|
Bir yıl oldu : Zaman geçiyor, tedirginlik artıyorKategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 17 Mart 2021 23:13:58 Paris’in nabzı artık metroda at(a)mıyor. Metrolar ölüm sessizliği içinde. Koridorlar sessiz, vagonlar sessiz, yolcular sessiz. Yolcular aralarında konuşacak olunca mırıl mırıl mırıldanıyorlar. Fiskos genelleşti. Katedral sessizliği sürüyor. Evet alçak sesle konuşuluyor. Yolcular birbirine sanki daha saygılı. Korona korkusu bireycileri, benmerkezcileri, bendedimolducuları, umurumdadeğilcileri insanlaştırıyor gibi. Metroların sayısı yüzde on kadar azaltıldı. Ama artık can sıkıntısı da, ölüm korkusu da taşınıyor.
Korona belası bize de bulaşabilir diye doktora, eczaneye, hastaneye gitmemek için binbir bahane uyduruyoruz. Gitmiyoruz. 2020’de Sosyal Güvenlik giderleri 2,5 belki 3 milyar öro azaldı. Bütçe açığı akıl almaz boyuttaki Kurum için devede kulak ama yine de az sayılmamalı. “Dünyanın en iyi sağlık sistemine sahibiz” palavrası ise can çekişti. Sizlere ömür ! “Ulusal düttürü” biçimine dönüştürülen “En büyük bizisiz, bizden büyük yok” da. Yoksulların zaten doktora gidemedikleri artık devlet sırrı değil. Korona belasıyla yoksullarla varlıklılar arasındaki ucurum derinleşti. “Üniversite Lokantaları” kapanınca öğrencilerin pek çoğu yarı aç yarı tok. Yoksullar ve öğrenciler için “toplumsal bakkallar” açıldı : Bir file veya bir sepet dolusu sebze, meyve ve içecek... Ocak sonunda yetkililer devreye girerek Üniversite Lokantalarının açılması ve günde iki öğün yemeğin (herbiri 3,30 öro yerine) birer örodan sunulması kararlaştırıldı... Aşağıdan gelebilecek dalga yeniden ve yeniden “saraylara” korku salıyor... İşsizik arttı. Fransa’da devlet işsizliğin denetimden çıkmasını engellemek umuduyla kimi tedbir alıyor : Hükümet emriyle kapatılan işyerleri emekçilerine ücretlerinin yüzde yetmişi-sekseni, işyeri sahiplerine olası gelirlerine göre, aylık belli bir tutar devlet tarafından ödeniyor. Bunun sonucu devletin borcu artıyor. Bu borcun nasıl ve kimlerce ödeneceği ise meçhul. İşsizlik olgusuyla birlikte kaçak çalıştırılan işçiler meselesi de gün yüzüne çıktı. Yoksul ve geçinebilmek için kaçak çalışarak birkaç öro kazanmaya ugraşanların artık yapacak işleri de yok oldu. Ekonomi yavaşladı çünkü. Kaçak işçi çalıştıranların başında gelen inşaat işkolunda işler yavaşlayınca, lokanta, bar, cafe ve benzeri mekanlara kilit vurulunca binlerce kaçak işçinin mütevazi ekmek kapısı da kapandı. Evet yoksulluk arttı. En büyük süpermarketler bile mağazalarından birkaçını kapattı ve yüzlerce, kimi işyerinde binlerce işçisini temelli işten çıkardı. Bu gidişle önümüzdeki günlerde işsizlik daha ciddi boyutlar alabilir. Kimi büyük şirketin koronayı bahane ederek işçi sayısını azaltmaya çalıştığı da söyleniyor. Gıda, giyim ve kuşam, içecek işleri sarpasarıyor. Hazır giyim kuşam şirketlerinin en büyüklerinden birkaçı da kapandı. “Müşteri” kuyrukları Secours Populaire, Secours Catholique, La Banque Alimentaire, Restos du Coeur gibi gıda ve giysi yardımı yapan hayırsever derneklerin gıda dağıtım noktaları önünde : Kadınlı, erkekli uzun çok uzun kuyruklar... Bu tür manzaralara sadece Fransa’da rastlanmıyor, İtalya’da (Milano’da örneğin), İspanya’da da ... rastlanıyor... Ticaret sürüyor, biçimi biraz değişerek : Fransa’da 2020’de, internet aracılığıyla alış-veriş yüzde 8,5 oranında arttı. İnternet alış-verişi yaşamımızın ayrılmaz unsuru biçimine dönüştü. Gözlük kullananların sayısı arttı. Gözlük satışları da. Gözlük satan dükkanlarınki de. İnternette ve kitapevlerinde kitap satışları arttı. Sonuncu “evde kal” programı başlamadan önce kitapevleri önünde uzun kuyruklar görülecek şık bir manzaraydı. Hele ellerinde, kollarında kitaplarla kasaya yaklaşan meraklıların çokluğu. Kitap sevgisi yaşıyor. Son “sokağa çıkma” kararında kitapevleri de “hayati” ihtiyaçları karşılayan satış mekanları olarak tanımlanınca kitap sevgisi ölmeyecek dedik, burada bir kez daha yineliyorum : Kitap sevgisi ölümsüzdür. Giyim-kuşam satışları ciddi ölçüde azaldı. Ayakkabı, tenis satışları arttı. Yürümek çünkü birincil eylem biçimimiz, en belirleyici sporumuz oldu. Yeni otomobil satışları azaldı. Bisiklet ve benzeri taşıtların satışı arttı. Bisiklet artık sadece gezinti için değil, bilhassa işe gidiş ve eve dönüş için baş taçı. Fransa’da bu taşıt bir de savaş yıllarında bu kadar baş taçı edilmiş, “la petite reine” (“küçük kraliçe”) lakabını, hak etmişti. Hele benzin, elektrik ve gaz fiyatları hiç durmamacasına artırılınca : 2007-2020 arasında elektrik fiyatı yüzde 60,36 oranında arttı. 2020’den bugüne benzin fiyatı yüzde on arttı. Dün yeni bir artış daha geldi. Nedeni bilinmiyor. Bisiklet kullananlar artık hem birbirlerine hem de yayalara daha saygılı-ymış. Yaşlı kadınlara bilhassa korku salmak için serseri bisiklet sürüşleri azaldı-azalmışmış. Eşime bakarsanız “artık hiç kalmadı”. Umarım bu devrimci değişim kalıcı olur. Otomobil akışı, trafik nam bela bir parça azaldı. Saat 18’den sonraysa trafik neredeyse sıfır; sokak, cadde, meydan ve bulvarlar yalnızları oynuyor. Hava sanki bir parça daha temiz gibi. Kuş seslerini kentlerde bile duyabiliyoruz. Kuşlar bu işten çok memnun. Otoyollarda ve kentlerarası “ulusal yollar”da da trafik azaldı. Şehir mekezleri kimsesiz. Hele sabahın erken saatlerinde ve akşama doğru. İn cin top oynuyor. Ama top yok. Saat 18’e doğru bir hareketlenme de yaşanmıyor değil : Herkes bir an önce, evet işte sokağa çıkma yasağı başlamadan önce eve dönmek telaşında. Bu telaş ve kimi kez koşturmaca buralarda hiç görülmemiş manzaralara yol açıyor. Fransa’da ilaç tüketimi arttı. En çok kullanılan uyku ilaçlarıyla sakinleştirici ilaçlar en çok arananlar oldu. Bunun sonucunda ilaç sıkıntısı yaşanıyor. Neredeyse Avupa sermayeli bütün şirketlerin, maliyeti daha düşük olduğu için Çin Halk Cumhuriyeti’nin ve Hindistan Birliği’nin ucuz işgüçü vesilesiyle oralarda ürettiği ilaçlarda ciddi kıtlık başlayabileceğinden söz ediliyor. Avrupa devletlerinin “ilaçlarımızı artık kendi ülkemizde üretmeliyiz/üreteceğiz”, “yurtsever ekonomiye dönmeliyiz” söylemleri daha bir veya birkaç ay bile geçmeden mazide kaldı. Bu konuda devletlerüstü şirketler “bekle gör” ayarında, işleri idareye çalışıyor, fırtınanın geçmesini bekliyor. Zaman geçiyor söylenenler somutlaştırılmıyor. Tedirginlik artıyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|