|
|
ÖZGÜRLÜK – HAK - TÖREL YAŞAM | 2 (*)Kategori: PLATON incelemeleri | 0 Yorum | Yazan: Metin Bobaroğlu | 16 Mayıs 2023 10:43:05 Hegel fizik doğa, şimik doğa, organik doğa üçlüsü içinde doğayı bilim kavramlarıyla inceliyor sonra oradan tine geçiyor. Tine geçmek bilince, ama somut olumlu içerikli bilince geçmek mantık başlangıçta soyuttu ve sadece ilkesel bir bilinçti, bir şeyin bilinci değildi. Doğaya geçti. Doğanın temel yasası olarak bulduğu etkileşim yasası kuvvetlerin etkileşimi yani yasa doğada olmaz, doğada kuvvetler olur, kuvvetlerin çekişmesini bilinçteki karşılığı yasasıdır. Yasa bilinçte olur. Dolayısıyla doğanın yasalarını ve doğayı düzenleyen, değişmesine hareketine neden olan kuvvetlerin işlerini ve ilişkilerini bilince taşıdığımız zaman doğayı yasası ile bilmiş oluyoruz. Ve doğayı istediğimiz bir biçimde yönlendirebiliyoruz.
Doğayı doğaya karşı kullanabiliyoruz diyor. İşte bunun sonrasındaki oluşan bilinç artık somut bir bilinçtir. Yani içeriklenmiştir, doğa yasasının bilincidir ve artık tine yani bilincin bilincine somut olarak evirilebilir. Bu ne demek artık kendi edimlerinin eylemlerinin oluşturacağı bir ikinci doğa oluşturabilir diyor. Bu ikinci doğa kültür doğası. Kültür doğasına da tin diyor geist yani ama weltgeist dünya tini, toplumsal demek istiyor. Öznel tin değil. Öznel tin bilinç. Somutluğu, bilincin kendinin bilincine ve özbilince ulaşması anlamında. Ve tine geçmek kültüre geçmek dediği şeyde tin gerçek tin olarak yani gerçekleşmiş tin olarak realität aşamasında gerçeklik aşamasında etik doğadır diyor. Etik doğa! İşte ikinci doğa dediğimiz bu. Birinci doğa etki tepki yasasına bağlı ve neden sonuç bağlamında rasyonalize edilerek kullanılabilir ve araştırılabilinir. Ama etik doğa nedensellik ilkesi ile değil ereksellik, erek bilimsellik ilkesi ile çalışır. Yani nedene bağlı değil gayeye bağlı oluşur. Eylemler nedene bağlı değildirler. Eylemler gayelerinden doğarlar. O halde gelecek daima bir tasarımdır. Bu bakımdan Hegel'in tin dediği şey etik doğa olanın bilgisi değil, olması gerekenin bilgisidir. Bilim olanın bilgisi olarak realität’dır. Gerçektir. Ama etik doğa, tin, olması gerekenin bilimi olarak truth ya da hakikattir. Wahrheit’dır. Hakikattir. İşte etik yaşam törel yaşam, zaten gelmiş olduğumuz süreçte hak kavramından sonra geldiğimiz aşamaydı. Özgürlük, hak kavramına dönüşmüştü, hak ta etik yaşama yani törel yaşama dönüştü. Gene üçleme var, özgürlük, hak ve törel yaşam. Halbuki ahlak, genel olarak deneyimden, toplumsal tecrübeden, tarihi tecrübeden doğar, yazılı olmayan bir anayasa gibidir ve herkes bunu sezgide bilir. Yani tecrübeli insanlar derler ki evet ya bu genel olarak bizim yaşamımızda böyledir ama bu ne kadar gerçekliğe yani ne kadar titiz bir gerçeklik ortaya koyar. Bu bir genellemedir; ve bu genelleme içinde sınırı doğru düzgün belli olmayan cezalandırmalara da gidebilir. Eğer etik olursa yani kavram haline getirilir ahlaktan etiğe evrilir kavramsal kılınırsa o zaman yasal olur. Yasal demek ussal olması demek usa evrilmek, sezgiden usa evirilmek. O halde yasal olanda düzenleme içinde bir organon olarak bürokratik bir kuruma dönüşürek toplumun etik yaşamını belirler. *** Sonsuzca genler, açılar var böyle son şeyde, böyle habire köşeli, köşeli bir daire düşünün köşeli bir türlü tam daireye evrilmez. Çünkü açı onu engeller. O zaman daire nedir? Bu noktadan genlerin çok genliliğe ve daireye dönüşmesi değildir. Daire genleri aşar, açıları aşar ve kapsar, bütünlüktür. İşte saltık ve sonsuzluk bu demek. Felsefe idenin edimselliği olduğu için kavram bizim bilincimizi felsefi kılacaktır. Kavramın kendisi, kendi amacına uygun kullanım aşamalarında bilinci yaratıyor. Yani idenin kendisi bilinci yarattığı için önceden bir bilincimiz var ve onunla bilmiyoruz. İdenin oluştuğu süreçler içinde bilincimiz evriliyor ve açığa çıkıyor. Nasıl oluştuğunu bilmediğimiz hiçbir şeyi bilemeyiz. O halde nasıl oluştu demek, tarih demek. Bilginin asıl sahası oluştuğu mekân, zamanın mekânı tarihtir. Doğada mekân öncedir, zaman onun türevidir. Tarihte zaman öncedir mekân onun türevidir, tersidir. Tarihte zamandan mekâna geçeriz. İşte buna spekülatif düşünme diyor. Kavramdan gerçekliğe ulaşabiliriz. Peki biz bu zamanın değil total tarih zamanının kavramıyla dönüp oraya bakıp onu şimdinin geçmiş bir aşaması olarak kavradığımız için bir moment olarak kavradığımız için bilebiliriz. (*) Metin Bobaroğlu'nun zoom konuşmalarından derlenmiştir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|