Böyle yerlerin öyküsü hep birbirine benzer. Biraz İbrahim Tatlıses biyografisi. Anadolu'nun ücra köylerinden gelen Cevat, çaycılıkla başlar hayatın merdivenlerini tırmanmaya. İlk hedef çay ocağı sahibi olmaktır. Olur. Sonra bir lokantaya girer bulaşıkçı olarak. Garsonluğa terfi ettiğinde epeyce şey öğrenmiştir artık.
Berlin Günceleri 24 – 30 Mart 2008
24 Mart, Pazartesi
İsmail Mert Başat’la İnciraltı’nda baş başa rakı içtim. 1977’den beri arkadaşım Başat’ın yeni kitabı denemelerini topladığı Gökyüzünden Başka Sınır Yok.
İlhan Selçuk serbest. Tüm Türkiye olmasa da halkımızın büyük bir bölümü 83 yaşındaki bu değerli yazara sahip çıktı.
25 Mart, Salı
Bora Beyle Konak Pier’de kahve içiyoruz. Burası eskiden balıkhaneymiş. Lüks mağazaların yanında sinema ve Remzi Kitabevi de boy gösteriyor burada. Alsancak’ta İletişim Kitabevi’nden edinemediğim dergileri alıyorum.
Topçu’nda öğle yemeği. Böyle yerlerin öyküsü hep birbirine benzer. Biraz İbrahim Tatlıses biyografisi. Anadolu’nun ücra köylerinden gelen Cevat, çaycılıkla başlar hayatın merdivenlerini tırmanmaya. İlk hedef çay ocağı sahibi olmaktır. Olur. Sonra bir lokantaya girer bulaşıkçı olarak. Garsonluğa terfi ettiğinde epeyce şey öğrenmiştir artık. Durmadan para biriktirir. Kentin marka haline gelmiş lokantasını satın aldığında ise bir aşçı kadar yemekten anlıyordur. Topçu’nun sahibi ölünce eşi satmak zorunda kalır bu ünlü lokantayı. Buraya fuara gelen tüm sanatçılar gelir ve onların önemsedikleri tek yerdir İzmir’de. Cevat, lokantayı alırken yemeklerin kalitesini bozmayacağının, çalışanları işten çıkarmayacağının garantisini de verir. İşte bu Cevat, yoksulun, açın halinden anlayan biridir. Kışın simit satmaya çalışan çocukların simitlerinin hepsini satın alır ve tüm mahalleye dağıtır Topçu’nun yeni sahibi.
Öyküler bitmez.
26 Mart, Çarşamba
Zeynep’le buluşacağız Konak’ta. Telefonunu bekliyorum. Hastaneden çıkınca beni arayacak. Aramıyor. Eve gelince fark ediyorum telefonumun şarjının bittiğinin. Nasıl üzüldüm, nasıl!
27 Mart, Perşembe
Didem bizi Üçkuyular’dan arabalı vapura bindirdi. Bostanlı’da Bora bey karşıladı.
Börekle çayın ardından Bostanlı sahiline çıkıyoruz. İzmir’in en az camili semti burası.
Akşam rakı içiyoruz güzel mezelerle.
Siyaset de sofrada kendine bir yer buluyor.
22. 40 vapuruyla da Üçkuyular’a hareket ediyoruz.
28 Mart, Cuma
Sabah 9 otobüsüyle Bursa’ya hareket ediyorum.
Şair Hilmi Haşal Karşılıyor beni Bursa’nın yeni garajında. Şairin bürosuna gidiyoruz önce. Sonra İskender ısmarlıyor bana. Akatalpa’nın yüzüncü sayısını katlamak için İhsan Üren’in evindeki arkadaşlarla buluşmaya gidiyoruz. Dergiyi Nuri Demirci çoktan katlamış. İhsan Üren’in hazırlattığı sofrada rakıya başlıyoruz. Gündemimiz şiir.
“Gurbet, Sıla ve Şiir” konusundaki söyleşiyi Ramis Dara yönlendiriyor. Katılım fena değil. Sorular da. Sonra, birbirimizi duymakta zorlandığımız bir yere gidiyoruz. Ne yediğimden, ne içtiğimden, ne de konuştuklarımızdan bir şey anlıyorum.
Sevim Hanımla Ender Bey uyumadan yetişiyorum.
29 Mart, Cumartesi
Mudanya.
Eski Mudanya evlerinden ne kadar az kalmış. Mütareke binası müze. Ama kapalı. Abuk sabuk Türk mimarisi kentin sırtına binmiş, boğazına sarılmış. Kıyıdaki balıkçılarda tek damla alkol yok. Kolonya bile yok. Balıkla su içmek zorunda kaldık.
30 Mart, Pazar
İstanbul. Puslu. Martıları zor seçiyorum. Trafik çıldırtıcı. Herkes yollara dökülmüş.
Tolga’yla babası beni sahilde Poyraz Balık Lokantası’na götürüyor. Manzara, mezeler, rakı, balık, sohbet olağanüstü.
Sabiha Gökçen Havaalanı, sigara dumanı.
Uçak tam zamanında kalkıyor.
Göz kapaklarım kurşun gibi ağır.