Bugün Melbourne kent merkezinde bir gökdelenin tepesinde yuva yapmış anne ve baba doğanın üç yavrusu oldu. Yavruların yumurtadan çıkışını heyecanla bekleyen bir kaç bin Melbourneludan biriydim. Yumurtalardan birinde ilk çatlakların oluştuğunu, gözlemciler bir kaç gün önce bildirmişti. Bu sabah ise sevinçli, heyecanlı bir bildirim geldi. Gün bugündü. Öğleden sonra mutlaka çıkacaklardı yumurtadan. Ne de güzel bir gündü. Güneşli, ılık bir bahar günü, yağmurlar, fırtınalar sonrası bir Melbourne…
Melbourne’nun 10metre altındaki bir kanalizasyonda onarım yaparken rastlantı ile bulunan, oraya nasıl düştüğü anlaşılamayan galahın (bir Avustralya kuşu) kurtarılmasından; Kakadu ırmağına giren balinalardan; ablasının bahçesindeki okaliptus çiçekleri ile parti veren lorikitlerden bana haber yetiştiren arkadaşımın sayesinde, Collin sokağında bir gökdelenin tepesine, bir uçuruma yuva yaparmış gibi yuvalanmış doğan çiftinin youtube kanalından haberim olmuştu.
Melbourne kent merkezindeki gökdelenlere, kuşların yuva yapması için özel kutular yerleştiriliyormuş. Bu doğanlar da dört yıldır aynı yuvada yaşayan tanınmış bir çiftmiş. Yüksek çözünürlüklü ve ses kaydı da alan bir kameranın yuvadan gece gündüz canlı yayın yapmasının nedeni ise içindeki üç güzel yumurta ile onları işbirliği içinde gece gündüz sıcak tutmaya çalışan doğan çiftinin alımlı, özgün, ciddi yaşamlarıydı. Daha önce üç kez anne baba olmuş, becerikli ve deneyimli bir çift bu.
Bilindiği üzere, biz kent merkezine gidemiyoruz. Kovid19 salgının başlaması ile Melbourne’da alınan önlemler bizi evlerimize ve yakın çevreye kapattı. Son üç aydır evimizin beş kilometre çapı içinde, tek başımıza ya da aynı evde yaşadığımız aile üyelerimizle günde bir saat dışarı çıkmamıza izin vardı. Durum böyle olunca, kent merkezindeki gökdelenin yuvaya bakan köşesinden yapılan canlı yayını açtığımda tuhaf duygular yaşadım. Kente tepeden, bir doğanın gözleri ile bakıp tramvayların takırtısını duymak özlem uyandırdı. Yirmi beş yıl boyunca kente gitmediğim çok az günüm olmuştu. Her gün işe gitmenin yanında hafta sonları, çocuklarla, arkadaşlarla müzelere, sanat galerilerine, dinletilere gitmek; eşimle fotoğraf çekme gezintilerine çıkmak derken, kent merkezi de ev alanımın bir parçası olmuştu.
Gidemediğim kentin seslerini duymak, bir doğan çiftinin kent yaşamına tanıklık etmek bir süre sonra günümün alışılmış bir parçası oldu. Her gün bir kaç kez yuvayı ziyaret etmek, diğer ziyaretçilerle kısa sohbetlere katılmak hem keyifli hem de öğretici. Kuşları birbirinden ayırmakta çok zorlanıyordum ama doğan kanalındaki gözlemcilerden, dişi kuşun erkekten üçte iki oranında daha büyük ve ciddi duruşlu olduğunu, gözlerinin çevresindeki sarı halkayı kapatan kaşları olduğunu öğrendim. Yumurtaları bazan güneş altında yalnız bıraksalar da çabucak döndüklerini, sırayla avlanmaya gittiklerini, yumurtaların üzerinde oturuşlarındaki özenin yetkinlik dolu olduğunu gözlemledim.
Yavrular, yumurtadan çıktıktan sonraki üç saat içinde iki kere taze avlanmış güvencin etiyle beslendiler. Bu kadar çabuk et yiyebiliyor olmaları çok ilginçti. Anne ve babanın, uyumaya çalışan doğancıkları seslenerek uyarmaları, yedirmeleri etkileyici idi. Doğrusu, kendi anne babamı andım.
Mutlu öyküleri çok seviyorum. Becerikliliğe, yerli yerindeliğe, varolanların kendi oluşlarındaki duruluğa, abartılmayan ne varsa hepsine hayranım. Doğanların, insan türünün yaşam ortamlarına uyum sağlamış varoluşları küçük bir mükemmelik örneği olarak karşımda duruyor. Türümüzün tüm gelişmişliğine karşın, yaratıp durduğu duygu ve iletişim karmaşası içinde, böyle küçük mükemmelikler birer tatil gibi geliyor bana.
Bugün, tüm işlerimin arasında sık sık onları ziyaret ettim. Kovid19 öncesi dünyada onlara ne kadar zaman ayırabilirdim bilmiyorum. Diğer gözlemciler arasında doğanların her hareketini not eden, yorumlayan, diğer gözlemcilere açıklayan, bilimci gibi çalışan meraklılar da var. Böylece kimsenin soruları yanıtsız kalmıyor. Kimi zaman benzer duygular paylaşılıyor. İlk yavrunun yumurtadan çıkışı sonrası, ağladığını söyleyen bir gözlemciyi öyle iyi anladım ki… Hayır ağlamadım, ama içimde gözyaşlarına giden bir dalganın kabardığını duyumsadım.
Canlıların ısrarla, yetkinlikle, oldukları gibi yaşamalarına tanıklık etmenin verdiği güven…
Yeni canların doğuşuna tanıklık etmenin sevinci…
Başka bir türün alanına ona hiç zarar vermeden girebilmenin kıvancı…
Bundan tat almanın insancalığı…
Ya da insan olmanın güzelliği… Yalnızca meraklı değil merhametli, yalnızca bilgili değil özenli de olmak insan olmanın güzelliğini besleyen. Türümüzün, karmaşık, zor, enginlerde çırpınan mükemmeliği yani.
Herşeye karşın…
Doğanları izlemek isterseniz:
https://youtu.be/kVBIZMcjNKUMelbourne CBD Peregrine Falcons Live Stream 2020/2021
"İnsan zekanın karşısında saygıyla eğilir ama şevkatin önünde diz çöker" demişti biri...
Çok güzel bir yazı fotoğraflar mükemmel Sevgili Deniz...