Devlet toplumu bir arada tutmanın kavramıdır ve kalıcı odur yani dünya tini olarak. Dünyada kültürel yaşamın güvenilir, kalıcı olabilmesi dış saldırılardan, iç problemlerden arındırılması, hakların verilebilmesi, insan özgürlüklerinin tanınabilmesi için somut bir organizma olarak devlet ancak kavramın somut kalıcılığıdır, Logostur. Devletin kendisi logos. Logos o demek. Tanrının Krallığı dediğimiz, saltığın kültürün içinde biçim verdiğimiz ve onları güvence altına alan gelişmelerle olanak sağlayan bir organizma olarak devletin kendisi Tanrının Krallığıdır.
Ayrıca bir Tanrının Krallığı değil. Bu noktada Hegel’e saldırıyorlar. Efendim devletçi, efendim devleti Tanrı yerine koyuyor.
Hegel sezersin ama hesabını veremezsin. O sezgiyi kavrama taşı, bilincinde ol. İşte o zaman somut, gerçek bir kişi oluyorsun. Baştan beri şunu anlatıyor: özgürlük hak oldu, ondan sonra bunun karşılıklı kabuller halin gelmesi, hakların onanması oldu, sonra bunun topluma sindirilmesi, sezgi haline gelmesi, törel olması, ahlâk haline gelmesi oldu, sonra onun bilince taşınması, etik hale gelmesi, İYİ’nin istenmesi. Burada bakın insan için İYİ’nin istenmesi, etik, törel yaşam, İYİ’nin istenmesi aslında neymiş? Özgürlüğün istenmesiymiş. Mutlak İYİ- Mutlak Özgürlük olduğu için sonsuz. Sonsuzluk özgürlüktedir. Onun dışındaki her şey sonludur.
S: Tabiattaki her kuvvet kendi nefsleriyle perdelidirler, kuvvetin nefsi nedir?
C: Kuvvetin nefsi fenomenleri demek. Kuvvettin yarattığı görünüşler. İşte perde olan o. Kuvveti örterler. Ama o perdeler aynı zamanda kuvveti gösterirler. Fenomenler kuvvetin edimselliğidir. Demek ki insanın düşüncesi de bilinci de öyledir.
Örtme ve gösterme diyalektiği doğa güçlerinde de vardır. Doğrudan doğruya kuvvete tanık olamıyoruz. Fenomenleri üzerinden, perdelenmeleri üzerinden oluyor. Bizim şimdi dilimiz de öyle. Düşüncemiz dile dökülüyor, dil ile iletişim kuruyoruz, dil düşüncenin fenomenleri olarak onu örtüyor, düşünceyi örtüyor, fakat aynı zamanda da açıyor. Bir yönünü örtüp, bir yönünü açıyor. -Dekolte dediğim benim bu- dekoltedir yani, konuşma dekoltedir, çıplak değildir, pornografik değildir, gizemlidir. Bir yanını gizler, bir yanını açar. Niyazi Mısri’nin öyle çok önemli bir sözü vardır. “Ne kadar aşikâr eylese, ahfasın artar”. Bakın ne kadar aşikâr etse, ahfasın artar diyor.
S: Aklın vehim yetisinden temel farkı nedir?
C: Aklın vehim yetisi, hayalden, tahayyülden farklı olarak bir yetidir. Hayal, imgelem yetisi dediğimiz şey. İmgeler duyular yoluyla dış dünyadan imajların, doğanın görünüşlerinin zihne verilmesidir. Bunları düşünmek yani o imgeleri alıp onlardan yeni imgeler yaratma çabasına tahayyül yani aktif imgelem diyoruz. Tahayyül aktif imgelem demek. Fakat dış dünyada duyular yoluyla verilen nesneleri var bunların yani nesnesi olan hayal tahayyül ediliyor. Vehim nesnesi olmayan hayal demek. Örneğin: paranoya, paranoya vehimdir, endişe işte vehim. Vehim gücü,
Ama örneğin: İbni Arabi der ki; işte bu vehim, bu bir yanıyla patolojik olan bu vehim gücü, asıl dinin anlaşılması için, sanatın anlaşılması için asıl zemindir der. Yoğu var ederler. Tahayyül varı var ediyor, vehim yoğu var eder. Yani sanatsal tüm dışa vurumlar vehimde doğarlar, ama doğrudan doğruya vehimden, dış dünyaya, dış nesnelliğe intikal etmezler, vehimde doğarlar, tahayyüle inerler, tahayyülle imgelemin nesneye uygulanması aşamasında, duyusal aşamada, dış dünyaya gider. Yani vehim inerken, hayal ve tahayyülle birlikte iner, ama tahayyül yani hayal tahayyüle gelip vehme evrilmez tahayyülde kalır. Vehimin kaynağı hayalden gelmiyor. Ama hayale giydiriyor, hayalin verilerine giydiriyor. Sanat böyle bir şey. Sanat yokla varın bir aradalığı. Var ile var değil.
(*) Metin Bobaroğlu'nun zoom konuşmalarından derlenmiştir.