|
|
YÜREKTEN AKLA EVRİM - İnanç ve Akıl – 1 (*)Kategori: PLATON incelemeleri | 0 Yorum | Yazan: Metin Bobaroğlu | 20 Mart 2023 14:31:59 Hegel’in Tinin Görüngübilimi, Mantık Bilimin deki yazıları değil de bundan önce erken dönemdeki yazıları ilgimi çekti oradan da alıntılar yaptım. Şimdi erken dönem Hegel yazılarında us bir buyruk ilkesi olarak tanımlanıyor, nitekim bu, İmmanuel Kant’ta kategorik emperatif olarak vardı. Kendisinden önceki o büyük filozof da buyruk ilkesi emperatif kategorik yani koşulsuz. Şuna göre, buna göre, şu nedenle, bu nedenle olmadan ahlâk ilkesi bir insanın kendisine, ‘’ahlâk’lı olmalıyım’’. Bunu Tanrı emretti diye değil, din bunu istiyor diye değil. Bunu kültürde ‘’işte ben hoş görünürüm, çevrem beni sever’’ diye değil, öyle olması gerektiği için.
Ben yalancı olmamalıyım çünkü benim onurum bunu kabul etmez. Ben hırsız olmamalıyım çünkü onurum kabul etmez. İnsanlık onurunu esas alarak kendine kategorik emperatif yani koşulsuz buyrukla ki, insanın bizzat kendisi kendisine emrederse, bu Tanrısal ahlâktır. Çünkü evrenseldir ve özne de o iradeyi, kendi için istediği iradeyi tüm insanlık için istemektedir. Fakat bu gerçekleşir mi? Herkes böyle yapar mı? Hayır, bilinç durumuna göre, bilinçlerin gelişmesine göre yani günümüzde de bir yasa ‘’hırsızlık yapmayacaksın’’ yasası zaten var, halen var. Başkasının malına, ırzına haksız yere el uzatma. Ee tamam ama insanlar yapıyorlar. Peki onlar insan mı? Hegel’e göre evrensel altında insan olduğu için onlar insansı. Dolayısıyla bu insansılar usun buyruğunu kendilerine emredecek düzeye kadar evrilmek zorunda, ama bu eğitimle olanaklıdır ve bir süreç gerektirir. Yani us buyruk ilkesidir, inanç nedir o zaman? Çünkü inanç, inancı yok sayamazsınız. Yani kültürün içinde her dünya toplumlarının içinde, her türlü kültürün içinde inançla yaşıyor insanlar, usla yaşamıyorlar. Bunun için anayasal bir toplum olma, anayasanın buyruğu altında herkesi eşit kabul etme ilkesinin otoritesi gerekir. Us buyruk ilkesiyse, inanç neyin ilkesi? Çok ilginç bir saptama yapıyor ve felsefi, inancı felsefi kılıyor. İnanç ikna etme ilkesidir, diyor. İkna etme, karşındakini ikna etmek. Us ise öyle değil, us yasaya evrilir ve yasanın buyruğuna itaat istenir. Dolayısıyla buyruk ilkesidir, yasa buyruktur. Dolayısıyla bir kez daha yinelersek us buyruk ilkesidir, inanç ikna etme ilkesidir. İkna olma demiyor, ikna etme ilkesi, toplumsallaşması yani. İkna olma ilkesi olsa, öznel olurdu. O zaman gene insanın kendisine buyurduğu bir şey olurdu. Diyor ki, din bu ikna etme ilkesiyle, yani inançla ne yapmak istiyor? Aslında toplumu birlik haline getirmek istiyor, bir birlik, bir toplum oluşturmak. İnsanların bir arada yaşamasının gizil, ussal yasaya ikna olmaları açısından bir işlevi var diyor. Yani düşünceyi diyelim, ya da yasayı, usu işler duruma getirmenin, kültürel kırılmanın aracı, ikna olmaktır. Dolayısıyla, aslında dinin inanç ilkesi budur diyor. Şu din, bu din demiyor, din diyor. Böylece eğilimlerimiz us ile uyum haline gelir. Eğer gelmezse ne olur, çelişir. Çeliştiği zaman birileri daha haksız, birileri haklı durumdaysa, bu çelişki giderek ussallığa doğru evrilmek zorunda kalır, çünkü herkes kendi eşitliğini, diğerleri karşısında haklarını elde edip baskı altında hissetmemek için özgürlüğü talep edeektir. Eğer buyruk ilkesi, yalnızca felsefecilerin yaptığı gibi Kant’ın yaptığı gibi özellikle buyruk ilkesini, yani usun ilkesini, ya da dindeki karşılığı Musa’nın yasasını esas alır ve yalnız onu saltıklaşırsa, saltık olarak ele alırsak; o zaman bu toplumsallığı vurguladığı için, özne yiter diyor, yürekler yiter. Herkes için emredilmiş bir yasaya herkes boyun eğsin tamam, ama bireylerin ayrışması, bireylerin kendi öznel özgür edimlerinin burada tanınmadığını, ki bunu Roma için de kullanıyor. Yani diyor ki, oradaki din devletin, devlet için yaşamak demek. Roma’da bir Roma yurttaşı demek, tüm hayatını Roma için yaşamak demek. Platon’un öğretisinde de ne vardı, herkes erdemli olmalıydı, buna eğitilmeliydi, ne için, toplum ve devlet için, kendileri için değil. İşte erdem onlar için zaten çok zevk alınacak bir şeydi. Yani insanlar, özneler erdemli olunca mutlu olacaklar diyordu Platon. Peki bu erdem dediğimiz şey, Arapçası çok daha güzeldir, fazilet sözcüğü, fazilet fazlalık demek, arete de böyle bir şey. Arete fazlalık, yani kendine çalıştığın değil, topluma çalıştığın anlamında arete. Fazilet kendi için yapılan şeylere denmiyor, toplum için fedakarca yapılan çalışmalara fazilet deniyor. Ama sırf fazilet için çalışıyorsanız, yani sadece toplum için çalışıyorsanız, orada birey yitiyor, bireyin kendi özgür öznel yaşamı yitiyor. Bu nedenle Greklerin kamusal dinlerine karşı üstünlüğü, İsa’nın öğretisinin üstünlüğü, evrensel sevgi altındaki kardeşlik dini. Yani, evrensel sevgi gene söylediğim gibi bir soyut evrensele değil, bir soyut Tanrıya veya bir öte Tanrıya duyulacak bir sevgi değil, bu olanaksız çünkü. Onu düşünebilirsiniz, ama sevemezsiniz, sevmek somut bir relosyon, bir ilişkiyi gerektirir. Dolayısıyla Tanrıyı seviyorum demek boş laf, Tanrıyı biliyorum demek de aynı şekilde boş. Yani evrensel bir tasarım, bir düşünce tasarımı, ama sevgi somut. Dolayısıyla Hegel’e göre transandans Tanrı anlayışı, tasavvuftaki karşılığıyla söyleyecek olursak müteal/ aşkın, tenzih. Tenzih edilmiş bir Tanrıya sevgi duyulamaz, O düşünülür. Sevgi duyulabilmesi için immenent olması lazım, yani içkin olması lazım, yani bir karşılıklılık, somut bir karşılıklılık gerekir. Dolayısıyla evrensel sevgi veya evrensel Tanrı altında eşitlenmek demek, kardeşlik, işte kardeşlik kavramı brotherhood. Kardeşlik kavramı, İsa’nın öğretisindeki kardeşlik kavramı herkesi karşılıyor. Yani zenciymiş, Yahudi imiş, efendim Çinliymiş, başka bir milletmiş, kadınmış, erkekmiş fark etmiyor. Çünkü buyruk şu, “Tanrı önünde herkes eşittir”. Şimdi bu büyük bir ilke Hegel’e göre, dinde ortaya çıkan ve aslında ussal olan bir ilke. Tanrı önünde herkes eşittir, köleliğin reddidir, insanoğlunun kurtarılmasıdır diyor. Bu nedenle yüceltiyor, diğer dinler diyor, hepsi birilerinin egemenliği, diğerlerinin köleleştirilmesi üzerinde bölünmüş bir ruh hali, bölünmüş bir bilinç hali olduğu için, evrensele yükselmemişlerdir. Yani folklorik dinlerin semavi veya da vahiy dinlerine evrilmesi bir evrimdir, vahiy dinleri de kendi içinde, işte Yahudilik üzerinden anlattığı için, onun da İsa’ya, yani evrensel özneye evrilmesiyle din kemaline gelir diyor. *** Ekklēsía topluluk demek, ama kardeşler, iman kardeşliği, iman edenler hepsi kardeştir, hepsi tek yürektir. İncil’de öyle bir ayet olduğu için, dolayısıyla sadece iman şartı var. İman şartı da evrensel altında, yani Tanrının önünde diğer insanları aynı kabul etmek, buna iman ediyorsa, o da kardeşliğe katılmış oluyor. Dolayısıyla burada bir inisiyasyon var, kabul edilme var. Hegel bu kabul edilmeyi daha sonra hak olarak insanların birbirlerini onaylaması konumuna taşıyacak. Yani dinde olan kardeşlik sevgisini, imanı, siyasada politikada veya seküler yaşamda, anayasa altında, evrensel yasa altında hak olarak belirlemek istiyor. Yani bu keyfilikten, olumsallıktan çıkıp, zorunluluğa evrilmelidir diyor. Dolayısıyla ben inisiye oldum, kardeşliğe katıldım, ama aforoz edildim, ya da katılmadım, onların dışında kaldım. Bu bir keyfilik, olumsallık içerdiği için, Hristiyanlıkta kalınamaz bu aşılmalıdır diyor. Hakka evrilmelidir, yasaya evrilmelidir, dolayısıyla dinler gelişip, en yüksek biçimini evrensel insan sevgisi, Tanrı önünde herkesin eşit olduğu kabulü inanç olarak, ikna edici inanç olarak o düzeyde dindir; ama din tamamlanması demek, onun hakka evrilmesi, anayasal bir düzene evrilmesi gerekir, o zaman din burda aşılır, diyor. *** Tüm dünyayı düşünelim, yani doğrudan ilişkilerimiz olanlar değil, doğrudan ilişkide olduğun bu grup, topluluk diyoruz. Toplum olduğu zaman hukuksal bağla ilişkilerimiz var demektir. Yani tanımadığımız insanlarla aynı haklara sahip olmayı onayladığımız bir anayasal yaşam demektir. Hukuksa doğrudan tanımadığımız kimselerin de insan hakları ve özgürlüklerinin onanmasını bizden talep ediyor. Bunu kabul etmek toleranstır, bu sevgi değildir. Tolerans ilkesiyle toplum oluşur, hukuk tolerans ilkesiyle çalışır, hak tolerans ilkesiyle çalışır, Burada yüreğin paylaşılması, yani ussal olduğu zaman artık yüreğin paylaşılması değil, onu aşan, yüreği inkâr eden değil, onu aşan bir evrensel altında tüm insanlığın hak ve özgürlüklerinin onanması, buna evrilmelidir diyor. Din buna evrilmelidir ve buna görünmez mabet diyor. (*) Metin Bobaroğlu'nun zoom konuşmalarından derlenmiştir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|