|
Adını söylemeyen “RECONFİNEMENT”Kategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 20 Mart 2021 07:11:46 Alışılmış ama artık kabak tadı vermeye başlamış “basın toplantısı”, 18 Mart, Perşembe, saat 18 yerine 19’da başladı. Sadece Başbakan ve Sağlık Bakanı ile. Koronavirüs savaşında izlenecek strateji, uygulanacak taktikler konusunda hükümet içindeki, başbakan ve bakanlardan birkaçıyla Cumhurbaşkanı arasındaki ayrılıkları duymayan kalmadı. Cumhurbaşkanı “reconfinement” (“yeniden evde kal”) olmasın da ne olursa olsun diyor, ısrar ediyor, inatla ayak diretiyor. Ne “Bilim Kurulu”nu ne Başbakanı’nı, ne bakanlarını dinliyor.
“Ekonomiyi” “insan hayatına” tercih ediyor. Bu kesin. Başlıkta tırnak içindeki kelimeyi kullanmamak için fransızcasını zorluyor epey komik şeyler söylüyor. Bir saatten biraz fazla süren basın toplantısında Başbakan pot kırdı söylenmemesi gereken lafı bir kez kullandı. Sağık Bakanı ise “Ne diyeceğimi bilemiyorum”la topu taça attı. Gazeteciler bir parça ofsayta kaldılar. “Evde kal” veya “yeniden evde kal” telafuz edilmedi sonucuna ulaşılabilir. Günlerden beri sıkı ve sert “yeniden evde kal “ yanlısı Başbakan’ın ve bakanın halleri görülmeye değerdi/değmezdi. Karşı oldukları bir emrin “sunumunu/satışını” en iyi biçimde yapmak için çok ugraştılar. Başbakan sorulara yanıt verirken, maskesini çıkaracağına gözlüğünü çıkardı, gözlük elinde maskesini çıkardı maskesini gözlüğü sanıp takmak için hamle yaptı, farkına vardı... Gel de üzülme: Yaşlı başlı, çoluk çocuk sahibi koskoca başbakan ezile büzüle emri yerine getirdi, ama eli de ayağına dolaştı. Hakikaten yakışmadı. Çok üzüldüm. Cumartesi 20 Mart 2021 saat 00’dan itibaren Fransa’nın 16 vilayetinde 21 milyon insanı kapsayacak (nüfusun üçte biri kadar) DÖRT HAFTA SÜREYLE uygulanacak İSMİ KONULMAYAN tedbirleri ama neresinden bakılırsa bakılsın bal gibi YENİDEN EVDE KAL meselesini ve ulusal düzeyde uygulanacakları hızla özetliyorum: Bütün ülkede geçerli olan 18-06 arası sokağa çıkma yasağı aynen sürecek. Yasak 18 yerine 19’da başlayacak, “yakında yaz saati uygulamasına geçileceği için”. Bu aynı zamanda ülke nufusunun tümünün onbir saat “evde kal”maya mahkum olması demek. Gecenin tümü. Koronavirüsün azdığı, Paris ve çevresinden Fransa’nın kuzeyine, Belçika sınırına kadar giden 15 ve güneyde İtalya sınırındaki bir vilayette, evde kal yasağı ise 24 saat sürecek. Asli, hayati, temel ihtiyaç maddeleri dışında işlerle ugraşan magaza ve benzeri mekanların tümü kapanacak. Kitaplar, plaklar da artık temel ihtiyaçlardan sayıldığı için kitapevleri ve plak dükkanları açık. Çiçekciler, çikolatacılar, kuaförler de... Ana, ilk ve orta okullar açık kalacak, liselerde toplam öğrencilerin yarısı için okulda ders, diğerlerine evde. Bu konuların nasıl düzenleneceği ayrıca ayrıntılı bir biçimde belirtilecek, ilgili bakanlıklar iki gündür harıl harıl çalışıyor. Ciddi uzman doktorlar okulların açık kalmasını “soumsuzluk” olarak değerlendirdiler: Çünkü “ okullar virüs yuvası ve on ile otuz yaşları arasındakilerde hasta sayısı ciddi biçimde artıyor.” Vilayetler arasında önemli ve ciddi mesleki gidiş-gelişler hariç yolculuk yasak. Evde kal uygulanacak illerde her birey kendi çevresinde sadece on kilometrelik bir alan içinde harekette serbest. İstediği kadar. Süre sınırlaması yok. Bir gazeteci alay etti: “yaşasın bir kararla hem evde kalmaya mahkum olduk hem de dışarda kalmaya (!)” Kararlar duyulur duyulmaz bir yıl önce, 16 ve 17 Martta olduğu gibi, PARİS YENİDEN VE YİNE HIZLA BOŞALMAYA BAŞLADI: Bilhassa trenle. Paris garları yine ana-baba gününü yaşadı. Başkenti terkedenler yeniden evde kal emri dışındaki mekanlara kaçıştılar/kaçışıyorlar. Unutulmuş nine ve dedeler, teyzeler bibiler, askerlik arkadaşları birdenbire anımsandı: Göç başladı hızla ve hızla sürüyor. Yoksullar ve emekçiler dışındakiler başkent ve çevresini terkediyor... Bu zaman içinde neler olacak göreceğiz. “Korona ile mücadelede en tayin edici eylem aşılamanın hızlandırılmasıdır” diyen yetkililer bakalım bunu bu kez başarabilecekler mi? 27 Aralıktan bu yana pek çok nutuk atıldı ama sadece 5 milyon 900 bin kişi aşılandı. Bunun sadece 2,4 milyon kadarı iki dozu alabildi... Aşılamadaki kakafoni sürüyor. Halkın sarsılan güveni yeniden inşa edilebilecek mi? Cumhurbaşkanı’nın sabit fikinde ısrar etmesi sonucu, açık, binbir istisnası olmayan, kuralları herkesce anlaşılan ve iki günde bir değiştirilmeyen evde kal emrini en basit biçimiyle vermemesi sadece “ekonomiyi kurtarmak”la açıklanamaz. Cumhurbaşkanı Mayıs 2022’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi için yaptığı yatırımı sürdürmek niyetinde: Devlet bütçesinden, yurttaşların vergisinden bol keseden, “ne kadar tutarsa tutsun” diyerek ve borçlanarak “yardım” dağıtarak. İsmini “Macron Primi” koydu. Öroların üstüne “Bana oy vermeyi unutmayın” lafını da yazdırabilir. Kendisinden önceki iki cumhurbaşkanı gibi beş yıllık cumhurbaşkanlığından sonra seçimi yitirmemek ve çekip gitmemek için ugraşıyor. İnat ediyor. Kimseyi umursamıyor. İnadı çocukca. Maliyetini halkına ödetiyor: Ölenlerin yakınları yakasını bırakmayacak. Cumhurbaşkanı bonapartist alışkanlığından vazgeçemiyor, TEK ADAM OLARAK TEK BAŞINA KARAR VERİYOR. Kararının Le Conseil de Defense’da (Savunma Konseyi) (1) alındığı savıyla hükümetine empoze ediyor. Başbakanına bakanlarına uygulatıyor. Başbakan olağanüstü derecede uysal bile olsa bir an dayanamaıp sayım suyum yok diyebilir. Yamalı bohça hükümetin üyeleri de kendi geleceklerini düşünüp Cumhurbaşkanı’nın peşinden gözler kapalı gitmekten kaçınabilirler. Hele işler daha beter olursa, çünkü böyle bir olasılık var. Hele cumhurbaşkanlığı seçimi alevi biraz daha yaklaşırsa. Hükümet, Cumhurbaşkanı’nın partisinin devşirme takımı (birkaçı Sosyalist Parti’den, birkaçı patronlar sendikasından, birkaçı özel sektörün eli açık patronu), hıristiyan-demokrat MoDem’den birkaç üye, Sarkozy takımının en tutucularından (Ekonomi Bakanı) veya en aşırı sağçısından (İçişleri Bakanı) oluşuyor. Bunların arasında cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi şansını denemek isteyenler de eksik değil, özellikle Ekonomi Bakanı ile İçişleri Bakanı ve bir önceki Başbakan. Bunlardan biri veya birkaçı aynı zamanda Macron’un ilk ciddi ve belirleyici ayak sürçmesinde üstünden atlayıp “Saray”a doğru yürüyecektir mutlaka. Söylemedi demeyin. (1) Fransa’da korona belası zamanlarında önemli kararlar "Le Conseil de Defense" / "Savunma Konseyi”nde (SK) alınıyor. Bizde askeri darbeler sonrasında yönetimi ele geçiren "Milli Güvenlik" veya "Milli Birlik" konseylerini anımsatan SK, Cumhurbaşkanı’nın reisliğinde, Başbakan, ilgili birkaç bakan, Genel Kurmay Başkanı, kuvvet komutanları, polis ve istihbarat yetkilileriyle, kimi kez yüksek birkaç bürokratla Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda toplanıyor, önemli kararlar bu Konsey’de alınıyor. Cumhurbaşkanının istediğini davet edebildiği SK’nın hiçbir makama karşı sorumluluğu yok. Ama kararları Hükümete ve Meclis’e "tavsiye" olarak sunuluyor ve kararlar Bakanlar Kurulu’nda, gerekiyorsa Parlamento’da (Millet Meclisi ve Senato’da) veya bir bakanlık düzeyinde tüzel/hukuki bir biçimle, "kararname, genelge, yönetmelik, protokol" gibi bir ambalajla sarmalanıp uygulamaya koyuluyor. Ciddi, hayati önemdeki kimi karar sadece bir kişinin, Reis’in eseri oluyor. Demokasi bunun neresinde ?
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|