|
Paris tekli-yorKategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 19 Nisan 2020 06:59:46 “Sokağa çıkma kağıdımı” doldurdum, imzaladım, bilhassa tarihini ve çıkış saatini, dakikasıyla, açık ve okunaklı bir biçimde yazdıktan sonra. Maskemi geçirdim. Tamam çıkabilirim. Asansör. Asansörün elektoronik sesi, bana Christine’i anımsattığı için, bu sese Christine adını taktım ilk günden beri, evet o ses işte, “aşağıya iniyor” dedi. Son günlerde en çok muhabbet ettiğimiz asansörün sesi. Bir de fırındaki Sophie’ninki. Bugün fırına ugramayacağım. Giriş katına varınca asansördeki ses, “Dikkat et sokakta polisler devriye geziyor” dedi.
İnanmadım, kulak asmadım. Binadan çıktım. Hava güneşli. Gökyüzü pırıl. Enaz 24 derece. Yaz mı geldi? İklim değişiyor mu? Koronadan sonra aşırı sıcaklar mı bastıracak? Paranoya yeni bir bela gibi yayılıyor mu? Toparlan Baba kendine gel. Cadde. Sola döndüm. Önümde, on metre kadar uzakta bir vatandaş, daha ötede bir kişi daha. Aramızdaki güvenlik mesafesine dikkat ederek yürüyorum. Bu mesafe kimine göre bir, kimine göre birbuçuk, kimine göreyse iki metre. Herkes kendi kuralına uyuyor ve o nedenle hepimiz bir parça zombiler, dün geceden kalmışlar gibi zikzaklar çizerek, kimi zaman tehlikeli bir şekilde yakınlaşanlara çalım atarak, bisiklet yoluna ve hatta bomboş kalmış şoseye kadar uzaklaşarak yürüyoruz. Epey dalgalı sokaklar. Herşey görecelleşti. Bizim caddede otomobil yok. Sağdaki caddede, metro girişine varmadan, hemen sağda park halinde, biri otomobil, ikisi minibüs üç polis arabası. Christine yanılmamış demek. Biraz daha yaklaşınca görüyorum: Üniformalı polisler biri kadın biri erkek iki genci çevirmiş, denetliyor. Kurallara enaz uyanların gençler olduğu iddia edildiği için en çok onlar denetleniyor. Üniformalı polislerin herbiri iki metre boyunda. Biraz ötedeki kitapcının (kapısında içeriden iliştirilmiş bir levhada aynen şu yazılı: “Kapatılma nedeniyle kapalı!”) önünde üç polis daha var. Onlar sivil. Polis oldukları nereden mi belli? Bir kere üç kişi birarada. Olacak şey değil. İki: Aralarında konuşmuyorlar, sadece dikiliyorlar, gelen geçeni güya hiç belli etmeden kolacan ediyorlar. Açık faul. Üç: Pantolonları ütülü. Yetmez mi bu kadar delil. Afedersiniz kimliklerini soramam. Ama yine de ekleyeyim: Bu üçünün üçü de maskesiz. Vay! Bu işlerde sivil polislerin görevlendirilmesi yeni ve hadise çıkabilecek mahallelerde görülüyor sadece. Şık mahallelerde de, ama oralarda başka nedenlerle... Polisler görevlerini yapıyorlar, profesyonel, mesleki, hayati çıkarlarını koruyorlar ve haklarını da iktidardan ısrarla istiyorlar. “Evde kal” operasyonunun ilk günlerindeki ihmal sonucu görev başındaki polislere maske verilmediğini, yaşamlarının tehlikeye atıldığını ileri süren iki polis sendikası yetkililer hakkında birer dava açtı. Cumhurbaşkanını ve diğer yöneticileri en çok eleştirenler arasında doktorlar ve sağlık personeli de var. 13 Nisandaki tv nutkundan/konuşmasından sonra Doktorlar Odası yeniden eleştirici demeçler yayınladı : Cumhurbaşkanı’nın 10 Mayıstan sonra “evde kal” operasyonunun göreceli olarak adım adım kaldırılacağını, 11 Mayısta anaokul, ilkokul, ortaokul ve liselerin açılacağını yani 15 milyon çocuğun ve öğretmenlerinin ve idari görevlilerin ve eğitim memurlarının ana, ilk ve orta okullara ve liselere gönderilmek istenmesini “cinayet” diye niteledi. İşçi sendikaları yöneticileri, bir kez daha Cumhurbaşkanı’nın söylevindeki çelişkilere dikkat çektiler : Örneğin “lokanta, cafe ve barlar için kapalılık emri sürerken binlerce çocuğun öğlen yemeğini yiyeceği kantinlerin açılması arasındaki çelişki.” İşçi sendikaları, “yeterli tedbirler alınmazsa 11 Mayısta işbaşı yapılmayacağını” üstüne basa basa belirttiler. Kimi sendikacı ve muhalif çocukların okullara gönderilmesi sayesinde onlarla ugraşmak nedeniyle çalışamayan ana babaların veya ana veya babaların bir an önce yeniden işe dönmelerinin amaçlandığını ileri sürüyorlar. Bir an önce “ülke çalışmaya koyulmalı” diyen yöneticiler suçlanıyor bugünden. Fransa çocuk konusunda son derece hassastır. Her ana baba gibi burada da bir çocuğa bir fiske vurulunca analar ve babalar isyan eder, yer yerinden oynayabilir. Evet bir fiske vurulsa bile. Oysa okulların açılmasıyla neler olabileceğini kimse önceden tahmin edemiyor, tahmin etmeye cesaret bile edemiyor. Bir çocuğa bir şey olursa ne hükümet ne cumhurbüşkanı kalabilir iktidarda. Bir gün bile kalamazlar. Bu kesin ! Çocukarımız, torunlarımız üzerine kumar oynanmasına izin verilmeceğinden eminim. Ölenlerin yakınları, tek başlarına veya kurdukları dernekleri ve avukatlarıyla, sağlık personeli de yöneticiler aleyhine pek çok dava açtılar. Ölenler unutulmayacaklar. İlk günlerin acemiliği ve sorumsuzluğu ve yalanları yöneticilere tek tek ve toplu olarak pahalıya mal olmaya aday. Cumhurbaşkanı, son nutkunda, “evde kal” programının 11 mayısa kadar uzatıldığını yine musamere havası içinde ve göz yaşartıcı derecede komik bir tv nutkuyla açıkladı. Hiç inandırıcı olamıyor. Nutkunu birkaç kişi yazıyor ve kimi kez birbiriyle çelişkili lakırdılar da kapsıyor. Bu siyasi takım, bu ülkenin gördüğü en beceriksiz, en acemi siyasi takım. Siyaseti musamere havası içinde yapıyorlar. Şubat ayından ve hele Mart başından bugüne birbiriyle çelişkili kararları ve hele isteyerek veya istemeyerek attıkları yalanlar ansiklopedilik. Ultraliberal ekonominin çocuklarının bu ülkeyi yönettiği unutulmamalı. Son günlerden bir örnek: Bütçe Bakanı, “Küçük Bakan” nam, artan devlet harcamalarının yükünü azaltmak üzere halkı bağış yapmaya çağırdı. Fiyatlar çaktırılmadan ufak ufak artırılırken, milletin anası ağlarken. Bu yönetimin iktidarı alır almaz yaptığı ilk işin Varlık/Servet Vergisini silmek olduğu, devlet bütçesini yaklaşık kırk milyar örodan yoksun bıraktığı anımsanınca saç baş yolmamak mümkün değil... Daha ekim 2019’da hastanelerden yüzlerce yatağın kaldırıldığını ilan ederek övünüyorladı. İktidara geldiklerinden itibaren onlarca kasabada ve küçük kentteki hastaneyi ve sağlık merkezini kapattıklarını da anımsayabiliriz... Doktorlar en başta bütün sağlık personelinin yıllardan beri bu yanlışları protesto gösterileri düzenlediklerini, hastanelere daha çok personel ve malzeme verilmesini ısrarla istediklerini ve bunların hiçbirinin dikkate alınmadığını da... İktidarın bu derece yanılması, yöneticilerin beceriksizliği, kamuoyunun iktidara güveninin erozyona uğraması, sağcı gazeteleri örneğin Le Figaro’yu (onu bile !) ve sağcı politikacıları bile bu iktidara muhalafete yöneltti. Burada bir kez daha bu konudaki en hakiki ve en iyi örnek olarak Prof. Dr. Philippe Juvin’i anmalı : De Gaule geleneğinin en ilginç sürdürücülerinden, yıllardan beri Paris’in kuzey banliyölerinden La Garenne-Colombes belediye başkanı, doktor ve sevilen siyasetci hem doktor olarak hem siyasetci olarak iktidarı her alanda ciddi biçimde eleştiriyor. Evet bugünkü iktidarı sağ bile eleştiriyor. Çünkü ateş bacayı sarmak üzere. Karamsar bir tablo ama maalesef gerçek, yine de tünelin ucunda ışık ta görünmüyor değil. Fakat önümüzdeki günler ve haftalar zorlu geçmeye aday.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|