A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

73 YIL SONRA BİR 14 MAYIS DAHA

Kategori Kategori: Türkiye | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: M. Şehmus Güzel | 17 Nisan 2023 22:24:08

İkinci Dünya Savaşı yıllarında “zorunlu çalışma / iş mükellefiyeti” uygulaması ve daha pek çok nedenle Zonguldak ve yöresinde kömür madenlerinde alın teri ve göz nuru döken işçilerin dönemin iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP’den) yüz çevirip, Demokrat Parti’ye (DP’ye) doğru yöneldikleri biliniyor. O günleri yaşayanların deyişiyle “DP’ye akım vardı.” Sadece Zonguldak ilinde değil bütün ülkede birçok ve değişik nedenle işçiler ve emekçiler iktidara ve partisine küskündü. Aşağıda göreceğimiz gibi kimi yerde CHP yöneticilerine yönelik protestolar bile yapılıyordu.

DP’ye ise derin ve yoğun bir yakınlık söz konusuydu. Celal Bayar’ın birkaç gün süren Zonguldak ve yöresindeki ziyaretlerini, İstanbul ve Ege illerindeki mitinglerine gösterilen yakın ve coşkulu ilgiyi anımsayabiliriz.



14 Mayıs 1950 seçimleri öncesinde Zonguldak’ta işçilerin DP’ye gidişi açık bir biçimde kesinleşmiştir. İşte Cumhuri¬yet muhabiri S. Uzunkaya 29 Nisan 1950’de “Zonguldak’ta neticeler işçiye bağlı” başlıklı izlenimlerinde şunları yazıyor:

“Bütün işçilerin DP safında yer aldıkları her hareketlerin¬den belli oluyor...

İş mükellefiyeti köylünün canını çok yakmış. Köylü ve işçilerin DP’yi tutmakla, bir zamanlar az para ile ve zorla ağır işlerde çalıştırılmalarının acısını çıkarmak istedikleri anlaşılıyor.

Her gün ve gece DP binası işçi vatandaşlarla dolup taşıyor.”

10 Mayıs 1950 tarihli Cumhuriyet’te ise şu haberi okuyoruz: 9    Mayıs 1950’de DP’nin Çocuk Bahçesinde yaptığı mitinge “binlerce işçi iştirak” etmiş.

10 Mayısta Cumhuriyet şu haberi de veriyor; “Zonguldak’ta her gün DP hoparlörü önünde biriken işçi kalabalığı caddeleri tıkadığından, seçim kurulu bu şekilde propagandayı yasak etti.”

Durum en açık bir biçimde ve herkesin görebileceği ölçülerde ortadadır.

EKİ (Ereğli Kömür İşletmesi) işçilerinin en ilginç tavrı, o zamana dek Türkiye’de hiç görülmemiş bir eylemi seçimlerin hemen öncesinde ortaya koymalarıdır, 14 Mayıs 1950 tarihli Cumhuriyet’ten okuyalım:

“Zonguldak iş¬çileri ve seçim: Ayın onbeşinde değişecek olan münavebeli (dönüşümlü. MŞG) işçiler oylarını kullanmak için ücretlerini bile almadan köylerine gitti¬ler. Bunların yerine gelecek olan diğer münavebeli işçiler de oylarını kullanmak üzere köylerinde kaldılar.

Şeflerinin nasihat ve emirlerine rağmen binlerce işçinin ocakları terketmesini önlemek kabil olmamıştır. Kendilerini değiştirmeye gelecek olan diğer münavebeli işçiler de reylerini (oylarını. MŞG) kullanmak üzere köylerinde kalmışlardır. Demre ve Kozlu ocaklarının yarı yarıya boşaldığı ve istih¬salin (üretimin. MŞG) mühim nisbette durduğu söyleniyor. Bu hareketin yüzbinlerce lira ziyana yol açtığı ayrıca ilave edilmektedir.”

İşçilerin, siyasal bir amaçla, her yurttaş gibi seçme haklarını kullanmak için topluca ve birlikte “ocakları terketmesi” oylarını kullanabilmek için köylerine dönmeleri, dönüşüm için maden ocaklarına gelip işbaşı yapmaları gerekenlerin köylerinde oy kullanmak için kalmaları, amaç bakımından siyasal, eylem türü olarak grevdir.

Böylece, EKİ işçilerinin bir siyasal grev yaptıkları söylenebilir.

Bu kararın topluca alındığı anlaşılıyor. Bu kararın nasıl alındığını araştırmak öğretici olacaktır. Maden ve gazetenin yazdığı gibi “Demir”, (Karabük Demir-Çelik mi?) ocaklarında çalışanların kendilerine özgü karar mekanizmaları olduğu anlaşılıyor. Ancak o günleri yaşayanların aktarabileceği yöntem ve deneyimler dizisi söz konusudur. DP il ve ilçe yönetimlerinin, DP için çalışan işçilerin bu kararın alınmasında ve uygulanmaya konulmasında ne tür roller oynadıklarının araştırılması da yararlı olacaktır mutlaka. Eylem her bakımdan öğretici nitelikler taşıyor.

Bu toplu ve olağanüstü eylemde, iş mükellefiyetinin yarattığı acının, sefaletin, yoksuluğun ve herşeyden sorumlu tutulan CHP’ye duyulan kır-gınlığın da dile getirilmek istendiği görülmektedir.

Bu bağlamda, işçilerin mükellefiyet kaldırıldıktan hemen sonra, 1947’nin Ekim ayının sonunda, Kurban ve Cumhuriyet Bayramlarının üst üste gelmesiyle madenleri bırakıp köylerine gitmelerinde de ve bunun sonucunda üretimin sıfıra düşmesinde bir tür protesto havası sezdiğimi de belirtmeliyim. Bu aynı zamanda toplu eylem düzenlenmesinde maden işçilerinin belli bir deneyim sahibi olduklarını da gösteriyor.

Zonguldak işçileri üzerinde iş mükellefiyetinin bıraktığı izlerin silinmesi, CHP’ye duyulan kırgınlığın geçmesi için yılların tükenmesini ve DP’ye bağlanan umutların güneş görmüş kar gibi erimesini beklemek gerekmiştir.

EKİ Genel Müdürlüğü’nün CHP Zonguldak örgütü ile iç içe olmasına, Zongulak Maden İşçileri Sendikası (ZMİS), Amele Birliği, EKİ Mensupları Yardımlaşma Derneği’nin CHP’lilerce yönlendirilmesine karşın binlerce işçi o zamana kadar görülmemiş bir si¬yasal tavır koymuşlardır: İktidarı değiştirmek için topluca oy kullanmak. Bu olay, hem CHP güdümündeki örgütlerin kitleyi zapt edemediklerini, hem de kitlenin gerektiğinde oldukça cesur davranışları kendiliğinden gerçekleştirebildiğini göstermektedir.

CHP’ye ve yöneticilerine yönelik protesto eylemlerinin ilk işaretleri başka mekanlarda da önceden verilmiştir ve büyük olasılıkla CHP ve yöneticileri konuya gereken ilgiyle yaklaşmamışlardır. İşin ciddi boyutlarını, derin kökenlerini aramamış, işçilerin büyük sorunlarının çarelerini bulmak için gereken çabayı harcamamışlardır. Bu konudaki bir örneği Arslan Yılmaz’ın Yıldırım Koç’a anlattıklarından İsmet İnönü’ye yönelik ve anlatılana göre önceden tasarlanmamış bir protesto çıkışına ait birkaç satırı Yıldırım Koç’un künyesini aşağıda sunduğum kitabından aktarıyorum: “1949 yılı mayıs veya haziran aylarıydı. İsmet Paşa beyaz treniyle İzmir’e geldi. [İsmet İnönü’nün bu seferki İzmir’e geliş tarihi 12 Ağustos 1949’dur. MŞG] Bizim cer atelyesinin önünden geçecekti. Sendika idare heyetini topladık. Fabrika müdüründen izin aldık. Bir saat fazla çalışacağız, ama sayın Cumhurbaşkanı’nı karşılamaya çıkacağız,’ dedik. (...) Biz hazırlık yaptık. Bayrak bulduk. İdareden de bayrak aldık. Ulaştırma Bakanı Kemal Satır’dı. Devlet Demiryolları Genel Müdürü de Galip Güral’dı. Onlar da [İsmet İnönü ile. MŞG] birlikteydiler. İnönü geldi. Başladık bağırmaya [tezahürat yapmaya. MŞG]. İzmir Valisi de vardı. Tam da öğle yemeğine yakın. 400-500 kişiydik. İnönü’yü yemeğe davet ettik. Yemeğe girdi. Galip Bey birkaç kelime konuştu. Kemal Satır konuştu. Son olarak da sayın Cumhurbaşkanı konuşmaya başladı.

Bu arada, sendika [Demiryolu Sanayii İşçileri Sendikası. MŞG] başkanı Nedim Borucuoğlu masanın üstüne sıçradı. ‘İzmir’e gelmeden fabrikamızı ziyaret ediyorsun, bizi ziyarete mi geldin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin propagandasını yapmaya mı geldin,’ dedi. Maiyet memurları onu hemen aşağı aldılar. İnönü de hemen sesini kesti, eliyle selam verdi, ayrıldı.

İki saat sonra İzmir Emniyeti’nden geldiler. Nedim Borucuoğlu, Arslan Yılmaz [bu olayı anlatanın kendisi. MŞG], Hüseyin Kaya ve diğer iki kişiyi, yani [sendika. MŞG] idare heyetini vilayete götürdüler. Biz de kendi aramızda konuştuk. Nedim Borucuoğlu’nun bize önceden yapacakları konusunda birşey söylemediğini söyledik. Aldığımız kararı [sorgulamada. MŞG] tekrarladık. ‘Nedim’in söylediklerinden bizim haberimiz yok,’ dedik. O akşam karakolda kaldık. Baktılar bir suç unsuru yok. (Bizi serbest bıraktılar. MŞG] Nedim Borucuoğlu 7-8 gün sonra Soma’ya gönderildi. Ömer Şahbazoğlu ikinci başkanımızdı.(Sendika) Başkanlığ(ın)a o getirildi. »

İşçiler ülke düzeyinde genel bir biçimde CHP’ye karşı oy kullandılar. Bir örnek olarak yine Zonguldak’ı alırsak, 14 Mayıs 1950’de seçim sonuçları apaçık konuştu, bunu görmemek ve/veya anlamamak nâ–mümkündü, 16 Mayıs 1950 tarihli Cumhuriyet’ten aktarıyorum: “Zonguldak’ta DP 108.746 oy aldı, CHP ise ancak 62.418 oy.”

Bu seçimlerin en çarpıcı sonuçlarından biri katılımın olağanüstülüğüdür : 4 Mayıs 1950’de 8 milyon 905 binden çok seçmenin 7 milyon 916 binden çoğu oyunu kullandı. Yüzde 88’lik gibi o zamana dek görülmemiş ölçüdeki katılımın DP’nin zaferinde rolü önemlidir, belirleyicidir. Örneğin 15 Mayıs 1950 tarihli Milliyet’in tam sayfa başlığında bu noktaya vurgu yapılıyor : « Halkın büyük nisbette iştirakiyle (katılımıyla. MŞG) Demokratlar her yerde kazanıyor ». 1946-1950 Arasında düzenlenen ve DP’nin boykot ettiği ara seçimlerde katılım oranının düşüklüğü burada anımsanabilir. Çok açık bir şekilde seçmenler, kadın ve erkek, herkes, seçimlere bir değişiklik gerçekleştirmek, CHP iktidarına son vermek için kitlesel biçimde katılmışlardır ve bir anlamda yılların biriktirdiği acıların ve dertlerin faturasını CHP yetkili, yönetici ve seçilmişlerinin önüne koymuşlardır.

DP’nin aldığı 4 milyon 242 binden çok mutlak oy sayısı ile CHP’nin aldığı 3 milyon 165 bin oy arasındaki fark bir milyondan fazladır. DP’nin oy oranı yüzde 54,91, CHP’ninki yüzde 41,05’tir. Oy oranları arasındaki yaklaşık ondört puanlık fark önemlidir. Bunun milletvekili sayısına yansıması ise olağanüstü bir fark doğurmuştur :

Evet seçimin çoğunluk sistemine göre yapılması DP’nin milletvekili sayısını olağanüstü bir düzeye çıkarmıştır : DP oyların yüzde 54,91’i ile kazandığı 408 koltukla milletvekilliklerinin yüzde 84’ünü almıştır. CHP ise 69 milletvekiliyle sadece yüzde 14’ünü. Aradaki fark 70 puandır, eşi görülmemiş bir farktır bu. Seçim sisteminin doğurduğu haksızlık ortada. DP ezici çoğunluğuyla TBMM’de artık istediğini yapmak olanağını elde ediyordu. CHP 69 milletvekiliyle büyük bir darbe yiyordu. Cumhuriyeti kuran, uzun süre tek parti olarak ülkeyi yöneten CHP Cumhuriyet’in 30’uncu yılında unutulmaz bir seçim yenilgisiyle iktidarı terkediyordu.  

Fatura çok yüklüydü. 1930’ların sonundan 1940’ların başından beri CHP işçilerdeki homurtuları, hoşnutsuzluğu duyuyordu, biliyordu. Seçimlerde bir tepki bekliyordu ama bu ölçüde değil. Dahası işçilerden gelebilecek tepkiyi azaltabilmek umuduyla CHP öteden beri adayları arasına birkaç işçi bile katıyordu. Bunu bir gelenek biçimine bile çevirmişti.  

1945-1950 arasında yapılan seçimlerde CHP gibi DP ve diğer partilerin de işçi ve emekçilerden aday göstermeye özen göster¬dikleri, bu adaylardan birkaçının seçildiği biliniyor. Böylece CHP bünyesinde işçi ve emekçiler de TBMM’de temsil edilmiş oldukları için iktidara ve rejime tepkinin ölçüsü azalabilir sanılıyordu.

1950 seçimlerinde DP ve CHP adayları arasında sadece 3’er işçi vardı. 28 Nisan 1950 ve 19 Mayıs 1950 tarihli Hürbilek gazetelerinde, İstanbul’da partili ve bağımsız 8 işçi adayı olduğunu, İstanbul’dan iki, İzmir’den bir işçinin seçildiğini öğreniyoruz.

25 Nisan 1950 tarihli Cumhuriyet  gazetesinin adayları mesleklerine göre tasnif ettiği listeye göre, « CHP’den 39, DP’den 56 çiftçi, CHP’den 41 (esnaf dahil), DP’den 55 tüccar, CHP’den 6, DP’den 4 fabrikatör adaylar arasında bulunmaktadır. Emekli subaylardan CHP’de 13, DP’de 23 aday vardır.»

1949 ve 1950’de DP pek çok emekli subayı kendine çekebilmiştir. Hatta Aralık 1949’da, « CHP aleyhinde bir askerî darbe » söylentisi olduğu daha sonraları ortaya çıkmıştı.

Seçimlerde işçilerin partiler dışında ve bağımsız olarak adaylıklarını koyduklarını da biliyoruz: Bu tür girişimlerde Kocaeli Kâğıt Fabrikası ile Zonguldak EKİ işçileri başı çekerken, Gölcük Fab¬rikaları, Haliç Tersanesi, İstanbul Çimento Fabrikası işçileri de geri kalmıyorlardı. Bu olgu, işçilerin siyasete ilgi gösterdiklerini açığa vurması bakımından anlamlıdır ve özel bir incelemeyi gerektirmektedir.

1950’yi örnek alırsak yerleşik bir iktidarın değişimi için seçimlere katılımın yoğun olması belirleyicilerden biridir. Büyük olasılıkla en önemlisi.

Yurttaş 14 Mayısta seçim sandıklarına !

Cumhuriyeti kuran CHP Cumhuriyet’in 100. yılında son yirmi yılın değişmez iktidarını değiştirebilecek mi ? 14 Mayıs 14 mayıs’a benzeyebilir: 14 Mayıs 1950’ye. Hiç değişmez denilen bir iktidarın toptan gitmesi örneği yinelenebilir (mi?). Niçin olmasın?

NOT BİR : Yıldırım KOÇ : Türk-İş Tarihinden Portreler, Eski Sendikacılardan Anılar-Gözlemler, Cilt II, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Yayınları, Ankara, 1999. Bu çalışmanın pdf biçimini internet sayesinde bulup okuyabildim. Ancak yazarın çalışmasının birinci cildini basılı veya pdf olarak edinip okuyamadım. Her iki çalışmanın da Toplumsal Tarih ve İşçi Hareketi Tarihi açılarından son derece yararlı olduğu kesin.

NOT İKİ : 1940’ların siyasi, ekonomik, toplumsal açılardan incelenmesi konusunda şu iki çalışmamı da önerebilirim: Türkiye’de İşçi Örgütlenmesi 1940-1950, SBF, Ankara, 1982. Bu çalışmamın gözden geçirilmiş, genişletilmiş, yeniden yazılmış biçimiyle: İşçiler Örgütleniyor (1939-1950), TÜSTAV, Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2016.




Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git