|
|
Rusya - Ukranya bir Finlandiyalılaştıramadıklarımızdan mısınız ?Kategori: Dünya | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 20 Şubat 2022 03:13:34 Rusya Federasyonu (RF) Avrupa Birliği (AB) üyesi değil. AB ve RF arasında ticari ve gaz, petrol ve genel olarak enerjiyle ilgililer hariç alış-verişlerin çok sıkı olduğu da söylenemez. Ama Rusya Federasyonu’nun AB DÜZEYİNDE VE/VEYA AB ÜYESİ DEVLETLERİN İÇİNDE çıkarlarına uygun ve yakın bulduğu önemli siyasetcilerle arası çok iyi. Onları asla öksüz bırakmıyor... RF bir devletin iç ama bilhassa kendisine ve çıkarlarına yönelik dış siyasetinde etkili olabilmek arzusuyla yakın geçmişte önemli siyasi görevler yüklenmiş, kamuoyunda tanınan üst veya çok üst düzeydeki siyasetcileri “transfer” ediyor, “kendi renklerine” bağlıyor. Başka devletler de benzer şeyleri yapmıyor değil.
RF’nun öncül amaçlarından biri de kendisini kendi istediği biçimlerde ve ölçülerde tanıtabilmek. Bu öteden beri hakkında bunca kötü söz edilen, “karalanan”, yeterince tanınmadığı için hakkında her söylenene neredeyse herkesin hemen inandığı, yalanlama da yayınlayamayan bir devlet için çok önemli. Bu nedenlerle olmalı RF hiç taraf tutmadan, ayrı gayrı demeden siyaset dünyasının bütün yelpazesinden, yelpazenin içindeki her partinin her üst kesiminden siyasetciyle ilişki kuruyor : Sosyaldemokrat, klasik sağ, ortasağ partilerden kim olursa kendisine bağlıyor. Açık bir biçimde. Mutlaka kapalı biçimlerde olanları da vardır ama onları bugün hemen bilmemiz mümkün değil. Merak edenlere arşivlerin zamanı gelince açılmalarını beklemelerini tavsiye ederim... Evet siyasi parti bakımından kim olursa olsun “alınıyor” ama yine de eski başbakanlar ve eski bakanlar öncelikle tercih ediliyor, ellerinden tutuluyor, sadece onlara “yürü ya kulum” deniyor... RF Herr’i, Merry’yi almaz Neymar’ı, Messi’yi alabilirse alır... Evet RF transferde aşırı sağ partileri de ihmal etmiyor. Örneğin Fransa’daki ırkçı ve aşırı sağcı partinin öteden beri finansmanlarından birinin Rusya olduğu yazılıyor. Söyleniyor. Yalanlanmıyor. Brezilya Başkanı Jair Bolsonaro ile de ilişkiler çok iyi... adı geçen 17 Şubatta Moskova’daydı... İşte bilinen ve kamuoyuna yansıyan, dolayısıyla devlet sırrı olmaktan çıkmış örnekler : Rusya Federasyonu’nun kamu malı doğal gaz ve petrol şirketleri Avrupalı eski siyasetcileri transferleriyle dikkat çekiyor. Bu konudaki iki örnek olarak yıllardan beri rus petrol şirketlerinin birincisi Rosneft’in yürütme kurulunda görev yaptıktan sonra yürütme kurulu başkanlığına getirilen Almanya Federal Cumhuriyeti eski başbakanlarından Gerhard Schroder’i ve haziran 2021’de aynı kurula atanan Avusturya Federal Cumhuriyeti Dışişleri eski bakanı bayan Karin Kneissi’yi anabiliriz... Schröder aynı zamanda rus gaz şirketi Gazprom yürütme kurulu üyesi, ve belki Haziran 2022’de bu dev şirketin yürütme kurulu başkanlığına seçilecek. Schröder’in bir kasketi daha var : Gazprom’un yapımını üstlendiği ve Ukranya kriziyle ismi sık sık yinelenen Nord Stream 2 Hisse Senetleri Komitesi başkanı kasketi... Fransa siyaset dünyasından da eski başbakan François Fillon gibi örnekler var ama onları daha sonra başka bir makalede takdim edeceğim. Bugünkü makalenin akışı bizi başka bir tarafa yönlendiriyor : Yola çıkalım o zaman : Schröder “Ukranya krizi”nde elbette Rusya Federasyonu’nu destekliyor ve Rusya’nın bütün yaptıklarının haklı ve yerinde olduğunu söylüyor. Söyledikleri, yazdıkları ve anlattıklarıyla hâlâ etkili olduğu iktidar, cumhurbaşkanı, hükümet, başbakanlar, bakanlar siyasi partiler, silahlı kuvvetler düzeyinde ve kamuoyunda RF’nun daha iyi tanınmasına uğraşıyor. Kimi açıdan başarılı olduğunu söylemek mümkün... Angela Merkel’in de kimi rus tezlerine karşı olmadığı, yatırımda işbirliğinden, ortaklıktan kaçınmadığı, RF Başkanı Viladimir Putin ile birçok konuda iyi anlaştığı biliniyor. Rusya’dan Almanya’ya doğal gazı en güvenlikli biçimde getirecek Nord Stream 2 doğal gaz boru hattı bu karşılıklı anlaşmanın, uyuşmanın ürünlerinden biridir... Merkel’in ABD başkanları ve değişik yönetimleriyle her zaman yüzde yüz uyuşum içinde olmadığını da eklemeli. Trump’u pek beğenmediği, onunla anlaşamadığı defalarca medyaya yansıdı. Yeni başbakan ve yeni Dışişleri Bakanı da ABD’nin her söylediğine peki demiyor. Son örneklerden biri olarak 19 Şubat 2022’de Dışişleri Bakanı’nın dolaylı bir dille ABD Başkanı, Başkan Yardımcısı, Dışileri Bakanı ve diğer yöneticelerinin Rusya’nın mutlaka Ukranya’ya saldıracağını şaibeli bulduğunu söyledi. “Yanıltmaya yönelik” açıklamalar diye nitelendirdi... Genel olarak Almanlar, Amerikalıların “Sizi nazilerden kurtardık, bize teşekkür etmekten asla vazgeçmeyin, her söylediğimize yüzde yüz inanın” yaklaşımından yaka silkiyorlar. Ama ABD bir türlü bunun farkına varmıyor veya farkına varmak istemiyor. Veya duymamazlıktan geliyor. Ama bu vurdumduymazlık artık dayanılmaz boyutlar kazandı. ABD yöneticilerinin söyledikleri inandırıcılıklarından kaybetti. Örnekleriyle bilinen kimi konuda Almanya yöneticileri ABD’ye muhalif olduklarını damlara çıkıp bağırmıyor ama duymasını istediklerinin kulağına fısıldıyor. Bir örnek : Almanya NATO’nun ömrünü tükettiğini ve artık Avrupa güvenliği ve savunması için yeni ve avrupai (Made in Europe) yöntemlerin bulunmasını, uygulanmaya konulmasını istiyor. 17-20 Şubat 2022’de Munih’te yapılan “Munih Security Conference”ın (msc) amaçlarından biri de budur. Bir örnek daha : Almanya Ukranya’nın NATO üyesi olmasına taraftar değil. Ama bunu savaş çığlıkları atan ABD’ye karşı barbar bağırmıyor. SDP’li yeni başbakan 14 Şubat 2022’de Moskova’da ziyaret ettiği Putin’le birlikteyken gazetecilere aktarıyor : “Ukranya’nın NATO üyesi olması programda değil” hem de çok uzun yıllar boyunca... Fransa Ukranya’nın nötr devlet statüsünde NATO ile “karşılıklı işbirliği” formülünden yana. Finlandiya ile NATO arasındaki işbirliği örneği alınarak. Bu nedenle bu yeni krizle birlikte Fransızcaya yeni bir kelime kazandırıldı : “finlandisation”. Türkçeye “finlandiyalaştırma” biçiminde çevirebiliriz. Ukranya’yı yakın gelecekte bekleyen statü bu olmalıymış : Finlandiyalaşmak ! Kimi iyi gazeteci ve sıkı gözlemci bugünkü Ukranya iktidarının bile bu çözüme kötü gözle bakmadığını ileri sürüyor. Fransa’nın NATO’nun “cenaze namazı”nın kılınmasını birkaç yıldan bu yana açık bir biçimde istediğini de biliyoruz. Emmanuel Macron’un çok yakın bir geçmişte bu örgütün “beyinsel ölümün”nden söz ettiğini de anımsayabiliriz. Son günlerde bunun bir örneğini daha gördük : 7 Şubat 2022’de Moskova’da Putin’le görüşmesinden sonraki ortak basın toplantısında, Macron bir kez bile NATO kelimesini ağzına almadı. Dahası Fransa yıllardır Avrupa Birliği’nin yeni koşullara, şartlara, gelişmelere göre kendi savunmasını bizzat ele almasını ISRARLA VE İNATLA SÜRDÜRÜYOR. Bu vesileyle NATO’YA YÖNELİK birinci ve en kararlı eleştirilerin 1960’lardaki Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle’den geldiğini anımsatmak isterim. Bu örgütten ayrılmaya kadar giden De Gaulle unutulmadı... Macron Charles De Gaulle’ün izinde : Nitekim Moskova’daki basın toplantısında açıkca ve birkaç kez Ukranya ve Rusya arasındaki meselenin “avrupai” olduğunu ve çözümünün “format Normandie” içinde bulunmasını ileri sürdü. “Normandiya formatı” terimiyle Şubat 2015’te, Rusya ile Ukranya arasındaki sorunlara çare bulmak üzere Fransa’nın Normandiya bölgesinde biraraya gelen Almanya, Fransa, Rusya, Ukranya dörtlüsüne gönderme yapıyor. Tükçesi Macron bu meselede ABD’nin ve/veya İngiltere’nin herhangi bir biçimde “katkısını” istemiyor. Bunu apaçık bir biçimde söylemiyor ama anlaşılabilir bir şekilde aktarıyor. Artık bunun saklısı gizlisi kalmadı : Fransa ABD’nin ve bu meselede ABD’nin birincil müttefiki İngiltere’nin müdahalesine karşıdır, bu sorunun avrupalı ve konuyla yakından ilgili dört Avrupa devletine bırakılması yanlısıdır. Rusya Federasyonu Başkanı ile anlaştıkları noktalardan biri, belki en önemlisi budur. Macron Avusturalya’ya sattığını umduğu denizaltıların ABD ve kuliste İngiltere, tarafından sifonlanmasını da unutmadı. Daha birkaç ay önceki hikaye. Ayrıntısına girmiyorum ama Ukranya’nın ve hatta Gürcistan’ın NATO üyesi yapılması konusunun, 2007’deki NATO toplantısının bitiş bildirgesine ingiliz diplomasisinin bir emrivakisiyle konulduğu ve kötü niyetli bir eylem niteliğini taşıdığı da artık biliniyor. Bugün bu iki devletin NATO üyesi olmaları artık AB’nin iki büyük devletinin gündeminde, programında değil. AB ve genel olarak Avrupa ile ilişkilerinde ABD hiç değişmedi : Hâlâ Avrupa’ya yönelik güvenlik, savunma, istihbarat meselelerini bizzat saptamak ve denetlemek istiyor... Hâlâ Rusya’nın Avrupa devletleri için bir “tehdit” olduğunu ileri sürüyor. Bu iddialarına istisnasız bütün müttefiklerinin gözü kapalı inanmasını arzuluyor. Yoksa sinirleniyor. 7 Şubatta Moskova’daki basın toplantısında ve bu konudaki bütün yazılı metinlerinde RF Başkanı ve yetkilileri konuşulmasını, görüşülmesini istedikleri konunun ismini “Avrupa güvenlik ve savunma sorunları” biçiminde saptadılar. RF’a açısından mesele sadece Rusya ile Ukranya arasındaki bir mesele değil, bütün Avrupa’yı yakından ilgilendiren bir meseledir. ABD de bu konuların böyle bir çerçeve içinde tartışılmasına, görüşülmesine karşı olmadığını açıkladı. Elbette diplomatik ve kuralları karşılıklı resmi yazışmalarla yapılmalı. Aralık 2021’den bu yana bu konuda RF ve ABD arasındaki yazışmalar sürüyor. RF Dışişleri Bakanlığı bu alandaki son iletisini 17 Şubatta gönderdi. NATO, zamanında “komünizmin” yayılmasını önlemek için kuruldu. Bizzat ABD’li tarihçiler ve siyasetbilimciler ve her türlü uzmanlar “Duvar’ın Düşmesi”yle “komünizmin” öldüğünü ilan ettiler. O halde NATO’nun varlık nedeni kalmadı. NATO’ya karşı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından kurulan ve Duvar’la birlikte yıkılan Varşova Paktı gibi NATO da Tarih’teki yerini almalı. ABD Avrupa’nın işlerine olur-olmaz bulaşmamalı. Avrupa kendi savunmasını kendisi yapmalı, gerekirse kendi güvenlik örgütünü, ordusunu, polisini, istihbarat birimlerini bizzat kurmalı. Böylece ABD’in askeri, polisiye, siber casusluk ve istihbarat vesayetinden kurtulmalı. NATO’nun meşruiyeti için Rusya neden “yeni düşman” olsun ? Neden sadece ABD çıkışlı kaynaklar ve “uydu aracılığla verilen fotoğraflar” tek doğrular olsun ? Irak Cumhuriyeti’ne saldırı için ABD Dışişleri Bakanı’nın BM’deki toplantıda kameralar karşısında sol eliyle salladığı “kitle kıyımı silahı” gösterisi/kuyruksuz yalanı unutulmadı. Afganistan fiyaskosu da. Bunlar ve başka örneklerden sonra ABD’ye, verdiği bilgilere, belgelere, uydu fotoğraflarına inanmak, güvenmek mümkün mü ? Hele müttefiklerinin ABD ile itimat ilişkisi darbe üstüne darbe yedikten sonra. ABD’nin Ukranyalılara “Size silah, filtreli sigara, sakız vesaire gönderebiliriz, kusura bakmayın biz hiçbir askerimizin bizzat savaşa katılmasını istemediğimiz için savaşmaları için asker göndermeyeceğiz, siz tek başınıza bu işin altından kalkabilir, ‘Rus Ayısı’nın hakkından gelebilirsiniz, haydi erken yola çıkın, anca varırsınız !” demelerine şaşırmamak mümkün mü ? Dediklerine nasıl inanmalı ? Her gün ve her gece gazetelere iletilen ve uydularca alındığı iddia edilen fotoğraflara nasıl güvenilebilir ? ABD Başkanı “Demokrat” Biden’in “Ukranya için savaşmayız” demesine inanabiliriz sanıyorum (Belki de inanmamalıyız). Afganistan fiyaskosundan sonra “çocuklarının tabutlar içinde ülkeye dönmesine” kimse kayıtsız kalamayacak korkusuyla olmalı. Belki de artık yarışta birinci olmak üzere olan Çin Halk Cumhuriyeti ile Pasifik Okyanusu taraflarında hesaplaşmak için askerlerini o yönlere gönderecek. Bakalım. Defalarca “Diplomat ailelerinizi ülkeye çekerek, büyükelçiliğinizi başka bir kente taşıyarak (Ukranya’nın batısındaki Liviv’e) ve savaş çıkmak üzereymiş gibi abartılı açıklamalar yaparak, ülkemizde panik havası yaratıyorsunuz, yabancı yatırımcılarımızın kaçmasına yol açıyorsunuz” diyerek ABD’yi uyarmak zorunda kalan Ukranya Başkanı bile savaş istemiyor. 19 Şubatta Munih’te ABD’nin alarmist/”alarm verici”, panik yaratıcı demeçlerden vazgeçmesini de istedi. Bir kere daha. Savaşı isteyen tek devlet ABD : Ama savaşa bizzat katılmadan. Bu işte bir gariplik var. Ama ne ? Bir savaşla Avrupa’ya gelip yerleşen ABD yeni bir DÜNYA SAVAŞI OLMADAN Avrupa’nın kapısı önüne konulacak mı ? Yapıl(a)mayacak bir savaş NATO’nun sonunu getirecek mi ? Göreceğiz. Savaş çıkarsa nasıl gelişir ? Hiçbir AB üyesi Ukranya için silahlı savaşa taraftar değil. 19 Şubatta Fransa ve Almanya en yetkili ağızlardan bunu bir kez daha dile getirdiler. Ukranya ile yeni kriz, sonucu ne olursa olsun, NATO’nun ve ABD’nin Avrupa’daki varlık neden(ler)inin her kesimde ciddi biçimde tartışılmasını güncelleştirdi. Ve bu tartışma genişleyerek sürmeye aday. Mutlaka. Peki ABD neden savaş istiyor ? Bu sorunun yanıtını ve savaş çıktı mı çıkmadı mıyı ve getireceklerini, dertleri ve meseleleriyle yarın bulmaya çalışalım.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|