan Zaman sergisini gezdik. Düzenlemeleri ve heykelleriyle farklılık yaratan Bouys'un boks maçı yaparkenki fotoğrafı dikkatimi çekiyor.
Berlin Günceleri 5 – 11 Mayıs 5 Mayıs, Pazartesi Okula koşturuyorum duş, kahvaltı yapamadan. Öğlene kadar canım çıkıyor uykusuzluktan. Kanal boyundaki bahçeleri geziyoruz. Her biri ayrı tasarımdaki bahçelere bayılıyorlar. Ayvalık’taki bahçelere neler yapabileceğimiz konuşuyoruz. Akşam yemeğindeki şarap deliksiz uyumama yardım ediyor. 6 Mayıs, Salı Okula gidecek durumda değilim. Her yerim dökülüyor. Doktor dört günlük rapor veriyor. Rahime misafirlerimizi yakınımızdaki büyük alış-veriş merkezine götürüyor. Ben evde kalıyorum Ankara dosyamın düzeltmelerinin başına oturuyorum. Ne çok ”de” kullandığımı fark ediyorum. Gözüme çarpan fazlalıkları atıyorum, cümle bozukluklarını gidermeye çalışıyorum. Yanlışlıkla başka bölüme kayan fotoğrafların asıl yerlerini işaret ediyorum. Epeyce yol alıyorum dosya üzerinde. Unutulmuş anılarımla boğuşmak beni geçmişe götürüyor. Hüzünleniyorum. Anılarla tıkış tıkış bir kitap olmasını istemiyorum Yitik Kent Ankara’nın. Gözlem ve değerlendirmelere de geniş yer verdiğimi düşünüyorum. 430 sayfalık bir kitapla karşılaşacak bu tür kitapları sevenler. 7 Mayıs, Çarşamba Bugün upuzun tarih gezisine hazırlıyorum konuklarımızı. Friedrichstrasse’den başlıyoruz yürümeye. Eski Doğu Berlin’in kalbinden Batı Berlin’e doğru yürüyoruz. Gotik mimarinin arasından, pahalı mağazaların vitrinlerine baka baka Alexander Meydanı’na geliyoruz. 365 metre yükseklikteki Televizyon Kulesi’nin 1965-69’da yapıldığını, kulenin döndüğünü ve en tepede lokanta olduğunu söylüyorum. Sevim Hanım’ın yükseklik korkusu oraya çıkmamıza engel oluyor. Erken Gotik sanatının güzel örneklerinden biri Marien Kilisesi. 1270’de yapılmaya başlanmış ve çeşitli dönemlerde yenilenerek, restore edilerek bugüne kadar gelmiş. Nikolai Kilisesi Berlin’in bilinen ilk kilisesi. Restore edildiği için kapalıydı. Küçük, daracık sokaklardaki turistik eşya satıcılarının önünden Spree kanalına çıktık. Kanalda yolcu taşıyan teknelerin önünde fotoğraflarını çektim konuklarımızın. Humboldt Üniversitesi’nin önündeki eski kitap sanatların arasından Brandenburg kapısına kadar yürüdük. Atatürk, Aralık 1917’de Vahdettin’in askeri danışmanı olarak Berlin’e gelir ve on gün kentin en şık ve en pahalı oteli Adlon’da kalır. Akademi der Künste’deki Michael Ruetz’un 68 kuşağı fotoğraflarını içeren Rahat Olmayan Zaman sergisini gezdik. Düzenlemeleri ve heykelleriyle farklılık yaratan Bouys’un boks maçı yaparkenki fotoğrafı dikkatimi çekiyor. Raichtag’ın önü ana baba günüydü. Elmalarımızı yiyerek dinlendik biraz. Çok tartışılan Yahudi kıyımını anlatan anıtı gezdik. Yollar giderek derinleşiyor ve bu dışardan fark etmiyorsunuz. Potsdamer Meydanı. Duvarın anısına bırakılmış blokların önünde fotoğraflarını çekiyorum. Sonra Marlene- Dietrich Meydanı. Berlin Film Festivali’nin geçtiği yerler. Marka mağazaların olduğu Arkaden. Eve yorgun argın zor atıyoruz kendimizi. 8 Mayıs, Perşembe Ben evde kalıyorum ve Rahime konuklarla çıkıyor. Turhan Günay’ın Cumhuriyet Kitap için istediği Dalarca’nın yeni şiir kitabı İçeri Sait Faik (YKY, Nisan 2008) için bir yazı hazırlıyorum. “Çıkardı kalemini çakısını Uyur gibi yazmaya başladı Gözucuyla süzüyordum yazdıklarını İrili ufaklı sözcükler yığını Okunmaz okunur durumdaydılar” (Yahular Günü) Berlin’in ne kadar yeşil bir kent olduğunu konuşuyoruz hep. Mimarisi, alış-veriş yerlerinin düzenliliği, cadde ve sokakların genişliğini de. Ayakları su toplamaya başladı. Nasırlar sorun yaratıyor. 9 Mayıs, Cuma İçeri Sait Faik’e devam: Sait Faik’i şöyle tanımlıyor Dağlarca: “Kimseyi aramayan adam Kimseye açılmayan adam Okuma yazma bilmeyen adam Gözleri yok göz uydurmuş Elleri yok el uydurmuş Ayakları yok ayak uydurmuş Dili yok dil uydurmuş” (Tanıtmak) Akşam yemeğine davetliyiz bir tanıdığımıza. Bütün gün yine kentin altını üstüne getiriyorlar Rahime’yle. O kadar çok şey görüyorlar ve o kadar çok fotoğraf çekiyorlar ki, bazen yorgunluk bile akıllarına gelmiyor. 10 Mayıs, Cumartesi Hava Antalya’yı aratmayacak kadar günlük güneşlik. Gedächtnis Kilisesi ve sonradan yapılan iki yeni yapının önünde pek çok fotoğraflarını çekiyorum. 1965’te yapılan Europa-Center’in önü çok kalabalıktı. İçerdeki bir zamanlar ünlü yazarların buluştuğu Romaniche Cafe artık eski ününü yitirmiş, turistlerin ilgi odağı olmuş.Sonra Almanya’da başka şubesi olmayan ve pahalı ve kaliteli ürünler satan KA-DE-WE’yi geziyoruz ama yalnızca en üst kattaki yiyecek bölümünü. Türklerin ve yabancıların yoğun olarak yaşadıkları Kruzberg’te döner yiyoruz. On beş yıldır ilk kez döner yiyorum ve hayret midem yanıp kavrulmuyor. Oflu bir vatandaşımızın gecekondusunun önünde fotoğraflarını çekiyorum. Akşam herkes kendini bir köşeye atıyor. 11 Mayıs, Pazar Bugün Wansee’ye gidiyoruz. Ara sokaklarda yürüyoruz ve villalara hayran kalıyoruz. Sonra göl kenarında yürüyoruz ve öğleden sonra kimsede hal kalmıyor başka bir yere gitmek için. Bulgur pilavı pişiriyorum. Köfte hazırlıyorum. Ender salata yapıyor. Tavukları hazırlıyoruz. Bahçeye sandalyeleri çıkarıyoruz. Mangalı yakıyor Ender. Çocuklar da geliyor kız arkadaşlarıyla. Alttaki komşumuz da karpuz getiriyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|