|
Koronalı Günlerimizde TasarrufKategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 06 Eylül 2020 08:34:32 “Burada da korona günleri doludizgin, herkes çıldırmış.” Evet aynen öyle. Hasta olmak korkusundan değil, hayattan, kalan zamandan ne kadar mutluluk tadabilirim derdiyle. Zamanla, sanki Azrail’le yarışılıyor. Evet Fransa’da virüs yine yaygın, yoğun, etkileyici bir biçimde dolaşıyor. Doğrusu dolaştırılıyor olmalı. Bilhassa “yaşamdan, dinlenceden, aşktan, meşkten, sevmekten ve sevilmekten ne kadar alabilirsem o kadarı kâr” yaklaşımındaki gençler tarafından. Gençler geleceklerinden kuşkulu.
Resmi ağızlara göre, “Gençler”in yeni tanımı 15 ile 20 ve 40 ile 45 yaşları arasındakiler. Korona belasının bu kesimleri yoğun bir biçimde etkilediği resmen ispatlandı : Rakamlar yeni hastalar arasında bu kümelerden erkek ve kadınların sayısının daha fazla olduğunu gösteriyor. Ne iyi ki bu kesimler virüse karşı daha iyi bir savunma mekanizmasına sahip olduklarından ağır hasta ve/veya ölü sayısı düşük. Teselli mi ? Değil elbette, bu bir saptama. Korona ile mücadele sürüyor. Son gelişmelerle birlikte Şubattan bu yana yapılan gözlemler ve saptamalar da doğrulanıyor : Fransa’da bu belanın en baştaki kurbanlarını oluşturan yaşlılara gereken özen gösterilmediği bir de bu yönüyle ortaya çıkıyor. 2020’nin ilk yarısında koronadan ölenler arasında yaşlıların çokluğunun bir yerde ihmalden de kaynaklandığı açık ve kesin bir şekilde anlaşıldı : Acil Servislere gidenler/götürülenler arasında yapılan öncelik seçiminde/sıralamasında yaşlıların “daha sonraya” bırakılarak, koridorda, kenarda bekletilmesi sonucu hayatlarını kaybettikleri artık saklanamayacak ve ciddi bir boyut kazandı. Birçok “Yaşlılar Bakım Evi” sakinlerinin gereken tibbî özenden yararlanamadıkları da artık ispatlandı. Ölenlerin kiminin akraba, çocuk, torun ve yakınları devlet ve yetkililer hakkında “ihmal nedeniyle ölüme neden olduklarından” dava açtılar. Aylar geçti korona belası sürüyor. Bu belanın sırrı tamamen çözülemedi ama tek tük te olsa kimi özellikleri artık biliniyor. Yukarıda vurguladığım gibi, gençlerin hastalığa karşı biraz daha dayanıklı olduğu anlaşıldı. Bir kez bu belaya yakalananın bağışıklık kazanmadığı, yeniden bulaşıçı hastalığa yakalanabileceği de artık biliniyor... Bu mesele de tartışılıyor. Bunca dertten, ölümden sonra hastanelere biraz daha araç-gereç, malzeme ve personnel sunuldu. Böylece Fransa’da hastanelerin araç-gereç ve personnel ihtiyacı dengelendi. Bunun da sonucunda yaşlılara artık biraz daha özen gösteriliyor. Ama korona saldırısını sürdürüyor. Fransa toplumsal, kültürel, ekonomik hayatı birinci viteste. Yurttaşlar daha az tüketiyor. Daha az yolculuk yapıyor. Daha az lokantaya gidiyor. Cafeler daha az ilgi çekiyor. Teraslar öksüz. Sinemalar açıldı ama müşteri yok. Tiyatrolar ağlıyor. Konserler iptal. Festivaller/Şenlikler yapılamıyor. Birçok şey iptal edildi. Böylesi bir yaz “modern zamanlarda” daha önce hiç görülmemişti. Tebbessüm yerine hayal kırıklığı ve hüzün. Bu olaylar, sorunlar, ızdıraplar yanında beklenmeyen, daha önce akla pek gelmeyen bir sonuç da kendini gösterdi: Fransa’da yaşayanlar, kadın, erkek, genç, yaşlı ve çocuklar zorunlu olarak, istemeden TASARRUF YAPTILAR : Mayıs ortasındaki resmi rakamlara göre, üç ay kadarlık bir zaman diliminde 62 ile 70 milyar öro arasında bir miktarda. Bu tutar son aylarda biraz daha arttı, temmuz sonunda topam 85,6 milyar öroya ulaştı. Sadece temmuz ayında istemeden yapılan tasarruf 16 milyar öro. Tahminlere göre yıl sonunda 100 milyarı geçmiş olacak. Bu kadar parayı nereye, nasıl, ne zaman yatırmalı ? Mikro ve makro ekonomik açılardan yanıtlanması zor bir soru. 3 Eylülde Başbakan’ın “ekonomiyi canlandırmak” için çok özel programıyla özellikle çok büyük şirketlere yapacağı “pompalama” bağlamındaki 100 milyar öronun bununla bir ilintisi yok. Bu konu da önemli, buna ve Macron’un şapkasından çıkardığı “Planlama Teşkilatı” meselesine daha sonra değineceğim. Plan olmadan Planlama Teşkilatı nasıl olurmuş, onu da göreceğiz. 1930’ların ve 1960’ların “Beş Yıllık Planları” bunu duyunca Karacaahmet Mezarlığı’na nur yağdı. DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) Ankara’da Meşrutiyet Caddesi’ndeki binasını geri almak için Çankaya’dan aşağıya doğru kızakla kaymaya hazırlanıyormuş. Hele bir kış gelsin göreceğiz. Nasıl mı ? Nasılı da olur mu ? Fransa Cumhurbaşkanı bir nutuk atınca hepsini öğreneceğiz. Pek yakında. Bunlar siyasi demagojiler, hele Planlama Teşkilatı’nın başına, Macron’un cumhurbaşkanlığına aday olmasını ilan etmeden önce bile en birinci destekçisi François Bayrou’nun atanması başlı başına bir hadisedir. Macron’un ilk hükümetinde Adalet Bakanlığı’na getirilen ama adı “basit bir yolsuzluğa” karıştığı için istifa ettirilen Bayrou UDI-MODEM nam partinin (adını pek sık değiştiren bir partidir, bu yazı yayınlanana kadar yeni bir isim almış bile olabilir onun için hıristiyan-demokrat parti diye aklımızda tutalım) Bir Numarası’dır, ve bu parti bugün Macron partisinin Meclis’teki desteğidir/bastonudur : Meclis’teki 46 milletvekiliyle Macron partisinin beşinci lastiği. Liderine “altından garaj” sunulmasını da bu nedenlerle çok görmeyelim. Fransa’da böyle “hediyeler” adettendir. İnanmayana iki örnek daha verebilirim. Araştırın lütfen eski başbakanlardan Laurent Fabius ve Lionel Jospin bugünlerde nerede görev yapıyorlar ? Birincisi Sosyalist Parti’nin Mitterrand döneminde, taaaa 1984’te, partisini “sosyalizm”den “sosyal liberalizme” çeken başbakanıdır, “Fransa’nın en genç başbakanı”. İkincisi ise 2002’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde solun bütün parçalarının, herbirinin ayrı ayrı kendi adayıyla birinci tura girmesini ve Fransa tarihinde ilk kez aşırı sağçı ırkçı parti adayının ikinci tura kalmasını acemiliği sonucu sağlayan beçeriksiz politikacıdır. İkisine de birer “altından garaj” şarttı : İyi bir maaşla, özel şoförle, otomobille, vesaire vesaire vesaire ile. Vous êtes en France ! Ama aynı Fransa’da son bir-iki haftada korona hastalarının sayısı durmadan artıyor : Ne yapmalı ? Bela daha çok aile içi geniş toplantılarda, evlilik, yaş yıldönümü vesaire vesilesiyle düzenlenen şenliklerde/düğünlerde, her yerde yayılıyor. Bunları yasaklamak değil amaç, amaç bunların kurallara göre yapılmasıdır. Bela özellikle büyük kentlerde endişe verici boyutlarda: Paris ve ikinci büyük kent Marsilya en başta. Son günlerdeki ciddi ve tedirgin edici gelişmeler üzerine ikincisinde, belki ikisinde de, mahalle mahalle, ilçe ilçe “evde kal” uygulamasına geçilebilirlik konuşuluyor. Bu bela daha süreceğe benziyor. Bu belayı atlatsak bile maalesef benzeri başka belalar çıkacak: Bu düzen böyle sürer, doğayla ve hayvanlarla alay etmeye devam edersek. Ki maalesef devam edenler hep olacak. Sadece doğayla ve hayvanlarla değil, insanlarla da. Yaşamla da. Tedbiri elden bırakmamalı. Kurallara uyarak oyunu oynamalı. Faülsüz. Başkalarını, bilhassa çocuklarımızı ve torunlarımızı düşünerek. Geleceklerini de.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|