|
Yarasa vardı başlangıçtaKategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 19 Nisan 2020 05:39:03 Bütün gün kapkaranlık, rutubetli, başabela magarasında uyur. Bütün cemeatiyle. Onlarcası birarada. Rahat. Gündüz, bütün gündüz, bütün gün uyur, gece uçar. Yarasadır bu. Uçan yaratıklardan insanoğluna en yakını. Dahası o da bizim gibi memelilerden. Hem insanoğluna benzer DNA’larını ölçüt alırsak, hem ona saldırmaz, mademki hayvanlar sınıflandırmasında aynı ailedeniz. Hakiki bir akrabalık. Onlar bize saldırmıyorlar, bizi yemeye kalkmıyorlar ama, söylenenlere ve yazılanlara göre, Asya ve Pasifik Okyanusu kıyılarında yarasa yiyenler var(mış). Vay anasını! İnsanoğlu, rivayetlere bakılırsa düşünen hayvan. Biraz da toplumsal. Bu sonuncu noktadan şüpheliyim yine de. Nasıl oluyor da yarasa yiyor?
Evet yarasa insan ısırmaz, yemez ama gece uçar. Karanlıklarda. Kilometrelerce. Acaip bir memeli: Yarasadır bu. Bilim sahiplerinin tanımlamasıyla: “Virüs garajı”. Her türlü virüsü taşır, kendisine bişey olmaz. “immunite”si/bağışıklığı/hertürlüvirüsebakteriyeşunabunafenahaldebağışıklı /topgeçervirüsgeçmeztüründen Başlangıçta yarasa vardı, evet. Birçok türüyle: Vampiri var (vampir olayı, ve bir roman kahramanı olarak vampir, bizzat yarasadan esinlenmiştir), “uçan tilkisi” ve daha pek çok türü... Vampir türü kan emicidir. İnsanoğlundan değil hayvanlardan, domuz momuzdan. Yarasalar daha çok böçek yer, meyve yer; ekosistemde önemli rol oynar, hele tropikal iklimlere sahip mekanlarda. Bizi burada yakından ilgilendiren Wuhan ve bölgesinde örneğin. Başlangıçta Wuhan çok uzaklardaydı. Çin’in güneydoğusunda, kıtanın içinde. O günlerde, diyelim yüz yıl önce, Wuhan küçük bir kasaba belki bir köydü. İklimi tropikal, birçok akarsu ile beslenen, yağmuru ve rutubeti bereketli, kendisi ve çevresi ormanlarla kaplı. Orman deyip geçme dev ormanlar bunlar. Balta girmez. İnsanoğlu hiç girmez. Yarasalardan, sadece onlardan soruluyordu geceler o zamanlar. Yarasalar gecelerin tek fatihi. Uçar. Uçar. Uçarlar. Gece kelebekleri şikayet eder... Kimse oralı olmaz. Kimse de yoktur zaten oralarda. Mao’nun bu işte bir kusuru yoktur. “Bir devlet, iki sistem”. Olabilir ama bu Kızıl Kitap’a dahil değildir. Wuhan büyür. Yok bu olmadı: Büyütülür demeli: “Ekonomik ve teknolojik kalkınma sahaları” birbirini izler. Her büyük devlet ve/veya her devletlerüstü şirket kendi “ekonomik ve teknolojik kalkınma alanına” sahip olur. Wuhan, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki “dünya atölyelerinden” birine dönüşür. Nüfus artar: Bir milyon, iki milyon. Zaman geçer beş milyon. On milyon. Onüç milyon... Küçük kasaba veya köy, büyürken önce en yakınındaki ağaçlar kesildi. Sonra ormanlara saldırıldı. Sertçe bakıştı ormanlar ve Wuhan. Wuhan işe baltalarla başladı: O günlerdeki emir “işgüçümüz kımıl işgüçü ağırlıklı sanayileşme” diye özetlenebilir. Daha çok işçi az araç-gereçle bu işin altından kalkılmaya çalışıldı. Yok bu yetmedi. İşe makinelerle devam edildi. Daha çok makine. Daha çok beton. Beton kazandı. Yeşil katledildi. Ekosistem darmadağınık edildi. Pek çok ve dev barajların yapımı için feda edilen mekanları, kuş ve hayvan sürülerini ve ormanları sıralayayım mı? Wuhan arık koskocaman bir kentti. Bir megapol, bir megalosadik. Bu işte Mao’nun bir kusuru yoktur: “ABD yakalanmalı bu yarışta ve hatta hemen sonra yenilmeli.” Yenmek anlamında. Yemek anlamında değil. Bilmem anlaşılıyor mu? 13 Milyon nüfus. 13 milyar tavuk. Milyarlarca domuz. Çin mutfağı ünlüdür. Çinli ağzının tadını bilir, tavuğa ve domuz etine fena halde düşkündür. Pirinç üstü ve hele Pekin tarzı acılı sosuyla bir içim su. Pardon bir kaşıklık domuz yahnisi. Tadına doyum olmaz. İki kepçe daha? Yineliyorum: 13 Milyon nüfus. 13 milyar tavuk. Milyarlarca domuz. Evet ama ille bir miktar da pangolin: Eti çok beğeniliyormuş oralarda, iyi haber alan kaynaklara göre. Pangolinlerin kimi, vahşi haliyle özgürce ormanda filan avare avare dolaşırken (manyak mı ne?) yakalanıp canlı canlı hayvan pazarlarında insanoğlu insanlar tarafından başka insanoğlu insanlara satılıyormuş. Kimi kaynaklar “vahşi hayvan pazarı” diye yazıyor, söylüyor hata kötülüyor. Bu pek diplomatik değil. Töreleridir Çinlilerin, kimi veya Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC) oluşturan otuz dört (yanılmıyorsam) devletteki (1) yetmişiki veya daha fazla halktan kimi, etini yiyeceği hayvanı canlı canlı satın alıp, evi önünde, evi yoksa (yüzyıl önesinde herkesin küçük müçük te olsa bir evi, bir de evinin önü vardı, şimdi yok) banyo salonunda bizzat boğazlayıp, kesip etini parça parça saklıyor. Buzdolabında ve bilhassa o malum makinade. İsmi neydi yahu? Konjalatör müydü? “Dondurucu” olsun mu? Evet olsun. Şom ağızlılar bunu, pangolinin vahşi haliyle canlı canlı alınıp kesilmesini eleştiriyorlar: “Veteriner kontrolu olmadan, o etler yenilince hastalıklar, virüsler mirüsler aynen geçiyormuş”. Evet evet kötü niyetliler aynen böyle yazıyorlar. Belli bunlar: Bunları yazanlar apaçık ÇHC düşmanları. Çin’de sayıları milyarları geçen domuzlar (hayvanlardan bahsediyorum şimdi) da kaptıkları hastalıkları insanoğlua geçiriyormuş. Belki intikam almak içindir. Kimse böyle yazmadı ama böyle düşünenler var. Belli oluyor örneğin Fransa’da domuz eti tüketimi azaldı. Bu tesbitimin doğruluğunu ispat ediyor. Etmiyor mu diyorsunuz? Orası Çin burası Fransa mı diyorsunuz? Teessüf ederim. Korona sayesinde bi farkımız kaldı mı? Kalmadı artık Çin’i Maçini’i Fransa’sı Mransası. Cabbar sana soruyorum. Bir yanıt ver lütfen. Domuz eti yeme, kebab ye. Mao’nun bu işte de bir kusuru yokur: “Kebab domuz etini yendi. Domuz eti isterse Pekin soslu, isterse pirinçi üste olun.” Gece olunca yarasalar artık ormanda dolaşmıyor. Orman morman kalmadı zaten. Wuhan modern-leş-ti. Gök delenler, gök tırmalayanlar, aydedeyle köşe kapmaca oynayanlar seksen, yüz katlı devase şeyler yükseldi.13 Milyon nüfus. 13 milyar tavuk. Milyarlarca domuz. Bir miktar da pangolin. Tümü tamamı artık bir kilometrelik bir uçuşta, yakında. El altında. Yarasa. Gecelerdir aynı çiftlige “takılıyor”. Gözüne kestirdiği etli budlu bir domuz var. (2) Saati geldi ve o gece yarasa kararını verdi: Aydedenin sıfırı tüketiği gece harekete geçti. Sevgili domuzunun arkasına doğru süzüldü, samanların üstüne sessizce çöktü. Yarasa bu, domuz haritasını avucunun içi gibi tanıyor. Domuzun arkasında, orasına yakın nokta domuzun en sıcak bölgesidir. Yarasadır bilir. Bize benziyor, dedim ya, yarasa da bizim gibi atalarının sahip olduğu bilgilere doğuştan sahiptir. GPS’e ihtiyacı yok. Hedefini buluyor kolaylıkla. Şimdi anı iyi seçmek şart. Bu artık her yarasanın kendi deneyim zenginliğine ve maharetine kalıyor. Malum yarasa tamam domuzun arkasına süzüldü, yineliyorum, yerini iyi tesbit edelim. Şimdi mesele an meselesi. Domuz gecenin ilerleyen bir saatinde bir parça saman daha alayım deyip başını öne doğru eğer eğmez olanlar oldu: Yarasa domuza öndeki iri dişlerini geçirdi. Domuzun o en sıcak olduğu noktada. Domuz hisetmedi bile, sadece şöyle bir silkelendi. Emici yarasa domuzun kan damarıyla ağzı arasında bir tür kanal yarattı. Domuzun kanını musluktan su emercesine emdi. Emdi. Emdi. Emdi... Korona böyle doğdu. Yarasa vardı başlangıçta. Bakın bu kesin. Yarasadan. Domuza geçti (hipotezim, bu işi bilenlerden aktarıyorum. Wuhan’a kadar gidip malum Enstitü’den veya Labo’an bilgi alamadım.). Veya pangoline (hipotezlerden ikincisi, belki en hakikisi). Sonrası mı? Sonrası insanoğlunun kendi kendine ne tür belalar yaratığının yeni ama bilien bir başka örneğidir. Bu, kendini herşeyin belirleyicisi ve her konunun en iyisini bilmekle övünen, salaklığıyla meşhur insanoğlu insanın belki en son salaklığı değil ama sonunculardan biri olduğu kesin. Dahası bu yeni emper-zalim, evet evet emperzalim belanın nereye varacağını, sonucunu henüz bugün bile bilmiyoruz. Emperzalim virüsle maçımızı kazanacak mıyız? Kazanamayacak mıyız? Belli değil. Pardon domuzdan veya pangolinden insanoğlu insana nasıl mı geçti virüs? Biraz yukarıda anlatıklarımda bulabilirsiniz yanıtını. Ama madem soruyorsuuz işte birkaç ipuçu. Agatha Christie’ye, Georges Simenon’a, Charles Exbrayat’ya ve Çinli polisiye yazarı Qiu Xiaolong’a teşekkürlerimle (Alo, Polis!, e-kitabıma bakılabilir). İşte ipuçları; Domuz veya angolin, Canlı veya cansız hayvan pazarı. Domuz eti ve/veya pangolin eti meraklısı insanoğlu insan. Bir ihtimal olarak ve şimdiye kadar okuduklarımda, izlediklerimde ve dinledikerimde hiç ileri sürülmeyen bir ipuçu daha var: Asya ve Pasifik Okyanusu kıyılarında yarasa yiyen insanoğlu insanlar. Yarasanın umursamadığı virüsle belaın ilk bulaştığı insanın ismi henüz bilinmiyor ama olayın tarihi kesin: KASIM 2019. Bi dakka: Hem Yeşil hem Çevreci Mehmet Ağlayancerit parmak kaldırıyor: “İtirazım var” diyor ve ekliyor: “Ormanları tarümar edenler, karatoprağa beton eken, karbondioksit biçenler, et, et, et, ve et yiyenler, tuvalete bile otomobille gidenler de suçlu” diyor. Dilim tutuluyor. Bilmem siz yerime iki lakırdı edebilir misiniz? Çünkü bu Mehmet de çok oluyor artık: Ne demek yani “modern-leş”meyecek miyiz? Et yem-e-yecek miyiz? “Kalk-ınma”yacak mıyız? Duyun beni! Ne olur! (3) Notlar:
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|