|
Karı eritecek güneşKategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 14 Şubat 2021 12:12:37 Salı, akşam üzeri inceden kar yağıyormuş gibi yaptı ama pek öyle şakaya benzemiyordu. Hınzırca bir yağışı vardı. Aklımdan “Bu defa tutacak” diye geçirdim. Gece oldu, sonra sabah. Sabah sekize doğru pencereden bakınca bir de ne göreyim: Her yerde kar var ve yağış sürüyor: Önce tipi cinsinden, birara lapa lapa, sonra sulu sepken, serseri bütün numaralarını gösterdi. Tembel fransız medyaspor olayın üstüne atladı, hemen “le tapis blanc”. “le manteau blanc” edebiyatına başladı.
Haftalardır günde oniki saat evde kal programını uyguluyoruz (akşam saat altıdan sabah altıya kadar) kalan oniki saat içinse kar emir verdi: “Evden çıkmayın!” Bir gecede, on, onbeş kimi yerde yirmi cm kar yağınca, gel de çık bakalım. Geçen gün yazdığım gibi Cumhurbaşkanı halkın geniş, yaygın ve çok boyutlu tepkisinden çekindiği, toplumsal ve radikal siyasi bir patlamadan korktuğu için ülke boyutunda veya il düzeyinde “evde kal” ilan etmiyor. Oysa rakamlar sıkı bir evde kal programına gerek var diyor: Bir günde hasta olanların sayısı yirmi binden, ortalama ölü sayısı günde üç yüzden çok... Almanya ile kıyaslanınca mutlaka evde kal şart. Ama Cumhurbaşkanı red ediyor. Bakalım neler yaşanacak. Aşılama tam bir fiyaskoyla başladı ve düşe kalka gidiyor. Daha doğrusu gidemiyor: İşte ispatı: İki ayda aşılananların sayısı üç milyondan az. Kimi yerde aşı bulunmadığı için randevu bile verilemiyor... 75 yaşdan büyükler şaşkın. Bu bağlamda bir kez daha Fransa maalesef küme düştü. “En Büyük Devletler” içinde “kendi aşısını” bulamayan, üretemeyen tek devlet. Pasteur’ün ülkesi bu hale mi düşmeliydi? Mesele ruhbilimsel bir boyut bile kazandı... Birkaç gün önce Fransa’nın güney batısındaki illerde yağmur ve sel ve yatağından çıkan ırmaklar, nehirler (evde kal emri onlara ugulanmıyor), su baskınları binlerce insanı elektriksiz ve evsiz bıraktı: Evlerin bodrum katları ve birçoğunda giriş katı da su altında kaldı. Böylece bu ülkenin insanlarının içinde pek çok ta yoksul olduğu gözler önüne bir de bu biçimde serildi: Evlerinin içi, yurttaşların giyim kuşamıyla yoksulluk artık saklanamıyor çünkü... Birkaç gün daha önce Himalaya taraflarında buzul tepelerinden birinden koskacaman bir parça koptu, belalı bir kaya gibi aşağılara kadar bir top, dev ve çılgın otomatik bir süpürge biçiminde önüne çıkanı silip süpürerek indi... İzlanda’da bir belki iki hafta önce dev bir buzul parçasından Korsika Adası büyüklüğünde bir parça ayrıldı ve serseri mayın gibi Kuzey Denizi taraflarında dolaşıyor. Oralara yolunuz düşerse aklınızda bulunsun. Hayır on kere hayır bunların hiçbiri veya pek çoğu doğal değil. Anormal. Çevre gelişi güzel sömürülmesine isyan ediyor! Acaba? Çevrenin de bir hafızası, bir aklı mı var? Niçin olmasın? Geçerken anımsatayım 2020 son yüzyılın EN SICAK YILI madalyasını kazanmıştı. Yeniden ve yine hayır: Merak edilecek hiç bir şey yok (!) Bundan on veya onbeş yıl kadar önce denizlerin yükselmesi sonucu kimi ükenin kimi bölgesi sular altında kalınca, oralarda oturanların yeni tür mülteci kitleleri oluşturarak Avrupa’ya/Batı’ya topluca sığınacaklarından, geleceklerinden söz ediliyor ve yeni sığınıcılara “yeşil mülteciler” “çevre sorunlarının üstesinden gelinemediği için ülkelerini terketmek zorunda kalan mülteciler” veya buna yakın bir tanımlama aranıyordu. İçin için korkuluyordu. Şimdi anlaşıldı: Doğanın isyanı sadece o çoookkk uzaklardaki azgelişmişlerde değil her yerde patlayabilir: Bu tür mülteci her yerden gelebilir. Elbette iklimler değişiyor. Pardon belki kış iklimi kaldırılacak. Yeni bir emirle. Daha geçen hafta ilkbahar bu yıl erken geldi diyorduk. Sadece biz değil, minik ve sevimli serçelerimiz, türlü çeşitli renkli Doğa Anamız’ın hediyesi civciv/turfanda çiçeklerimiz de. Onlara uyan ve tomurcuklanan güllerimiz de. Ağaçlarımız da. Erikler ve elmalar hariç. Hepimiz yanıldık. Evet hepimiz yanıldık. Çiçekler belki kar altında başlarının çaresine bakıyor, ama tomurcuklanan güllerimiz somurtuyor, yeni açan minik yeşil yapraklar soldu. Hepsine canınızı sıkmayın dedim yarınlar bizim. Bu gidişle çünkü ve pek yakında hep yaz mevsiminde yaşayacağız. Serinlik ve gölge arayacağız. Bu da çok önemli. Bu da aklınızda bulunsun! Korona belası sürüyor. Tedbiri elden bırakmayın. Çünkü kanımca bu bela epey uzunca olabilecek bir süre kalıcı. Belanın/virusün saldırgan türevleri ortalığı dağıtıyor. Devletler ve yöneticileri aşı üretiminde, satınalımında, taşınmasında ve aşılama kampanyasında acaip çuvallıyor... Onlara değil kendimize güvenmeliyiz. Bilhassa. Aklıma birinci dünya savaşı başladığında çok bilenlerin söyledikleri geliyor, “Bu savaş bir-iki en fazla üç ay sürer Almanlar Paris’i işgal eder ve savaş biter” diyorlardı. Evet savaş başladığında, “uzmanlar”, “Harbin en fazla dört ay süreceğini, Almanların Paris’e gireceklerini” söylüyorlardı. Malum beş yıldan fazla sürdü. İkinci savaş başladığında aynı ve benzer şeyleri yumurtlayanlar oldu. Daha öldürücü yeni bir beş yıl daha yaşandı. Birinci savaş sonrasındaki ispanyol gribi salgınını da anımsayabiliyiriz. Yirmi milyon, belki daha fazla insanı yuttu. Savaşta ölenlerden daha çoğunu. Fransa’da başladı ama Fransızlar sorumluluğu İspanyanın üstüne attı ve ismi “ispanyol gribi” oldu. Zaman geçti yapılan ciddi araştırmalar belanın ABD askerlerince savaşın bitimine doğru Avrupa’ya getirildiğini ortaya çıkardı... Kötümser olmayalım ama kanımca yine benzer şeyler yaşanıyor. İnsanoğlu çevresini de kendini de törpülüyor, silgi gibi silerken kendini de siliyor. Umut tek tek yine insanoğullarında. İnsanlığını unutmamış insanoğullarında: Bireysel düzeyde, ailesel düzeyde, mahallede, kentimizde ve kendimizde ve ülkemizde sorumluluğumuzu unutmadan bütün tedbirlerimizi bizzat biz bize birlikte ve ortaklaşa almalıyız. Destana dönen bu makalenin de bitmesi lazım. Saat 12:45, yemek borusu çaldı, öğlen yemeği saati geldi. Bitirmeliyim. Kuru fasulya pilav var: Yaşadık. Şunları da eklemeliyim: Çevre koşulları ve insanların hayvanlıkları umut kırıcı olabilir, ama bizim umudumuz bilenmiş, dayanmasını bilmeliyiz. Güneş doğacak. İyi beslenmek. Koruyucu tedbirlerimizi ihmal etmemek. Çalışmak. Çalışmak. Çalışmak. Moralimizi yüksek tutmak. Bugün Pazar, hava güneşli, geçen günün karı kalkmadı. Ama yenisi de yağmadı. Statüko sürüyor. Hava güneşli ama eksi üç. Belki çıkıp bir-iki adım atıp donmadan dönmeye çalışacağız. « Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim. » Şair Baba ile. Ve sizlerle.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|