|
Evde YolculukKategori: Korona Günlüğü | 0 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 30 Mart 2020 11:14:12 Evlere kapanmak zorunda olduğumuz kesinleştiğinde ilk aklıma gelen şeylerden biri Xavier De Maistre’nin “Odamda Yolculuk” adlı kitabı oldu. Bu kitabı okumak, onunla ilgili konuşmak için bugünlerden daha iyi bir zaman düşünemiyorum. Xavier De Maistre Fransız asker, ressam ve yazar. 1700’lerin sonlarında bir bahar günü düello yapıyor ve tutuklanıyor.
Mart 2020, Sydney Kırk iki günlük ev hapsi cezası verildiğinde, can sıkıntısını gidermek, içinde bulunduğu duruma güldürü katıp biraz eğlenmek için o yıllarda çok moda olan seyahatnameler türünde bir kitap yazmaya karar veriyor. Ama onun seyahatnamesi bir parodi olacaktır. Kırk iki gün odasından dışarı çıkamayacağını bilse de öfkeli bir hali yok. Neredeyse neşeyle yazmaya koyuluyor. Başına gelenleri kabullenmiş, bu kırk iki günü en iyi biçimde geçirmeye çalışan birinin nükteli dili var onda. Daldan dala atlıyor, önemli bulduğu türlü türlü konuya giriyor çıkıyor, düşüncelerini dile getiriyor. Büyük keşiflerin yer aldığı kitabını herkesin mutlaka okuması gerektiğinden dem vururken, gözlemlerinin insanlık için ne denli önemli olduğuna dair şaka yaparken kendi kendiyle ve her şeyle dalga geçer bir hali var. Xavier’in abisi Joseph De Maistro, ailenin daha çok tanınan üyesi. Sosyal sınıf düşüncesinin doğruluğunu ve krallığı savunan, Fransız Devrimi’ne karşı çıkan Joseph De Maistre’nin herhangi bir kitabını ya da yazısını okumadıysam da çok da sevimli şeyler olacaklarını sanmıyorum. Burada ilginç bulduğum, abisinin politik düşüncesine katıldığını öğrendiğim Xavier’in Odamda Yolculuk’da yazdıklarının pek de bunu destekler gibi olmaması. Bu arada şunu da söylemeli. Xavier’in yazdıklarını yayımlamak gibi bir niyeti yokmuş. Yayımlanması için ısrar eden ağabey Joseph olmuş. Xavier De Maistre ve diğerleri Çok yıllar önce, bir gezinin, bir yolculuğun, sokaktaki bir yürüyüşün aynı zamanda iç yolculuk olabileceğini ilk kez hissettiğim zamanlarda, bu düşünceden hareket eden kitapları bulup okuma çabası içindeyken keşfetmiştim Xavier De Maistre’yi. (Bunu fark eden ilk kişi elbette ben değilim. Düşünce yürüyüşleri Şamanizm zamanlarına dek giden bir uygulama), O sırada ve sonraları birçok başka yazar, birçok başka kitap yoluma çıktı. İşte şu anda aklıma gelenler: İtalo Calvino, Görünmez Kentler. Robert Walser, Gezinti. Charles Dickens, Gece Yürüyüşü. Ayşegül Savaş, Walking on the Ceiling. Demir Özlü kitapları. Tezer Özlü kitapları. Şavkar Altınel kitapları. Sergio Chejfec, My Two Worlds. Virginia Wolf, Street Haunting. Bu düşünce yürüyüşünü parkta, sokakta değil de evde yapmak olası mı? Neden olmasın, işte Xavier De Maistre… “Odamda kırk iki günlük bir yolculuğa kalkıştım ve bunu gerçekleştirdim. İlginç gözlemlerim ve yol boyunca aldığım keyif bu yolculuğu herkese anlatma arzusu duyurdu bende.” diyerek söze başlıyor. Uyanış “Kuzeye doğru yürüdüğümde koltuğun hemen yanında yatağımla karşılaşıyorum. Yatağım odamın en son bölümüne yerleştirilmiş ve yeri harika. Günün ilk ışıklarının perdemde oynaştığını görebiliyorum. Burası çiçeklerle süslü bir beşik. Burası sevginin taht kurduğu yer.” diyor De Maistre. Olan biteni şaşkınlık içinde izlediğimiz günlerdeyiz. Dünyanın sonu kehanetlerine gülüp geçerdik. Din adamları, astrologlar, tarikat ve kült önderleri, sahte peygamberler, sıradan insanlar binlerce yıldır kehanetlerde bulunuyorlar. Tarih boyunca neredeyse her bir yılın kıyamet günü olacağını öngören birileri çıkmış. 2018’de, 2019’da her şeyi durdurup kehanetin gerçekleşmesini bekleyen topluluklar vardı. Listede 2020 de vardı. Astrolog ve medyum Jeanne Dixon, 1962’de dünyanın sonunun geleceği kehanetini ortaya atmış, bu gerçekleşmeyince, nasılsa kendisinin ortalıkta olmayacağını düşünerek mi bilmem bu kez de 2020 yılının iyilik ve kötülük ordularının kıyamet günü öncesindeki savaşının yılı olacağını bildirmiş. Bunlara inanan, bekleyen on binlerce insan var fakat daha akla yakın olmasına karşın bir virüsün dünyayı egemenliği altına alma olasılığına inanan ve bunu bekleyen çok da fazla kişi yoktu sanırım. Komplo teorileri onun için ortalıkta dolaşıyor olmalı. Kurallar ve töreler “Meraklı okuyucularım odamda yolculuğun neden kırk iki gün sürdüğünü öğrenmek isteyeceklerdir ama yanıtını bilmediğim bir şeyi onlara nasıl söyleyebilirim? Siz de aynı yolculuğu yapmaya kalkıştıysanız ve kırk iki günlük süre çok uzun göründüyse, diyebileceğim tek şey bunun sorumlusu ben olmadığımdır. Sorumlu, bana bu cezayı uygun görenlerdir. Ayrıca şunu da eklemeliyim. Düello yaptığınızda yasalar sizi suçlu buluyor, yapmadığınızda ise töreler onurunuzu yerle bir ediyorsa hangisini seçeceksiniz?” İnsanın ne yaparsa yapsın birileri tarafından mutlaka eleştirileceğini, düello örneğinden hareketle ne güzel anlatmış Xavier De Maistro. “Odamdan çıkmak benim elimde değil fakat odamı bu yolculuğu keyifle yapacağım rahat bir hale getirmek benim elimde.” diyor. Bizim içinse Covid-19 günlerinde evden çıkmak elimizde (belki çok yakında o da olmayacak), fakat çıkarsak olabileceklerin sorumlusu da biziz. İnsan tuhaf bir yaratık. Bilim ölümsüzlük için ya da en azından uzun yaşam için çalışıyor. Felsefe, edebiyat bir başka boyutta uğraşarak ölümün gizini çözmeye çalışıyor. En yaşam dolu zamanlarımızda bile, ölümlü olduğumuz düşüncesi derinlerde bir yerde gömülü. Yaşamımız boyunca yaptığımız her şeyi ölümlü oluşumuz belirlerken, ölmekten (ya da bilinmeyenden) böylesine korkarken, hayatta her şeyin başı sağlık derken, bir yandan da kendimizin ölümlü olduğuna inanamıyoruz sanki. Plajları, kafeleri, alışveriş merkezlerini dolduran, konserleri, sinemaları, camileri, kiliseleri zorlukla bırakan, yan yana gelmeden edemeyen kalabalıklar şöyle der gibiler: “Bana bir şey olmaz. Herkes ölebilir ama ben ölmem. Evet evet, başkalarını bilmem ama ben öleceğimi sanmıyorum. Ötekiler de beni çok ilgilendirmiyor aslında.” Resim ve Müzik Xavier De Maistre daldan dala atlıyor dedim ya, resimle müziği karşılaştıran ilginç düşüncesini yazmadan geçemeyeceğim. “Ressam ardında yapıtlar bırakır, müzisyen de öyle. Yapıtlarının ömrü, ressamın ya da müzisyenin ömründen daha uzundur. Buraya dek tamam. İkisi eşit. Fakat müzikte beğeni modayla belirlenir. Atalarımızı derinden etkilemiş kimi müzik parçaları bugünün müzisyenlerine gülünç geliyor. Oysa Raphael’in bir tablosu torunlarımızı da, atalarımızı büyülediği ölçüde büyülemeye devam edecek. Piyanoyu gerçek bir usta gibi çalan çocuklar görmüşüzdür, fakat on iki yaşında muhteşem resimler yapan bir çocuk gördünüz mü hiç? Resim, yetenek, üslup ve duygunun yanı sıra düşünceye de gereksinim duyar, müzikse onsuz olabilir. Fakat şunu eklemeliyim. Bestelemekle icra etmek arasındaki farktan söz ederseniz, evet o zaman ben de duraklayıp bir kez daha düşünürüm. Yine de…” Felsefe “Tek başına yolculuğu başarabilmiş bir ruhun ödülü mutluluktur. Tek başına kalabilme gücünün verdiği haz, yalnızlığın getirebileceği her türlü rahatsızlığı dengeler. İnsanoğlu orduları yönetir, uygar toplumları kurar, bir yandan da doğanın huzur vericiliğini özler, bir çobanın yaşamına imrenir. Hiçbir yerde mutluluğu bulamaz. İşte benimle odanda yapacağın yolculuk sana esenlik yolunu gösterecek.” Özgürlük “Beyler, sormama izin verin. Balolardan, oyunlardan hâlâ eskisi kadar keyif alıyor musunuz? Geçmişte keyifle katıldığım kalabalık toplantılar uzun süredir bana dehşet veriyor.” diyor De Maistre ve ekliyor: “Bazen şöyle bir düş görüyorum: İyi niyetli, nazik insanların bulunduğu bir topluluktayım. Dans etmeyi, şarkı söylemeyi seven, dünyadaki kötülüklere üzülen, sıcak, candan insanlar. Birden içeri beyaz bir ayı ya da bir kaplan ya da bir filozof giriyor, orkestraya doğru yürüyor. “Sizi acınası yaratıklar, sizi sefiller.” diyor. “Söyleyeceklerime kulak verin. Zorbaların, zalimlerin, diktatörlerin kölesisiniz hepiniz. Sıkışıp kalmışsınız. Uyanın. Bu uyuşukluğunuzdan sıyrılın. Çıkın. Gerçekte özgür olduğunuzu, her şeyin sizin elinizde olduğunu bilin. Kralınızı tahtından, Tanrınızı mabedinden indirin.”” *** Ev hapsi cezası bittiğinde Xavier De Maistre zamanın böylesine çabuk geçmesinden dolayı hayal kırıklığına uğramış. Odasının, dünyanın tüm servetinin saklı olduğu büyülü bir ülke olduğunu, orada bulduğu zenginliği ve dinginliği dışardaki dünyada bulma olanağının olmadığını söylüyor. Corona virüssüz günler geldiğinde biz neler düşüneceğiz? Umarım evde yaptığımız yolculuk bir şeyler öğretecek, yeryüzüne, evrene farklı bir gözle bakmamızı sağlayacak.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|