|
“Yeni” hükümetKategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 24 Ağustos 2020 02:51:55 Fransa Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, kendisinin ve partisinin belediye seçimlerindeki görülmemiş hezimetini unutturmak umuduyla, önümüzdeki zaman dilimi içinde, çevreci, yeşilimsi yeni politikalar uygulamaya koyuyormuş gibi yapabilir. Seçmen kitlesinin yeşil parti adaylarını tercih etmesi nedeniyle. (Önceki yazılarımda vurguladığım gibi.) Bu amaçla önce “yeni bir yola giriyorum” diyerek, başbakanını ve hükümetini kurban etti, ilk günden beri başbakanlığını üstlenen Edouard Philippe’den “dostça” ayrıldı.
Ve Fransa’daki en son süper komik hükümet değişikliğine imza attı. 3 Temmuz 2020’de, adı sanı bilinmeyen, altı bin nüfuslu bir kasabanın belediye başkanı ve yüksek bürokrat, ama dikkatinizi rica ediyorum en yüksek maaşlı yüksek bürokrat bir kişiyi, Jean Castex’i başbakanlığa atadı. Milletvekilliğine yılllar önce bir kez aday olmuş ama seçilemeyince bir daha bu areneya girmemiş Jean Castex’i. Böylece fiilen başbakanlık makamını da ortadan kaldırdı. Rahmetli Turgut Özal da bir zamanlar böyle bir şey yapmıştı: Başbakanlığı “Yalova Kaymakamlığı” ile karıştırarak ... Son yıllarda ise iyi tanıdığımız bir devlette bir cumhurbaşkanı önce Özal gibi yapmış sonra anayasayı değiştirerek başkanlık rejimini kurmuştu. Biliyorsunuz. Birkaç kez yazmak olanağı buldum, Türkiye Cumhuriyeti, eleştirilse bile, Avrupalı siyasetcilere ilham kaynağı. Rejim ve yöneticilerin uygulamaları etkiliyor. Hele Macron gibi göreceli anlamda “acemi” siyasetcileri: “Orda yürüdüyse bizde de yürür” yaklaşımıyla. Burada bir kez aha siyasetcilerin kopya çekmekten kaçınmadıklarını saptıyoruz. Macron’da da kimi otoriter eğilimler belli oldu ayrıca. Evet Fransa’da yeni atamayla yarı başkanlık rejiminden fiilen başkanlık rejimine geçmek isteği dile getirildi ve bunun için taşlar yerinden oynatıldı. Ama bu işler belli olmaz, kendini “sosyal golist” (“gaulliste social”) olarak tanımlayan ve sorunların çözümünde “sosyal diyalog” (“dialogue social”) yanlısı olduğunu belirten Castex başbakanlığa ısınınca, kanatlanır, yeni hedeflere doğru yol alır, “kendi politikasını” yürütür mü? Hangi politikası? Öteden beri klasik sağ partilerin, en son UMP’nin ve peşinden yerini alan LR’in, üyesi, bu partinin iki önemli lideri Xavier Bertrand ve Nicoas Sarkozy’nin yandaşı, yeni başbakan göreve atanınca son partisinden istifa ederek cumhurbaşkanının partisine, LREM’e, üye oldu. Niyetini “partinin liderliğini üstlenmek” olarak açıkladı. Ama dikkat! Macron kendisini sollamaya çalışanı asla afetmiyor. Bir önceki başbakanın görevden alınmasında kamuoyu yoklamalarında Macron’u sollamasının da rolü var. Şimdilik böyle bir sorun yok çünkü cumhurbaşkanı da başbakanı da kamuoyu yoklamalarında %30 civarında seçmenden olumlu not alıyor. Bakalım yeni başbakan neler yapacak? Bu göreve getirilmeden önce cumhurbaşkanı tarafından “Evde Kal!” programından çıkışı yönetmekle görevlendirilen, bu nedenle “Monsieur Déconfinement” (“Bay Evde-Kalma” diyelim) lakabı takılan ve “başarılı olduğu” iddia edilen Castex, öteden beri devlet makinasında önemli makamlarda, özellikle bakanlıklararası örgütlenmelerde, değişik ve türlü görevler üstlendi, bir tür “joker” rolü oynadı ve bilhassa verilen emirleri aynen uygulamasıyla hep “iyi not” aldı: Ama bu kez başbakanığa getirildi ve böylece başına “Devlet Kuşu” kondu. Fransa’da bugünkü dramatik koşullarda buna “Korona Kuşu” demek herhalde yanlış olmaz. Korona belası olmasaydı belki Cumurbaşkanı ile bu kadar yakın ilişkisi olmayacak ve o zaman belki Cumhurbaşkanı bu “çok uysal” devlet adamından yoksun kalacaktı. Yeni Başbakan boyu bosuyla, el kol hareketleri ve şivesini özenerek üstüne basa basa kullanmasıyla Charles de Gaulle ile Georges Pompidou’yu anımsatıyor. Daha eskilerden Vincent Auriol ve Jacques Duclos’yu da. İri yarı, konuşurken ellerini ve kollarını sürekli kullanan, Gascon (Gaskon okunur) kökenli, eşi Katalan, katalanca bilen, geçen yıllarda Katalanların İspanya’daki eylemlerine ve referanduma gitmelerine karşı İspanya Krallığı hükümetince şiddet kullanılmasını eleştiren yeni başbakan bakarsınız zaman içinde başbakanlığını bütün yetkileriyle icraya kalkar. Cumhurbaşkanı’na bile karşı gelir. Malum iktidarla birlikte daha çok ve daha geniş iktidar iştahı beter azabiliyor: İktidarla birlikte yeni Başbakan’da belki yeni istekler doğar ve kimbilir belki cumhurbaşkanlığına aday bile olabilir. Macron’a bile karşı. Kimbilir. 2022 seçimlerinin sonuçlarına iki yıldan az bir zaman kaldı. Bugün klasik sağın, veya “toplumsal/sosyal golistlerin” adayı yok ve bu kulvar şimdilik boş. Bu boşluğu Bay Castex dolduralabilir mi? Göreceğiz. Ne olursa olsun bugünkü hükümet onun değil Macron’un. İşte ispatı: Dışişleri, Savunma, Maliye ve Ekonomi, Eğitim, Sağlık gibi en önemli bakanlar yerlerinde kaldılar, çünkü herbiri Macron’un denenmiş birinci derecedeki “adamları”. Herbirinin epey yüklü siyasi deneyimi var. Kimi daha önce Sosyalist Parti’de veya LR’de milletvekili ve bakanlık üstenmiş ... 43 Bakanın, bakan yardımcısının ve diğer hükümet üyelerinin sadece ondört veya onbeşi “yeni”. Başbakan da dahil. Önceki hükümetin birçok bakanı başka bakanlıklara kaydırıldı, makamlar değişti ama isimler kaldı. Bugün en önemli bakanlıklar “sıkı Macroncu” bilinenlerin elinde. Evet ilk kez bakanlık veya bakan yardımcılığı görevine getirilenler, başbakanla birlikte 43 kişilik hükümette sadece üçte bir kadar. Neresi “yeni”? Üçte biri. Bunlar yetmiyormuş gibi igfal suçuyla hakkında açılan dava süren bir başkası da terfi ettirilerek Bütçe Bakanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na getirildi: Gérald Dermanin. Her konuda kendisine bağlı olması umuduyla atanan Dermanin’in bu makama getirilmesi son derece şaşırtıcı ve çok ciddi bir siyasi hata. Macron bu hatayı büyük ihtimalle tahmin ettiğinden daha pahalıya ödeyecek. Yeni bakanlardan biri de epey ilginç: Çok sayıda kazandığı davalar sonucu ünlü, yargıçlarla kavgalı, ağzı bozuk ve tam anlamıyla maço (bunu italyan kökenli olmasıyla açıklamak isteyenler var. Yağma yok! Maçoluk İtalyanların tekelinde değil!) bir avukat ve aynı zamanda arada bir tiyatro ve sinema aktörü (evet evet bir-iki “adli piyeste” başrolü oynadı, birkaç filmde de rol aldı: örneğin Claude Lelouch’ün Chacun Sa Vie filminde) Adalet Bakanlığı’na atandı: Eric Dupond-Moretti. Bu son ikisinin atanmaları kadınlar, kadın dernekleri ve erkekler tarafından gösterilerle protesto ediliyor. Gösteriler ve bakanların her ziyaretine küfürlerle müdahale sürüyor. İşte bir örnek: 26 Temmuz 2020’de İçişleri Bakanı’nın Fransa’nın batısındaki küçük bir kasabadaki nutku “sale violeur” (“Pis igfalci”) sözleriyle kesilmek istendi. Bir gösterici de elinde “Shame” yazılı pankartla protestoya katıldı. (Videosu Huffintonpost’tan veya başka bir kaynaktan izlenebilir). Polis onbir kişiyi gözaltına aldı. Polis kaynakları gözaltına alınanların “feminist hareketle ilgili olmadıklarını, Sarı Yelekliler Hareketine ve aşırı sola” bağlı militanlar olduğunu ileri sürdü. Oysa biri diğerine aykırı olmayabilir. Nitekim videoyu dikkatlice izleyince bayan militanlar da görülüyor, kadın sesleri de duyuluyor. İyi görenler ve iyi duyanlarca elbette. Başka hiçbir ülkede igfalle suçlanan birinin İçişleri Bakanlığı’na terfi ettirilerek atandığı görülmedi. Bu konuda benim bildiğim bir örnek yok. İgfal suçuyla hakkında dava açılmış birinin herhangi bir bakanlığa atanması da görülmemiş duyulmamış bir olay. Böyle bir şeyin kadın ve erkek eşitliğinin “kayıtsız şartsız savunucusu” rolünü oynayan ve 14 Temmuzdaki tv söyleşisinde bunu bir kez daha yineleyen Macron’un Cumhuriyeti’nde olması beter şaşırtıcı. Bu iki atanma gündemden düşmüyor. Macron’un da amacı bu: Kamuoyu bu tür şeylerle ve her gün meşgul edilmeli, mümkünse “eğlendirilmeli”. O 2022 cumhurbaşkanlığı seçimini hazırlıyor ve sanıyorki yine ikinci tura kalacak ve ikinci turda aşırı sağçı ırkçı parti adayıyla karşılaşacak. Ve elbette kazanacak. Bu nedenle yine yurttaşları iki zıt kampa bölmek için gündeme şiddet ve benzeri meseleleri sokmak niyetinde. Nitekim yeni Başbakan ve yeni İçişleri Bakanı “séparatisme” (“ayrılmacılık”/”ayrılıkcılık) ve “islam radical” (“radikal islam”) konularında yeni yasa tasarıları hazırlandığını açıkladılar. Her ikisi de bilerek veya bilmeyerek yanlış sözcük kullanıyor: Doğrusu “islamisme radical”dır (“Radikal islamcılık”). Bunun çevirisi şudur: Fransa devleti kendisi için özel ve yeni iç düşmanlar hazırlıyor. Başbakanın bu üç kelimeyi telafuz tarzıyla sanki tehlike kapıda paranoyasına girmemek elde değil: Gascon şivesiyle “separatizm” ve “izlam radikal” kelimelerini bir de onun telafuzuyla duymalısınız. Titrememek elde değil. Oysa elimizi vicdanımıza koyup konuşalım: Fransa’da ayrılma yanlısı olarak suçlanan bağımsızlıkçı Basklar bu işi “şimdilik askıya alalı” birkaç yıl oluyor. Korsikalı bağımsızlık yanlısı parti ise daha geniş özerklik yanlısı partiyle işbirliği yaparak girdikleri seçimleri kazandılar ve Korsika Bölgesi Meclisi’nde çoğunluğu elde ettiler: Böylece Bölge Meclisi başkanlığını aldılar ve Bölge Hükümetini bizzat kurdular. Koalisyon hakiki bir uzlaşmayla sürüyor ... Kalkıp neden ayrılmak istesinler. Nitekim birkaç yıl önce bağımsızlıkçıların liderlerinden ve Aralık 2015’ten bu yana Korsika Meclisi Başkanı Jean-Guy Talamoni “Bağımsızlık isteğinin günümüzde konuşulmasının haklı nedeni şimdilik görülmüyor” dedi. Kim kalıyor geriye: Kimse. Eee o zaman bu “separatizm” damgası kimlere vurulacak? Bilmiyoruz ... Pardon yine de bir tahmin yürütülebilir: Brezilya ile 730 kilometrelik upuzun bir sınırı olan Fransa Cumhuriyeti (evet evet şaka değil) oradaki “toprağında”, korona belasının Brezilya’dan gelenlerce azdığının iddia edildiği, Güyan’da, veya Okyanuslara dağılmış küçüklü büyüklü “deniz ötesi ilerde” veya “deniz ötesi topaklarda” birşeylerin kıpırdayabileceği hesabıyla önceden tedbir mi almak istiyor? “Yeni sömürgecilik” yeni sömürgecilik savaşları mı getirecek? Bilinmez. Ama yeni Başbakan’ın birkaç gün önceki ilk ziyaretinde Güyan’ı “ADA” olarak nitelemesinin kulaklardan kaçmadığı biliniyor. Bu konuda Macron’la tam uyuştular. Çünkü 2017’de aynı mekanı ziyaret eden, o sırada cumhurbaşkanlığına aday, Macron da aynı hatayı yapmış “Güyan adası” demişti. Bunlar küçük hikayeler. Büyük hikaye ise yazılıyor: Korona belası vesilesiyle Cumhurbaşkanı, eski ve yeni başbakanı “Milli birlik” nutuklarıyla ve şimdi bir de “iç düşman” korkusunu yaymak arzusu ve benzeri temalarıyla aşırı sağa bakan kimi seçmeni kendi yanlarına çekeceklerinin rüyasını görüyorlar. Nicolas Sarkozy ve benzerlerince atılan bu tür nutuk ve alınan “önlemlerin” şiddetli biçimi yürümedi Macron türü soft biçimi yürür mü? Son aylarda cumhurbaşkanının partisindeki parçalanma, un ufak olması, bu partiden istifa edenlerin yeni meclis grupları kurması sonucunda parti tek başına meclis çoğunluğunu da yitirdi. Göreceli çoğunluk partisi ama Milllet Meclisi’nde tek başına çoğunlukta değil artık. Senato’da hiç değil. Cumhurbaşkanının kendisi de yalpalıyor. Son günlerde buradaki ve dışarıdaki, Örneğin Beyrut’taki, nutukları ciddi devlet adamı nutuklarından çok müsamere havasındaki nutuklara yakışıyor. Yazık! İşte bu nedenlerle şu soruyu sormanın tam zamanıdır: Siyasi açıdan ne olacak bu Fransa’nın hali? Nihayet korona ile mücadelede acemilikleriyle ve yalanlarıyla gözden düşen yöneticiler Fransa’nın uluslararası düzeydeki kredisini de aşağıya çektiler. Birkaç aydan beri yaşananlardan sonra bugün, Fransa’nın, ABD, Çin HC, Rusya Federasyonu, Almanya Fedeal Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve hatta Hollanda Krallığı gibi güçlü devetlerle kıyaslanamacak derecede fakir olduğu ortaya çıktı. Fakir ve kendini beğenmiş. Kural koyan ama kurallara önce kendisi uymayan. Avrupa Birliği kılıfı da artık etkili olamıyor. Fransa’yı hakikaten zorlu günler bekliyor. Koronayla veya koronasız.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|