|
Tansiyon YükseliyorKategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 24 Nisan 2020 22:19:26 Fransa’da son günlerde “Evde kal” operasyonunun sonuçlarından biri daha kendini gösterdi: Toplumsal şiddet bir kez daha patladı ve birçok kasaba ve kentte tedirgin edici bir biçim ve boyut kazandı: Paris’in doğusunda ve kuzeydoğusunda, orta kesimi oluşturan yurttaşların oturduğu, yoksulluk sınırındaki ailelerin adı “toplumsal”, kiraları göreceli olarak düşük, ama aynı zamanda dar, yetersiz, elverişsiz konutlarda yaşadığı mahallelerde, ve başkenti kuzeyden, kuzeybatıdan, doğudan ve güneydoğudan çevreleyen banliyölerinde toplumsal eşitsizliklerin itişiyle birikmiş, susturulmuş şiddet bir kez daha çatışmalı biçimiyle ortaya çıktı.
“Evde kal” bilhassa az gelirli aileler için ve onların çoğu işsiz gençleri için dayanılabilirlik sınırını çoktan aştı. Bir örnek vereyim: Okulların açık olduğu günlerde (bildiğimiz kadarıyla birçok çocuk için günün doyurucu tek yemeği de olan) öğlen yemeğini devlet destekli kantinlerde bir örodan düşük bir fiyatla yiyebilen bir çocuğu evde kal operasyonu sonucu evde kalınca bir öroya doyurmak mümkün değil. Paris’in içinde kimi kantinde çocuklar bir öro bile değil sadece 13 santime/kuruşa bir öğlen yemeğini yiyorken evde, ailesinin yoksulluğu sonucu, aç kalabiliyorlar. Üç çocuklu bir aile düşünün, üç çocuğu üç ögün yedirmek, hele doyurmak için super-woman lazım. O da her evde yok. Hiçbir evde yok. Para pul da yok. Güya kalkınmış, dünyanın dördüncü (mü?) ekonomik güçü bir devlette yaşanıyor bunlar. Son birkaç gündür Aulnay-sous-Bois, Genevilliers gibi kentlerde beleş yiyecek içecek dağıtan La Banque Alimentaire, Restos du Coeur ve benzeri derneklerin dağıtım binalarının, çadırlarının önünü görseniz şaşırırsınız: Uzun upuzun kuyruklar: Ve utanan, utançlarını gizlemeye gayret göstermekten bile vazgeçmiş, ağlayan ama gözyaşlarını içlerine döktükleri için gözyaşları görünmeyen analardır kuyrukta bir saat, bazen birbuçuk iki saat bekleyen: Birkaç konserve, birkaç kilo meyve ve sebze, birkaç ekmek, bazen bir iki sabun, deterjan ... hepsi bu. Eve iki elinde birer plastik çantayla dönen analar. Analarına yardımcı olamayan gençler. Kimi işsiz genç daha önce kaçak maçak ta olsa bir günlüğüne veya iki üç günlüğüne bir iş bulup yine de eve üç beş kuruş getirebilirken şimdi korona belasıyla ekonomi durunca bu olanaktan bile yoksun. Bu örnek yeter sanıyorum. Gelin lütfen şimdi birlikte ekte sunduğum Paris ve yakın illerinin, banliyölerinin haritasına bir göz atalım: Yıllık ortalama ücrete göre yılda 16 bin örodan az ücretlilerin bölgesi sapsarı. İşte son günlereki çatışmalar bu sapsarı bölgede bulunan kentlerde yaşandı, yaşanıyor: Aulnay (yukarıda adını andığım kent), Aubervilliers, Bobigny, Gennevilliers, Montreuil, Nanterre, Pantin, Villeneuve-la-Garenne, Clichy-sous-Bois. Clichy’yi en sona bıraktım, Ekim 2005’de bu kentte iki çocuğun, evet evet iki çocuğun, Zyed Benna ile Bouna Traore’nin, polis kotrolünden kaçarken sığınmak zorunda kaldıkları bir trafoda elektrik çarpması sonucu hayatlarını yitirmeleri üzerine üç hafta süren, Fransa’nın birçok kent ve kasabasına yayılan birkaç ölüye, pek çok yaralıya, birkaç bin tutuklamaya, on bin kadar otomobilin yakılmasına ve dünya kadar yıkıma ve yakıma yol açan çatışmaları anımsayalım diye. Aradan onbeş yıl geçti ne değişti? HİÇ BİR ŞEY! Evet hiç bir şey. Clichy Belediye Başkanı Sosyalist Parti’li Olivier Klein, LCI televizyon kanalında, 22 Nisan 2020’de, aynen şunu söyledi: “ Le point de rupture est proche.” (“Kopuş noktası yakın.”) Evet yeniden 2005’dekine benzer olayların yaşanmasından korkuluyor. Yöneticilerin ve yetişkinlerin, yetkililerin ve yetkisizlerin belki hafızası yok. Ya da hafızalarını peynir ekmekle yediler. Ama kentlerin ve çocukların, anaların ve gençlerin hafızası yerinde. Seine-Saint-Denis ve Hauts-de-Seine illerinin kadın ve erkekleri, gençleri ve çocukları, sokak, cadde, bulvar ve meydanları anımsıyor. Bu kıyamet günlerinde yine çatışmalar, yine ateş ve gözyaşı keşke olmasa. Keske her şey önceden çözümlenseydi. Keşkeyle pilav pişmiyor maalesef. Çatışmalı günlere yeniden girmek üzereyiz. Girdik bile. Ateş bacayı sarıyor. Korona günlüğü yazılarında birkç kez yazdım burada bir kez daha yineliyorum: Ateş bacayı sarıyor. Yakılanlar arasında ilk ve orta okullar da var. Liseler de. Kütüphaneler de. Spor mekezleri de, spor salonları da. Gençler bize birşeyler demek istiyorlar sanıyorum. Ama sanki deşifre edemiyoruz... Sadece başkentin ve banliyölerinin gençleri değil. Başka kentlerin gençleri de konuşmaya başladılar. Yine bizim sökemediğimiz bir dilde, ama ne olur bir kulak kabartalım. Ne olur can kaybı olmasın! Evet Paris ve çevresiyle birlikte, Strasbourg, Mulhouse, Toulouse (birkaç mahallesinde barikatlar kuruldu çatışmalar sürerken), Nimes, Rennes gibi birkaç kentin “sıcak mahallelerinde”geçen haftadan ve geçen haftasonundan beri pek çok hadise patlak verdi: Polisle sınırlı ama molotov kokteyli, vurdulu kırdılı çatışmalar, çatışmalar sonrasında tutuklamalar, gözaltılar, yaralılar görüldü. Görülüyor. Medya daha çok ve öncelikle koronayla, ona karşı verilen mücadeleyle ve bu konulardaki son gelişmelerle ilgilendiği için banliyölü gençlerle polislerin çatışmalarına birincil derecede kulak kabartmıyor, yer ayırmıyor, ama olaylar büyüyör ve gündemin ikinci sırasını tamamen almak üzere: Yakılan otomobiller ve kocaman çöp tenekelerinin alevler içindeki görüntüleriyle, molotov kokteyllerin ve havai fişeklerin polislere karşı kullanılmasıyla Nisan 2020 çatışmaları gündeme oturmak üzere. Başkentte ve bilhassa banliyölerde tansiyon yüksek ve her gece gittikçe yükseliyor. Çatışmalar çünkü daha çok gece saatlerinde. Geceleri gözlerinizi Paris’e, bönliyölerine ve taşra kentlerinin yoksul ve genç ve “sıcak” mahallelerine çevirmeyi ihmal etmeyiniz.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|