A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Korona günlerinde “taşkın izleme”

Kategori Kategori: Korona Günlüğü | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Saba Öymen | 30 Eylül 2020 03:15:35

Ricky Gervais’in After Life adlı dizisini yeni bitirmiştik, saat henüz erkendi, İzlanda dizisi Trapped’e başladık ve beş, on gün içinde bitirdik. Bu birkaç hafta önceydi, ardından Kominsky Yöntemi geldi. İki dizi arasına Fransa/Cezayir filmi The Blessed (Kutsanmış) ve The Lobster (İstakoz) girdi. Yorgos Lanthimos’un yönettiği, Colin Farrell’in baş rolünde oynadığı distopyayı ikinci kez seyrediyordum, birkaç yıl önce izlemiş, çok beğenmiştim. Sonra bir akşam, %3’ün yeni bölümlerine bir bakalım dedik ama yapay geldi, sevmedik, bıraktık.



Bazen ekranda koşan, bağıran, üstü başı yırtık, kirli fakat kirpikleri rimelli oyuncuları izlerken, onları filme alan kameramanı görür gibi oluyorum. Neredeyse dünyanın sonu gelmişken  yaşam savaşı veren kadınların makyajlı olmaları tek neden değil aslında, bazen bir noktada, bir dizi yapaylığını ilan ediyor, işte o zaman o dizi beni içine çekmez oluyor. 100’ün sonraki bölümleri, %3 adlı Brezilya dizisi, Dark adlı Almanya yapımı dizi gibi.

Son birkaç gecedir ekranda Ted Lasso var; neşeli, sevimli, iyi hissettiren bir komedi.

Bu yıl, evde geçirilen saatleri doldurmaya yarayan, günü daha keyifli kılan tüm etkinliklerde artış olduğu bir gerçek fakat birindeki artışın ötekilerden çok daha fazla olduğuna eminim: televizyon seyretmek.

Bir zamanlar, bir televizyon dizisinin gelecek bölümü için sonraki haftayı beklemek gerekirken artık mevsimin tüm bölümlerini aynı anda erişilir kılan yayınlar var. Çevrimiçi olup, dilediğimiz zaman dilediğimiz kadar izleyebildiğimiz abonelik tabanlı televizyon yayınlarının tasarı olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmesinin geçmişi uzun değil, sekiz, on yıllık bir süre. Bizse yıllardır bunu bekliyormuşuz gibi çabucak alıştık ve bir oturuşta aşırı televizyon izlemek diye tanımlayabileceğimiz bir kavram, “binge watching” çoktan yaşantımıza girdi. 

Salgın, kitap satışlarını da arttırdı. Henüz mart ayının sonlarıydı, BBC’nin internet sayfasında okumuştum. “Kitap satışlarındaki yükseliş, Birleşik Krallık halkının uzun bir yalıtım dönemine hazırlandığına işaret ediyor.” yazıyordu.

Evlere kapanan kitleler yalnızca mutfak dolaplarını, kilerleri doldurmakla kalmadılar, makarnanın, pirincin, fasulyenin, konserve domatesin, tuvalet kağıdının, sabunun yanında, yeni kitaplar da satın alıp bir kenara yığdılar. Kitapevleri kapıları kapatmadan hemen önce akın edenler, daha sonra da internet üzerinden kitap alışverişini olabildiğince sürdürdüler sanırım. Kitap, bisiklet ve masa oyunlarıyla birlikte salgın sırasında en çok satılanlar listesine girdi fakat, satış başka okumak başka, okunan kitapların sayısında da aynı oranda artış oldu mu, emin değilim.

Okumak etkin bir eylem, okurun katılımını istiyor, seyretmeye oranla daha fazla çaba gerektiriyor. Bu nedenle olsa gerek, bazen, satın alınan kitaplar bir kenarda beklerken, televizyon kitaba yeğleniyor. Olsun! İyi bir film ya da televizyon dizisi çok şey katıyor bize. Her şeyden önce, farklı yaşamlara tanık oluyoruz ve bunun belki de, okumaktan, film/ televizyon izlemekten başka yolu yok. Ve son yıllarda çok başarılı diziler yapıldı.

Biz tek bir kişiyiz, tek bir hayatımız var. Doğrusu farklı insanlarla tanışma, değişik yaşamlara göz atma şansımız da çok fazla değil. Çevremizdekiler, ailemiz, arkadaşlarımız çoğu zaman bize benzeyen, dünyaya hemen hemen aynı gözlerle bakan, benzer değer yargılarına sahip, benzer geçmişleri, benzer beklentileri, benzer tutkuları olan kişiler. Oysa yeryüzü içinde sıkışıp kaldığımız küçücük gruplardan bambaşka topluluklarla, bambaşka kültürlerle dolu. Yalnızca bize çok uzak, bilmediğimiz yaşamları anlatan bir Tibet filmi, bir Kore filmi, bir Nijerya filmi değil, iyi bildiğimizi sandığımız yaşamlardan kesitler veren bir Amerikan filmi, bir Fransız filmi, bir Lübnan filmi bile bazen nasıl da alıp farklı kıyılara atıyor bizi. Yeryüzü öylesine zengin, insan öylesine çeşitli ki… Ama hepimizi bağlayan bir şey var, duygularımız. Birbirimizi, insanlık hallerini anlamaya, yaşam üzerinde düşünmeye çalışırken işimizi kolaylaştıran şey de bu.

*
 
“Binge” kelimesi İngilizce sözlüklerde bir şeyin uzun süreli, aşırı ve kontrolsüz olarak yapılması, eğlenti, âlem şeklinde tanımlanıyor. En çok da içki ve yemek için kullanılıyor. “Binge drinking”, içkinin bir oturuşta çok fazla içildiği durum gibi.

Google’sa Türkçe’ye “aşırı” olarak çeviriyor. Fakat, aşırı televizyon seyrediyorum, dediğimizde deyimin asıl anlamını yakalayamıyoruz. “Binge” yerine “taşkın” sözcüğünü kullanmayı öneriyorum ben, ne dersiniz?

Siz de bazen televizyonu benim gibi “taşkın” seyrediyor musunuz?

Sevdiğimiz diziyi, beklemek zorunda olmadan seyretmenin keyfi, yalnızca acaba şimdi neler olacak merakı yüzünden değil bence; mutluluk verici bir başka yanı da var bunun.

Evet bazı diziler, eskiden tefrika romanlarda olduğu gibi her bir bölümün sonu sonraki bölümde olacakları merak ettirmek üzere özenle hazırlanıyor, yönetmenler en heyecan verici noktada kesmeyi iyi biliyorlar. Fakat taşkın izlemenin hazzı, bir oturuşta uzun süre izlediğimizde kurgusal olanın içine daha fazla çekiliyor olmamızla ilgili. Birkaç bölümü art arda izleyip, dizide kendimizi yitirdiğimizde (belki de bulduğumuzda) duygusal olarak katılıyor, kurmaca kişilerle özdeşleşiyor, kendimizi onlardan biriymiş gibi görüyoruz.  

Uzmanlar beynimizin gerçekle hayal ürünü olanı tam olarak ayıramadığını, beynin gerçek olanla düşsel olana aynı biçimde yanıt verdiğini söylüyorlar. Bir ruh bilimci şöyle diyor: “Televizyonu taşkın izlerken, duygularımız, düşüncelerimiz, davranışlarımız üzerinde saatlerce çalışmış gibi oluyoruz. Neredeyse psikoterapi yapmak gibi…”

İçimizde neler olup bittiğini görmenin tek yolunun odaya kapanıp kendimizle baş başa kalmak olduğunu sanırdık eskiden; öyle olması mantıklı gelirdi. Oysa sokakta, otobüste, metroda, çay bahçesinde de bir başka tür iz sürüş mümkün. Görmek, duymak, nedenleri, sonuçları, bağlantıları sezmek bazen kalabalıklar arasında da olabiliyor. Belki taşkın izlemek buna yakın bir yol.  

İngilizce’de binge, Türkçe’de taşkın sözcükleri olumsuz bir çağrışım da yapıyor. Aşırı olandan söz ediyor, uyarı çizgisini, bu çizgiye varılan ânı işaret ediyor. Herhangi bir şey bağımlılık düzeyine gelirse durma zamanı. Günlük yaşantımızı, uykumuzu, ilişkilerimizi etkiliyorsa belli ki bardak doldu, taşıyor. Fakat bazı şeyleri, kalıp düşüncelere dayanarak etiketlediğimiz de bir gerçek. Örneğin yıllardır televizyonun zararı konusunda söylenenler. Oysa başka birçok şeyde olduğu gibi televizyonda da uyarı noktası tek bir şeye bağlı değil, nasıl ve ne kadar karşısına geçtiğimiz, neler izlediğimiz, hepsi birlikte etken.

Covid döneminin ilk televizyon dizileri kapalı kalınan evlerde, bazen yalnızca akıllı telefon kullanılarak yapılmaya başlandı. İşte facebook üzerinden kolayca izleyebileceğiniz, kendinizi iyi hissettirecek, kısa ve şirin iki Avustralya dizisi:

   
Cancelled (İptal), her biri 8 ila 15 dakikalık on bölümden, Loving Captivity (Tutsaklığı Sevmek), her biri 5 ila 10 dakikalık altı bölümden oluşuyor.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

Hollanda'da kadın düşmanlığına dikkat çekmek için öldürülen ‘cadılar’ anısına anıt dikilecek.
'Dezenformasyon Yasası' bilançosu
Merkel anılarını kaleme aldı…
Avustralya'da 16 yaşından küçüklere sosyal medya yasağı
TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

Oxford Sözlüğü yılın kelimesini seçti: Beyin çürümesi
"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git