|
|
Anadolu Burjuva DevrimiKategori: Türkiye | 2 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 09 Mayıs 2008 14:21:57 Son 1 Mayıs'ta İstanbul'da olanlar birçok kişinin kafasını karıştırdı. Demokrat gördükleri AKP hükûmetinin işçi karşıtı tutumu olaylara sınıf analizi yapmadan bakanlar için sürpriz oldu. 1960 darbesi ertesinde sol yayınlar okunmaya başladığında birçoğumuz "burjuva devrimi", "burjuva demokrasisi" kavramlarını öğrenmeye başladık.
“Türkiye daha burjuva devrimini yapmamışken proleter devriminden nasıl söz edilebilir tartışmaları yoğunlaştı. Neydi burjuva devrimi? Hepimizin bildiği 1789 Fransız ihtilâli saltanata son vermişti. Saltanat / monarşi nereden kaynaklanıyordu? Kırallar, sultanlar, padişahlar nasıl ortaya çıkıyordu? Avrupa’da dükler, kontlar vs. türü parazitlerin kaynağı toprak ağalığına dayanır. Güçlü toprak ağası kendini asil ilân eder, diğer toprak ağalarını bastırır, sonunda kıral olur. Bu arada kiliseyle/dinî otoriteyle çatışır ama sonra uzlaşır, çalışanların alın terini sömürmede ortak olurlar. Hattâ kilise kıralların Tanrı tarafından görevlendirilmiş olduğu martavalını yayar. Fransız devrimi “sans culotte” (donsuzlar)ın ya da bugünkü deyimiyle ayak takımının / çapulcuların gerçekleştirdiği bir devrimdir. Irgatlıktan kaçıp kentleşmeye (burjuvalaşmaya) başlayan çulsuz takımı kıralı ve “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen karısını giyotine gönderir, “asiller”in ayrıcalıkları, feodal haraçlar, ırgatlık, yarıcılık kaldırılır, herkes artık “vatandaş”tır. Kilisenin otoritesi kısıtlanır, laikliğin temeli atılır. Bugün burjuva demokrasisi dediğimiz olgunun temelinde bu yatar. Ama 1789’da Fransa’da zenaatkâr ve çiftçi varsa da sanayi yeni filizlenmektedir, işçi sınıfı neredeyse yoktur. Türkiye’de 1920’lerde sanayi filizlenmeye başlamamıştır bile, işçi sınıfı neredeyse yoktur. Saltanat ve hilâfet kaldırılır ama daha ülke kırsal ekonomiye dayalı, kentleşmemiş, sanayileşmemiş, kentlere göç başlamamıştır. Osmanlı hanedanı kılıç gücüne dayalı olduğundan toprak ağaları asil, giderek kıral falan olamamışlardır ama yine de güçlüdürler. Padişah’tan, Halife’den kalan otorite boşluğunu CHP doldurur. 20’lerdeki dönüşümler toplumun tarihsel gelişim aşamasını yansıtmaz, o gelişimin ötesinde, ilerisinde dönüşümler getirir. Bir burjuva kurumu olan burjuva demokrasisi kurulamaz. 1946’dan başlayarak girişilen burjuva demokrasisi girişimleri kör topal, arada bir darbeler alarak bugünlere gelir. 1980’lere kadar demokratik üst yapı toplumun alt yapısını, sosyo-ekonomik gerçekliğini yansıtmaz. “Biz demokrasiyi hazmedemiyoruz” sözü bunun ifadesidir. Ama bu süre içinde Türkiye’de montaj falan da olsa sanayileşme başlamış, köylerden kentlere oluk oluk insanlar akmış, kasaba esnafı kapitalist olmaya, sanayici olmaya başlamış, Türkiye kentleşmiştir. Bugünün AKP’si Demokrat Parti, Adalet Partisi çizgisinin devamı, 1946’da temelsiz başlayan burjuva devriminin 2008’de temelini bulması sürecinin ürünüdür. AKP olgusu bir Anadolu burjuva devrimidir. Fransız devriminin monarşiyle birlikte işbirlikçisi kiliseyi de karşısına alması olgusu Türkiye’de Cumhuriyetle laik düzen kurulduğu için geçerli olmamış, din baskının ortağı ve aracı değil, ceberrut devlete duyulan tepkinin kanalize edildiği bir kurum olarak görülmüştür. AKP’nin dinsel niteliği olan bir burjuva partisi olması da, Türkiye’ye özgü bu durumdan kaynaklanır. Ve AKP son yıllara kadar ekonomik ve siyasal ağırlığını her fırsatta hissettiren Istanbul hegemonyasına Anadolu burjuvazisinin tepkisidir. Bir burjuva partisi olarak başkanının Kasımpaşalı olması Fransız devriminin “sans culotte”larını anımsatır. Ama bu partinin başkanının “başlar ve ayaklar”dan söz etmesi de kendisi ayakken baş olanın başka “ayaklar”ın baş olmaya yeltenmesinin hoşgörüyle karşılanmayacağının en açık ifadesidir. Sözün kısası bir burjuva partisi tabiatı gereği bir takım burjuva özgürlüklerini destekleyerek “liberal” kişilere hoş gelecek davranışlara girişir. Kendisini iktidara taşıyan burjuva demokrasisinin savunucusu olacak ama hiçbir zaman hangi sınıfın temsilcisi olduğunu unutturmayacaktır. Palazlanan Anadolu burjuvazisinin işçi hareketlerine sıcak bakmasını beklemek safdillik olur. Ve işçilerin üzerine 60,000 polisi salıp gaz bombaları, biber fısfıslarıyla saldırıya geçmesine şaşırmamak gerekir. En azından sınıf gerçekliği merceğinde olaylara bakabilen kişilerin bunun hiç te şaşılacak bir davranış olmadığını görmeleri gerekir. Bugün Anadolu burjuvazisinin çıkarları küreselleşmeyle örtüşüyorsa AKP bunu savunacaktır, AB’ye girmeyi, ya da ABD’ye yaltaklanmayı dayatıyorsa AKP’nin politikası bu olacaktır. Dayatılan özelleştirmeleri büyük bir şevkle yapacak, bu arada kendileri de bundan nemalanacaklardır. Buna şaşıranlara inanın ben şaşıyorum. Türkiye’deki emekçi kendi sınıf mücadelesini yapmadıkça, burjuva demokrasisi içinde örgütlenip emekçinin çıkarlarını koruyacak, savunacak bir siyasal yapılanmaya girmedikçe de her 1 Mayıs’tan sonra “a, oysa adamlar ne kadar da demokratik görünüyorlardı” diyerek şaşkın şaşkın dertleneceklerdir. Türkiye’nin çıkarları, Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığı Türkiye emekçilerinin çıkarlarıyla özdeştir. Bir burjuva partisinden (işin dinî yanını bir yana koyun) emekçilerin çıkarlarını savunmak şöyle dursun, bunun mücadelesine bile göz yummasını beklemek özgürlüğü türban takma-takmama mücadelesine indirgemektir. Bu da sis perdesinin kalkmaması, emekçilerin sömürülmeye devam etmesi demektir. Sosyal adaleti sadaka mentalitesine indirgeyen bir partiden emekçi haklarının savunucusu olmasını beklemek cami avlusunda avuç açmaya benzer. AKP’nin, bir burjuva partisi olarak getirdiği, ya da (dış baskılarla olsun, olmasın) getirmeye çalıştığı demokratikleşme çabalarını elbette göz ardı etmemek, küçümsememek gerekir. Bunlar burjuva demokrasisinin nimetleridir. Ve işçi hareketleri burjuva demokrasileri içinde gelişip serpilir, serpilebilir. Ama burjuva partileri çalışanın dostu, koruyucusu, temsilcisi değildir. CHP’nin AKP’nin silik bir laik versiyonu olma politikası çoktan iflâs etmiştir ve bunu sanırım “aman ha, şeriatçılar geliyor” diyerek oy toplamaya çalışan Genel Başkanından başka çoğu kişi görmektedir. Taksim meydanı olmasa da olur ama yalnızca İstanbul’da değil, Kayseri’de Ankara’da, Sivas’ta, Tunceli’de, Diyarbakır’da 1 Mayıslar milyonları bir araya getirip politik ağırlığını hissettirmedikçe Türkiye’deki demokrasi, burjuva partileri arasında oynanan kötü bir farstan öteye geçemez.
YorumlarBozkurt
{ 09 Haziran 2008 06:39:30 }
Sag olasin varolasin hocam aydinlattin beni
deniz
{ 09 Mayıs 2008 22:11:59 }
sevgili gundogdu,
Diğer Sayfalar: 1. 1 mayis 2008 olaylarina, bir de sinif hareketleri penceresinden, yani asil bakilmasi gereken yerden bakmissiniz. cok yalin cok acik yazilmis ofke kin nefret duygulari yok serinkanli bir analiz guzel anlasilir bir dil herkesin okumasi gereken bir yazi, ozellikle de kafasi cok karisik aydinlarimizin. size cok tesekkur ederim. yazinizi okumak bana cok iyi geldi. sevgiler, deniz
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|