|
AKLIN VE BİLİMİN IŞIĞINDAKategori: Deprem | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 19 Şubat 2023 11:22:49 Bu satırları yazdığım 19 Şubat 2023 Pazar gününe kadar deprem konusunda birçok şey söylendi. Yayınlandı. Ben de birkaç makale yazdım, ayorum.com sitesinde yayınlandı. Yazılacak daha pek çok şey var mutlaka. Bugün burada seçtiğim iki makaleye yer vermek istiyorum: İki bilim adamının. Prof. Dr. İbrahim Ortaş ile Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın yazdıkları aklın ve bilimin ışığında neler yapılabileceğini, nelerin artık ve mutlaka yapılmasından vazgeçilmesi gerektiğini vurguladıkları, sergiledikleri için okunmalı, saklanmalı.
Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş 13 Şubat 2023 tarihli makalesinde şunları belirtiyor : « Depremin Öğrettikleri-1. Bilimsel Bilginin Önemi Net Olarak Ortaya Çıktı : ‘Hayatta, en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir!’ Mustafa Kemal Atatürk. DEPREMİN OLACAĞI YER VE ZAMAN ÖNCEDEN BİLİMSEL BİLGİ İLE AÇIKLANDI BİLİMSEL BİLGİ KULLANILARAK YAPILAN BİNALAR ZARAR GÖRMEDİ Jeoloji bilimi bilgisine uygun, fizik yasalarına ve mühendislik ilkelerine göre yapılan binaların örneğin Kahramanmaraş İnşaat Mühendisleri Odası binasının yıkıntılar arasında sağlam kalmış olması çok önemli bir örnektir. Benzer şekilde Adıyaman’da Grand Isias Otel ve belediye binası depremde yıkılarak yerle bir olmuş. Ancak son yıllarda cam giydirmeli Kommagene Kültür Merkezi’nin camları bile kırılmadı. AB mevzuatına göre AB fonuyla inşa edilen kültür merkezinin yıkılmamış, depremden sonra da anında binanın elektriğinin yanmış olması bilimsel bilgiyi kullanmanın önemini ortaya koymaktadır. Cam giydirmeli binanın yapımında görev yapan ve inşaatın denetimini sağlayan TÜMAŞ’tan Mimar Nezih Alataş, yapının depremde hasar görmemesinin püf noktalarını şöyle anlattı: « 2018’de yenilenmiş bir deprem yönetmeliği var. Bu yapı yönetmeliğe uygun olarak inşa edildi. Hassasiyetle kolonlara konulan demirlerin her türlü testlerini yaptırdık. Betonun tüm testlerini gerçekleştirerek binanın kaba inşaatını yaptırdık ve denetledik. Camlar da tek tek, bütün detayları üzerinden geçilerek, yüklere göre hesaplama yapılarak seçildi ve uygulandı. » ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Neriman Şahin Güçhan’ın yönetiminde hazırlanan Kommagene Nemrut Yönetim Planında tanımlanan projelerden biri olarak planlanmış. Binanın deprem yönetmeliğine göre yetersiz olan eski İl Halk Kütüphanesi’nin yerine yapıldığını belirten Prof. Dr. Güçhan binanın yıkılmamasını şöyle açıklıyor: « Yapının hiç hasar görmeden depremden kurtulmuş olması, ülkemizde mesleki yeterliliğe sahip mimar ve mühendisler tarafından yönetmeliklere uyarak yapılan binaların ne kadar güvenli olabileceğine örnektir. » Tarihin en şiddetli ve geniş bir alanda peş peşe ikiz depremin uzun sürmesi ile on binlerce binayı yerle bir ederken bazılarının zarar görmemesi bilimsel bilginin yönetmeliklere uygun kullanılmasının depremin yaratacağı tahribata karşı konulabileceğini göstermektedir. Diğer bir ifade ile deprem yönetmenliğine göre gerekli mühendislik hesaplamaları yapılırsa, uygun inşaat malzemesi kullanılırsa ve denetimler zamanında yapılırsa binalar depreme dayanabilmekte ve yıkılmamaktadır. Kaldı ki depremde yerleşim yerlerindeki binaların % 40 kadarı sağlam kalabilmiş. Demek ki kurallara uygun yapılan, malzemeleri amaca uygun kullanılan binalar depremden az etkilenmektedir. ALÜVYON DÜZ VE DÜZE YAKIN TARIMSAL ARAZİLERE YERLEŞİM YAPILMAMALI ÖNERİLERİ DİKKATE ALINMALI Yıllardır bütün deprem sonrası gözlemlerde, düze ve düze yakın alanlar üzerine yapılan yapıların en erken çöktüğü belirtildi. Bu depremde Antakya başta olmak üzere alüvyon arazi üzerindeki yapıların tamamına yakını yıkıldı. 1999 Kocaeli, Bingöl, İzmir depreminde benzer şekilde alüvyon alanlarda zemin sıvılaşması ile binaların yıkıldığı uzmanlarca belirtildi. Toprak bilimci olarak yazdık. Mühendislik ilkelerine göre bu tür alanlarda depreme dayanıklı bina yapılabilir. Ancak tarım arazileri tarım amacına yönelik yapılmalı. Bütünlüklü bir planlama ile yerleşim yerleri olacak alanlar dışında yapılandırmaya gidilmemeli. BİLİM GÜVEN VERİYOR İnşaat Mühendisleri Odası’nın yıkılmaması, neredeyse yerle bir olan Antakya, Maraş, Adıyaman’da yıkıntılar arasında hiç zarar görmemiş binaların ve evlerin bulunması hepimizin dikkatini çekmeye başlamıştır. Bilimsel bilginin kullanıldığı benzer yapıların yıkılmaması geleceğe güven vermektedir. Nihayet insanlar neden bazı binalar yıkılmıyor sorusunu daha yeni sorar oldu. O zaman soru şu: eğer bu deprem bu şiddette Japonya’da olsaydı kaç kişi ölürdü? Muhtemelen birkaç insan. O zaman hep beraber kendi kendimize bir kez daha soralım, NEDEN 10 kent yerle bir oldu, on binlerce insanımız öldü, acı gözyaşı, korku ve kültürel değer kayıpları gibi binlerce sorun ve olgu ortaya çıktı. Ülkenin okumuşları, aydınları, vicdanı olan yetkililer başta olmak üzere hep beraber şapkamızı önümüze koyup yeniden bilimsel bilgi ekseninde deprem gerçeği konusu hakkında ne yapılabiliriz deyip tartışmamız gerekiyor. 13 Şubat 2023, Adana. » Şimdi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın 12 Şubat 2023’te Hürriyet’te yayınladığı «Borç ödeme zamanı » başlıklı, ilgili herkese yararlı ve gelecek için yol gösterici tavsiyeler de içeren makalesini okumanın tam sırasıdır : « Sevgili vatanımız tarihinde görülmeyen çifte bir felaketi art arda yaşadı. İki fay hattı telaki (buluşma) halinde. Bu hattın ve çevrenin içindeki 10 vilayetin nüfusu 14 milyonu buluyor. Yarısı Türkiye sanayisinde hatırı geçer vilayetler. Tamamına yakınında sanayi kalkınması ve ziraatın (tarımın. mşg) gelişmesinin yarattığı kalabalık bir nüfus var. Böylesine gelişen şehirlerin çoğunluğunda olduğu gibi konut alanlarında, yapılaşmada bir eşitsizlik var. Ne var ki acı olan, Türkiye gibi dünyanın önde gelen deprem bölgelerinden biri olan yerde meskenlerdeki bu görünüş farkının dışında, kalitesiz inşaatın yer etmesidir. Bu durum, Türkiye’nin derdi. Bu gelişen şehirlerimizde, Allah muhafaza ama deprem potansiyeli olan bu kalabalık metropollerimizde, insanların dinleneceği, oturabileceği park, bahçe alanı bile yok. Afet bölgelerinde toplanılacak merkezler ise sadece tabelada mevcut. Aşağı yukarı 30 yıldır moda olan imar affı gibi bir müessese zaten naif karakterli olan halkımıza bir yanlış umut duygusu veriyor. Buna illüzyon, gözbağcılık derler. Tabii bu gözbağcılığı yapan müteahhitlerin sayısı belirsiz. Şahsen kendim ev ararken bu gibi sahtekârlıklara adım başı rastladım. Yapılan iş, utanmazlık ve vicdansızlıkla karışık bir yolsuzluktur. Bu durum sadece rüşvet değil; rüşvet başka bazı ülkelerde de inşaatların tasdiki için alınıyor ama bizde maalesef yapı denetimi ve kullanım safhasında söz konusu. Denetim zayıf, belki denetimi yapacakların bazı usulsüz menfaati dışında tembelliklerinin de rolü var. Belediyeler ve merkezi hükümet imar nizamını birlikte yürütemiyor! Daha doğrusu yürütemiyorlar. Yeni gelişen alanlarda özellikle dar gelirli bölgelerde insanlar aslında en çok muhtaç oldukları yeşil alan ve dinlence için ortak kullanım bölgelerini, umursamaz bir şekilde plandan çıkarmaya uğraşıyorlar. Yeni yerleşim bölgelerinde kendi arsalarının ucuza kamulaştırılacağı kuruntusuyla bu alanların ihdasını engelliyor ve bunu da belediyelere kabul ettiriyorlar. MASUM İSTEK Maraş’ı 1966’da gördüm. Bir Danimarkalı gazeteci çift için Dışişleri Bakanlığı’nın isteği ve fakülte dekanımızın aracılığıyla Karadeniz’den başlayarak Tunceli üzerinden Maraş ve Antep’e indik ve onları Suriye’ye uğurladım. O günlerde Maraş geleneksel, hiç de fakir olmayan bir şehirdi. Çarşı düzeni ve evlerine hayran olmuştuk. Birkaç sene sonra yerini hemen hemen gökdelen tipi binaların almaya başladığını gördüm. Halk çalışkandı, bölge zengindi. Maraş sanayileşiyordu. Bunlar iyi gelişmeler ve tabii bu iyi gelişmelerin sonunda masum bir istek vardı; daha modern, ısınması ve serinletmesi daha kolay, temizliği ev halkını yormadan yapılacak apartman daireleri. Ama artan talebin karşılanmasının pek de dürüst inşaat teknikleriyle ve inşaat giderleriyle karşılanmadığı bugün açık. Nitekim Ankara’da Sanayi Mahallesi’nin kenarında bir modern çarşı yapılmıştı. Yangın merdivenlerine esnaf ağırlıklarını yığdığı için binanın içindeki kimyevi maddelerden çıkan yangında üst kattakiler yangın merdivenini kullanamadılar. Böyle bir kötü kullanımı ne devlet denetlemiş ne de içeridekiler bu usulsüzlüğü protesto edip önlemek yolunu seçmişlerdi. Türkiye’de binanın inşa ve kullanımının denetlenmesi düzenli ve dürüst değil; ahbap çavuşlar, partidaşlar, akrabalık, sınıf arkadaşlığı gibi bağlarla bir araya gelenlerin yürüteceği bir yol değil. Aksine işini ciddi yapan, hatta deneticinin bazen başka yerden geldiği ama geniş ölçüde kurulların baktığı bir denetim kaçınılmaz olacak. Bu nedenle toplumumuzun geleceğindeki birkaç on yılı kapsayacak biraz yorucu bir denetim hiç değilse bir alışkanlık yaratır. İMAR AFFI KALDIRILMALI İmar affı gibi kötü bir uygulamanın, böyle bir âdetin derhal kaldırılması lazım. Bunun Anayasa’ya konacak lüzumsuz koruma maddelerinden daha gerekli olacağı açık. Ülkenin nüfusu maalesef arazilerin hoyratça kullanılmasına müsait değil. Sevgili vatanımızın toprakları ve kıyılar, bir imtiyaz olması gereken Türk vatandaşlarının bile ihtiyaçlarına yetmez. Yabancı uyruklulara arazi satmanın kesinlikle kaldırılması, bazı kritik maddeler ve ihtiyaçlar dışında derhal önlenmesi, mevcutların da daha fazla vergilendirilmesine geçilmesi gerekir. İlk yardım kuruluşlarımızın, bunlara gönüllü gençlerimizin sayısı artıyor. Nasuh Mahruki’nin kurduğu AKUT gibi grupların sayısında artış var. Bunların desteklenmesi lazım. Şehir planları içinde bilhassa dar gelirlilerin yaşadığı bölgelerde umumi alanların genişletilmesi, aksine uygulamaların şiddetle kaldırılması gerekir. Yurttaşlarımızı bu konuda uyaracak profesyonel gönüllü kuruluşların faaliyete geçme zamanıdır. İstanbul, bu gibi kusurlar bakımından başta geliyor ve işin hazini deprem potansiyeli olan bir bölge. Türkiye’de depremin kendisinden çok deprem sonrası dönemin bir faciaya dönüşme ihtimali artıyor. Sahipsiz kalan çocuklar, yıkıma uğrayan alanlar yeni talepler doğuruyor; toplumu açıkgöz ve ahlaksız insanların istismarından kurtaracak tedbirlerin alınması lazımdır. Hakikaten başka Türkiye yok. Bu sözü sıradan bir slogan gibi tekrarlamayalım. Bazı ülkelerin kalabalıkları için bazı yerlerde iskân imkânı vardır. Bir İngiliz, vatanından kendisini Amerika’ya atarsa sıkıntı çekmez, Avustralya’da ve Kanada’da çekmez. Dünyadaki bazı küçük milletlerin aranan azınlıklar olarak sağa sola yerleşimi mümkündür ama Türk halkı dünyalıların ekserisi gibi böyle bir imkânı düşünmemeli, çünkü yok ve oturduğumuz vatana sahip çıkmalıyız. DİNAMİK BİR TOPLUMUZ Halkımızın örgütlenme ve sağa sola koşma kabiliyetini bu son depremde bile gördük. Karanlıkta, soğukta ulaşılamayan bölgelerdeki insanlarımızın, ne olursa olsun birtakım göçüğü adeta tırnaklarıyla kazdığı ve kurtarabildikleri insanları yeniden hayata kavuşturduklarını gördük. Çok şaşkın ve aciz durumda olan bir toplum değiliz, örgütlenme yeteneklerimiz var. Bütün mesele bunu organize edecek otoritededir. Kanun ve müesseselere dikkat etmeli, bu alanda çalışacak personelin liyakat sahibi olmasına bakmalıdır. Türkiye’deki en zengin ilk 500 firmanın içinde inşaat şirketlerinin önemli bir yeri vardır. O zaman lütfen, kâr yılı değil ar yılına düştük. Bu sene böyle olacak. İcabında rutin işlerinizi bırakıp sahaya koşunuz. Koşanlar var, ama bunun henüz yeterli olmadığı görülüyor. İnşaatı bırakın, burası tekstil ülkesi. İlk 24 saatin içinde donan insanlara ulaşan malzemenin Japonya’dan gelmesi veya doğrudan doğruya halkın sandıklarından çıkması dışında tekstil şirketleri nerede? Onlardan da güzel destekler bekliyoruz. Gıda firmaları için de aynı yükümlülük söz konusu. Spor kulüplerimizin örgütlenmesi, çağrı yapması ve gençlerin gönüllü işe koşması çok duygulu bir olay. Galatasaray-Beşiktaş-Fenerbahçe statları gibi bazı kulüplerin kısa zamanda TIR’lar doldurup gönderdikleri görülüyor. Yenikapı’da İBB’nin deprem yardım merkezinde, Üsküdar’da Çavuşdere Spor Salonu’nda, Nişantaşı’nda Nilüfer Hatun İlkokulu’nda gençliği olağanüstü biçimde 7/24 çalışırken görüyoruz. Yarım kilometrelik sıra sayesinde elden elde TIR’lar dolduruluyor ve sevk ediliyordu. Bu ilgi ve dinamizmle iftihar ediyoruz. » İki bilim adamımıza da en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ellerinize sağlık. Akıl ve bilim elele.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|