|
|
Güneşten Gelen Kozmik Işınların Deprem Oluşumunda Etkisi Var Mıdır?Kategori: Bilim | 0 Yorum | Yazan: Günal Hınçal | 16 Ocak 2024 05:55:34 Araştırmalar depremlerin, Dünya'ya çarpan kozmik ışınlarla bağlantılı olduğunu ortaya çıkarmış. Güneş’ten gelen kozmik ışınların Dünya'ya çarpmasının ardından, Dünya'nın sismik aktivitelerinin de 15 gün sonra arttığı görülmüş. Bu araştırma sonuçlarının, depremleri tahmin etme konusunda uzmanlara yardımcı olabileceği düşünüldüğünde, gerçekten de çok umut verici bir keşif olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
Uzayda, yaklaşan depremler belirli bir şekilde fark edilebilir. Tam anlamıyla fotoğraflarda görüldüğü gibi değil, ancak gezegenimizin yüzeyindeki gözlemevleri tarafından kaydedilen kozmik ışınların yoğunluğundaki değişikliklerle belirlenebilir. Fakat, merak edilen bir soru var: kozmik ışınlar Dünya’daki sismik aktiviteyi nasıl etkiler? Şimdi bunu açıklayalım: Aşağıdaki görselde güneşten gelen rüzgarların dünyanın manyetik alanı ile nasıl etkileşime girdiğini görmekteyiz. Aslında kuzey ışıkları olarak bilinen Aurora’lar da bu şekilde oluşmaktadırlar. Ancak bunu başka bir yazının konusuna bırakalım. Dünya’nın manyetosferinin Güneş’ten gelen parçacıkların Dünya’ya çarpmasını nasıl önlediğini gösteren görsel Kaynak: Milesmathis.com Teori şöyle der: Dünya’nın çekirdeğinde meydana gelen belirli rahatsızlıklar veya değişiklikler, hem sismik (depremle ilgili) aktiviteyi artırmakta hem de Dünya’nın manyetik alanını etkilemekte ve bu da kozmik ışınların yolunu değiştirmektedir. Kozmik ışınlar, Dünya’nın atmosferine çarptığında ikincil parçacıklar oluşturur ve bu parçacıkların sayısı, Dünya’nın manyetik alanının bu ışınları nasıl etkilediğine bağlıdır. Eğer bu teori doğruysa ve bu iki olay arasında bir bağlantı varsa, Dünya çekirdeğindeki rahatsızlıkları veya değişiklikleri belirlemek için ikincil parçacıkların sayısındaki değişiklikleri gözlemleyebiliriz. Yani ne yazık ki, yapılan analizlerden, felaketlerin yerlerinin belirlenip belirlenemeyeceği açık değil. Kozmik ışın yoğunluğundaki değişikliklerle depremler arasındaki ilişki, yer özgülü analizler söz konusu olduğunda belirgin değil. Bunlar yalnızca sismik aktivite küresel ölçekte dikkate alındığında ortaya çıkıyor. Bu durum, kozmik ışınların yoğunluğundaki değişikliklerin, gezegenimizin genel olarak karşılaştığı bir olayı gösterebileceğini düşündürüyor olabilir. Bu çalışma, depremlerin kesin konumunu tahmin edemese de, kozmik ışınlar ve depremler arasındaki bağlantının belirli bir zaman aralığında, yaklaşık her 10–11 yılda bir, en güçlü olduğunu belirtmektedir. Yani bu döngü, güneşin kendi aktivite döngüsünü, yani yaklaşık her 11 yılda bir en etkin olduğu dönemi hatırlatmaktadır. Ancak, bu kozmik ışınların ve depremlerin en yoğun olduğu dönemler, güneşin en etkin olduğu zamanlarla eşzamanlı olmamaktadır. Bu durum da bu iki olayın bağlantısının başka bir etkene bağlı olabileceğini de düşündürebilmektedir. Burada bahsedilen 11 yıl döngüsünü yazının en sonunda açıklayacağım. Bilim insanları, ayrıca, 24 saatlik bir döngüye karşılık gelen düzenli bir değişim olduğunu fark etmişler. Bu da belirli bir süre boyunca kozmik ışınların ve depremlerin yoğunluğunun belirli saatlerde düzenli olarak değiştiğini göstermektedir. Örnek verecek olursak, belki de her gün öğlen saatlerinde kozmik ışınların yoğunluğu artıyor ve bu da bir depremin olma olasılığını dolayısıyla artırıyor olabilir. Başka bir durumda ise kozmik ışınlar ve depremler arasındaki bağlantının, bizim Güneş Sistemimiz dışından gelen hem radyasyon hem de sismik etkiler üretebilen bir faktör tarafından oluşturuluyor olması da mümkündür. Yani, bu etki, yalnızca Dünya’nın iç dinamiklerinden değil, aynı zamanda Dünya dışı faktörlerden de kaynaklanıyor olabilir. Bilim insanları bir yandan da klasik açıklamaların yetersiz kaldığı gözlemlenen periyodikliklerle ilgili başka olası nedenler üzerinde de durmaktadırlar. Bunlardan biri, Dünya’nın, karanlık madde akıntısının geçişi sırasında Güneş ve diğer büyük güneş sistemimizdeki cisimler tarafından değişime uğramasının mümkün olabileceği yönündedir. Dünya’nın büyük manyetik alanı, onu insan yapımı algılayıcılardan çok daha büyük bir parçacık dedektörü, algılayıcısı haline getirmektedir. Bu nedenle de mevcut ölçüm cihazlarının algılayamadığı olgulara karşı Dünya’nın bir tepkisinin olabileceği düşüncesi de mantıklıdır. Ancak bunlar, sadece birer örnek, bilim insanlarının da üzerinde yoğunlaştıkları kanıtlanmamış birer olgulardır dolayısıyla bu düzenli değişimin tam nedeni henüz tam olarak bilinememektedir. Dr. Piotr Homola (IFJ PAN ve AstroCeNT CAMK PAN), Uluslararası CREDO (Cosmic Ray Extremely Distributed Observatory) projesinin koordinatörü ve buluşu açıklayan makalenin ilk yazarı, ne olursa olsun, bu araştırma aşamasında en önemli olanın, Dünya’da kaydedilen kozmik radyasyon ve sismik aktivite arasında bir bağlantı olduğunun keşfedilmiş olması diyerek bu gözlemin, yeni ve heyecan verici araştırma fırsatlarına işaret ettiğini vurgulamıştır. (CREDO’nun ana görevlerinden biri, yeryüzüne ulaşan ikincil kozmik radyasyonun küresel değişikliklerini izlemektir.) Şimdi gelelim yukarıda bahsettiğim güneşin kendi aktivite döngüsünün yaklaşık her 11 yılda bir en etkin halinde olması ne demek? Dünyanın her 11 yılda bir kozmik ışınlara maruz kalmasının nedeni, uzaydaki gezegenlerin belirli konumları ve etkileşimleri ile ilgilidir. Bu durum, Saymour teorisi ve NASA’nın araştırmalarına dayanarak açıklanabilmektedir. Gezegenlerarası kavuşum, karşıtlık ve 90 derecelik dizilimler, güneşte şiddetli bozulmalara, güneş lekelerine ve parçacık emisyonuna neden olmaktadır. Bu düzenli manyetik değişimler Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’ün çekim etkileri sonucunda meydana gelmektedir. Ayrıca, Güneş’in uzun dönemler boyunca güneş sistemimizin ortak merkezine doğru hareket etmesi, Jüpiter ve Satürn’ün çekim etkisiyle gerçekleşir. Bunun yanında, her yüzyılda iki kez, 8 yıl arayla gerçekleşmekte olan Venüs geçişleri de güneş lekelerinin oluşmasına neden olmaktadır. Güneş lekeleri, belirli bir periyotta görülmektedir ve bu sürenin ortalaması da yaklaşık 11.1 yıldır. En kısa period 7,3 yıl (1829–1837), en uzun period ise 17,1 yıl (1788–1805) olarak gerçekleşmiştir. Küçük bir açıklama yapalım, Venüs’ün Güneş’in önüne geçmesi ve Dünya’dan küçük bir siyah nokta gibi görünmesi, Venüs geçişi olarak adlandırılmaktadır. Venüs Geçişi — Görsel Dall-E ile oluşturulmuştur Bilim, gerçekten de sınırsız olanakları ve sürekli gelişimiyle bizi sürekli olarak hayrete düşürmeye devam ediyor. Bu çalışma, kozmik ışınlar ve depremler arasındaki beklenmedik ve şaşırtıcı bağlantıyı ortaya çıkarmakla kalmayıp, bilimin daima beklenmedik sürprizlerle dolu olduğunu da bir kez daha bizlere göstermiştir. Bilimin bu sonsuz yolculuğunda, gelecekte kim bilir daha neler keşfedilecek ve hangi yeni kapılar açılacak? Doğamız gereği merak etmek ve takipte kalmak gerçekten çok önemli. İlerlemeler bizi her zaman şaşırtmaya devam edecektir, çünkü bilim, her zaman yeni ve heyecan verici bilinmeyenlerle doludur. Kaynaklar: https://scitechdaily.com/seismic-signals-from-space-intriguing-correlation-between-earthquakes-and-cosmic-radiation-discovered/ Yayımlanan makalenin linkine ise pdf olarak bu linkten ulaşıp indirebilirsiniz: https://www.researchgate.net/publication/261065688_On_the_relationship_between_cosmic_rays_solar_activity_and_powerful_earthquakes
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|