|
|
Özeleştirinin Gücü (NEGASYON-AFİRMASYON) (*)Kategori: PLATON incelemeleri | 0 Yorum | Yazan: Metin Bobaroğlu | 02 Nisan 2023 08:12:33 Hegel’e göre bir önceki durumdan bir üst duruma dönüşme, evrilme için bir önceki durumu olumsuzlamak negasyondur. Bir üst duruma konumlanmak, buna da afirmasyon diyor. Negasyon afirmasyonun manivelası. Negasyon olmazsa afirmasyon olmaz. Yükselme olumsuzlama ile olur. Biz buna bireysel, öznel baktığımızda öz eleştiri diyoruz. Yani bir insan öz eleştiri yapmadan yükselemez ama dikkat edin insanlara dışarıdan bir eleştiri geldiğinde onu öz eleştiriye çevirmek yerine o eleştiriye karşı argüman toplayarak kendini korumaya kalkar.
Dindeki karşılığı tövbedir, Tövbe bu demek. Tövbe etmek özeleştiri, ama saltık karşısında. Şimdi tövbe Tanrı karşısında denir. Tanrı karşısında nedir? Saltık. Saltık koşulsuz, koşulsuz tövbe yani. Şu gerekçeyle şunlar olacak bunlar olmayacak anlamında değil, Hayır. Tanrı karşısında koşulsuz yani saltık. Çünkü saltık değilse kendi özünü kendi eline almıyorsun demektir. Tövbeyi bu şekilde aldığınız zaman, Hegel bunu María Magdalena’ya atfeder. Özgürlüğün girişimi der buna. Tövbe eden özgürdür der. Yani biz onu şimdi felsefe diline taşıyalım. Özgün öz eleştiri saltık bir biçimde yani gerekçesiz koşulsuz bir biçimde yapıldığında insan özgürlüğü edimselleşmiş olur, diyor. Ancak böylece insan, insan olur, öz bilincin girişimi budur. Öz eleştiri, edimsel arınmanın temelidir; bu kendini kutsamaktır. Senin papaz efendi kutsarsa sen arınmazsın. Seni Şeyh Efendi okuyup üflerse arınamazsın. Seni hiç kimse arındıramaz. Arınmak istersen öz eleştiri ile arınırsın. İnsan olmanın yolu buymuş, kapısı bu. Bakın felsefe konuşuyoruz. Hegel feragat ahlâkı diyor buna, kendinden vazgeçme ahlâkı. Kendinden vazgeçme İsa’lıkmış. Milat işte bakın sıfır, milat gerçekten milat. *** Evrensel ilkenin irademizle buluşması Rab oluyor, Rab’da bu. Dışarıda ne rab var ne öbüründen var, hiçbiri yok. *** Spekülatif bir para diyoruz, yani karşılığı yok. Spekülasyon yapma kardeşim: boş boş konuşma demek. Çok şaşırtıcı. Hegel'de ise tam bunun karşıtı. Spekülasyon demek her dönemdeki o döneme göre olgusal olan gerçekliği daha sonraki dönemdeki gerçeklikle ilişkilendirilip bilinmesi demek. Yani gerçeklik Hegel'de aşama aşama gerçeklerin bir zinciridir. Bu birbirine dönüşe dönüşe bir nevi kartopunun büyük bir çığ gibi bir büyüklüğe kavuşabilmesi için kendisi özde o kartopunun var olup kendini türetmesi gibi anlatıyor. Yani Galileo olmasa Einstein olamaz diyor. Galileo’nun bulgusu, gerçekliği Newton'u, Newton'unki filancayı, işte Einstein'ı yaratıyor. Einstein'ınki bugünkü şu andaki onun kürsüsündeki şuuru yaratıyor. Hegel'e göre Galileo olmadan Newton, Newton olmadan Einstein olamaz. *** Aslında önemli olan kavram. Kavramın kendi dili yani olgusallığın bilinci, spekülasyonu tekrarlıyor. Gelişir diyor, daima gelişir, gelişmektedir. Gelişmek neydi? Entelekheia. Entelektus kendi kemaline doğru evrilir diyordu Aristoteles. Bunu aldı Hegel, tüm tarihe uyguladı. Süreç dedi, proses dedi. *** Kant'ın kılgın felsefesinde bu durum diyor inanç ile bilgi arasında bir çelişki olarak gösterilmiştir. Kant'ın antinomisinin (antinomie) en üstü neydi? (Noumenon) Numen-fenomen (phénomène). Numen ne? Tanrısal olan. Fenomen? Zuhur etmiş, tezahür etmiş, görünüşe çıkmış olan. Bizim bilgi, bilim dediğimiz şey bu fenomen olanda olduğuna göre karşıtı ne? İnanç. İnanç ile bilgiyi karşıtlık haline getirdi diyor Hegel. Dikkat edin buna. Kant'ın temel eleştirisini buradan kuruyor. O diyor inanç ile bilimsel bilgiyi karşıt hale getirmiştir. Yani karşıtlık budur demiştir. Bu diyor geleneksel bir karşıtlık formu olarak zaten ondan önce de vardı. Kant kendinden önceki geleneksel inanç bilgi karşıtlığını formüle etmiştir, diyor. Halbuki kendisi devindirenin inanç değil saltık bilinç ile koşullu tikel bilincin çelişkisi olduğunu söylüyor. İnanç ile bilgi arasındaki çelişki devindirici değildir. *** Kavramın kendisi olgunun kendisidir. Dışarıdan bizim ona yüklediğimiz bir keyfilik olamaz. *** S: Saltık gerçeklik dediğimizde saltık koşulsuz olan demek. Oysa gerçeklik ise olgusal olan yani koşullu olan demek. Bu ikisi nasıl bir araya gelebilir? C: Biri soyut, biri somut. Biri ötekinin formülü. Yani şu demek: her koşullu gerçeklik ki gerçekliktir bu form üzerine oturur. Saltık koşulsuz olduğu halde kavramsal olarak idenin kendisi ide, ide, Hegel'deki ide ile diğer ide diye bildiğimiz şey aynı şey değil. Hegel’e göre ide çelişik birlik demektir. Dolayısıyla bu bir kavramdır. Soyut görünmekle birlikte tüm somutların çekirdeği budur diyor. Yani her tür gerçeklik çelişik bir birlik olarak gerçektir, bu onun formudur. Onun için mantık ile olguyu özdeşleştirdi dediğimiz bu. Adamın mantığı gerçekliğin mantığı. Gerçeklik hakkında bir mantık değil. Gerçeklik kendisinin mantığı, her olgu çelişik birliktir. Niye, çelişik birlik olmasa öyle desek çok mu büyük erdemli oluyoruz? Hayır. Çelişik birlik olduğu için devinebilir demek. İçinde çelişki varsa, enerji çelişkisi o devindirecek demektir. Özdeş olsaydı devinemezdi. Gerçeklik özdeş, çelişkileri dışta bırakan bir özdeşlik Aristoteles'in zannettiği gibi olsaydı. S: Müzikte çelişki özellikle bizim musiğimizde çok belirgin olarak kendini göstermektedir. Ki çelişki gerçekten farklılıkları ortaya koyarak eserin oluşmasını sağlamakta diye düşünüyorum. Doğru mudur? C: Bu sadece bizim müziğimiz için değil. Müzik hangi ülkede, hangi kültürde, hangi dönemde yapılırsa yapılsın müziğin özü budur. Hegel'in dediği bu. Mantık evrenseldir her yerdeki olgularla aynı biçimde tecelli eder. Burada başka, orada başka… Bizimkinde çelişki çok temeldir. Batı müziğinde çelişki mesela temel değildir diyemeyiz. Müziğin olduğu her yerde çünkü müzik fiziktir. Müziğin sanat kısmı değil, donanım kısmı fiziktir. Okuması, o fiziğin okuyup inşa edilmesi matematiktir. Matematik bilmeden, fizik bilmeden asla müzik yapamayız, sesler fiziktir, gerçektir yani. Matematik ilişkilendirme biçimleridir, sanat, sanat yorumdur, sanat ifadedir. Bu üçü bir araya geldi mi, müzik sanatsal bir olgudur. Hegel’e göre bu üç aşama zorunludur. Fizik temeldir; rasyo. Ariflik, ara durumdur yani matematik. İfade idedir, niyettir, yorumdur, bu üçü bir araya geldi mi, olgu budur diyor, gerçek budur. Gerçek fizik değil, matematik değil, ide değil. İde ümittir, olmayanı, olmasını istediğimiz şeydir. O yüzden Kant soruyordu bize; Diyordu ki ne bilebilirim teorik, ne yapabilirim pratik ne ümit edebilirim fütürist, niyet. Bakın üç tane temel soru, işte Hegel bunları, bu üç temel soruyu esas o, Kant’tan bunu alıyor ve bu tam gerçekliğin temel aşamaları işte, bu aşamalar bütünlendiğinde, gerçek ortaya çıkıyor. Bilinçsiz nesne gerçek değildir, demiş oluyor bize. Nesnesiz bilinç de gerçek değil. Arasındaki berzah, yani ara durum rasyo, yani mathemathos da yoksa gerçek yok. Tek başına mathemathos gerçek değil, tek başına fizik gerçek değil, Hegel’e göre. S: Özeleştiri arınmak için yeterli midir? C öz eleştiri arındırdığı gibi, inşa etmenin de aracıdır, kendini yeniden yapılandırmanın da edimselliği öz eleştiriden başlar. Öz eleştiri, öz bilincin manivelasıdır, onsuz olmaz. S: Mantık ve etik arasındaki ilişki nedir? C: Etik mantıksal olmalıdır, mantık rasyonellik demek, etik demek. Ahlak demek kültürel, bireysel değerlerin benimsemesi, etik bunun kavramsal, yani felsefi açıklaması demek. Dolayısıyla etik dediğimiz anda iki şey söylüyoruz, bir kavramsaldır, yani mantıksaldır, mantık dediği kavram, kavranılabilir yani, anlaşılabilir bir şeydir. Bir de ethos’tan geliyor, Grekçe’de içselleştirmek, alışkanlıklara katmak demek, zihnimizde bilmek değil. Ethos, ahlakı içselleştirmek, ama kavramı da var. Peki ahlak, ahlakın kavramı olmaz, içine doğduğunuz kültürde, çocukluktan beri, anne, baba, çevre, kültür, size ahlakı sezgisel olarak verir, onu sorgulamazsınız. (*) Metin Bobaroğlu'nun zoom konuşmalarından derlenmiştir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|