
“Şimdi kış \ Ölümün vaktidir derler \ Ve tecrübelerimden bilirim \ Kışın ölene söverler \ Kusura bakma ölüm \ Ben arkamdan sövdürmem \ Bu randevuya asla gelmem.” Erol Zavar “ölümü ektim randevu yerinde“ şiirinde aynen böyle diyor. Erol gençtir ve hayatla randevusu vardır, ölümle değil. O’na aynen katılıyorum. (1) Koronalı günlerimizde zalim virüsle mücadelede önemli bir nokta da ölümü kadermiş gibi kabullenmemek ve ona boyun eğmemek olmalı.
Erol Zavar’ın mahkumluk şartları altında mesana kanserine ve bir dizi başka hastalığa karşı verdiği mücadele bu konuda ışık tutucudur. Korona ile kavgamızda moralimizi yüksek tutmak, geleceğimize umutla bakmak da belirleyicidir çünkü.

Bulaşıcı hastalığın ilk günlerinden beri medya ölümlere, ölü sayısına öncelik veriyor. Daha dramatik, daha olağanüstü, daha vurucu olduğu, daha çok ilgi çektiği için. Sadece bu nokta üzerinde, ısrarla, uzun uzun duran medyalar suçsuz değil. Kimi kez abartıyorlar ve ne yaptıklarını çok iyi bildikleri için bir ölçüde suçlular. Medya takımı ne derse desin unutulmaması gereken bir nokta var : BU BELAYA YAKALANANLARIN YÜZDE DOKSAN BEŞİ VEYA YÜZDE DOKSAN SEKİZİ İYİLEŞİYOR. Fransa’dan örnek vereyim : Ölü sayısı maalesef yüksek. Ama hastalığı yenenlerin, hasta, ağır hasta ve hatta ölümcül girdikleri hastane odalarından yürüyerek çıkanların sayısı ölü sayısının iki katından biraz fazla.
Ölüm kader değil.
Korona belasının üstesinden gelinebiliyor. Henüz tedavi konusunda kesin bitirici ilaç veya ilaçlar bulunamamış olsa da.
İşte somut ve bilinen yeni bir örnek : Fransa Kültür Bakanı Franck Riester birkaç gün önce hasta olarak girdi hastaneden iyileşmiş olarak çıktı ve dün, 27 Mart 2020 Cuma günü, saat 13 haberlerinde France 2’de sorulara yanıt vererek yaşadığını anlattı. Tam tamamına sapasağlam ve görevinin başında. Birçok başka örnek daha var...
“kusura bakma ölüm/gelmeyeceğim /(...) bunca mazeretim varken/yaşama dair,/ ölümü aklımdan bile geçirmem/ seviyorum seni hayat/ tüm kötü sürprizlerini de...”
Koronanın korkutan yönü tedavisi için ne yapılacağının, tedavisi için hangi ilaçın veya ne tür ilaçların kullanılacağının henüz bilinememesi. Aşısının henüz bulunamaması. Ama herkes, bütün büyük laboratuvarlar, ünlü ünsüz doktorlar çalışıyor. Birçok devlet te giderinden şusundan busundan çekinmeden koşturuyor : Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), ABD, Almanya Federal Cumhuriyeti, Fransa Cumhuriyeti en başta. Dün ÇHC ve ABD başkanları “birlikte çalışmak” kararı aldılar. Umut verici bir karar. Tedavi için gerekli ilaç veya ilaçlar bulunana kadar sabır şart. Aşısı da mutlaka daha sonra bulunacak. Sabır.
Korkutan bir nokta da şudur : Gençlerimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın BELAYI CİDDİYE ALMAMALARI, “BEN GENCİM BANA BİŞEY OLMAZ” DEMELERİ. Virüs yaş kontrolu yapmadan saldırıyor. O nedenle genclerimiz, çocuklarımz da tehlikede. 25 Mart 2020’de Fransa’da 16 yaşında bir genç kız bu beladan vefat etti. Daha vahimi bu çocuğa, birkaç gün önce başvurması üzerine yapılan denetimde/araştırmada “hasta değil” teşhisi konulmuş olması. ÇHC’de de ölenlerden biri 14 yaşında bir çocuktu. Bilmem anlatabiliyor muyum ?
Evet bu işin şakası kalmadı. Kendimiz kurallara uyarak sadece kendimizi değil, ailemizi, en yakınlarımızı ve sokağa çıktığımızda karşılaşabileceklerimizi de koruyoruz. “Serseri mayın” gibi dolaşmak yerine sorumlu yurttaş gibi dolaşmak en iyisi. Hepsi bu kadar.
Umarım işe yarar yazdıklarım. Ha gayret. Hep birlikte
Not (1) Hemen aşağıda kısaca değineceğim yaşamı ve bilhassa mahkum ve mesane kanserinden hasta olmasına rağmen sağlığına kavuşmak umuduyla verdiği mücadele ile hepimize örnek Erol Zavar’ın şiirinin tümünü aynen sunuyorum :
“ölümü ektim randevu yerinde
-ölümü ektim randevu yerinde
beklemekten ağaç olsun-
zembereği boşalmış sözcüklerin
akreple yelkovan öpüşüyor onikide
bütün ziller vaktinde vuruyor,
tembellik edip gitmeyeceğim
kusura bakma ölüm
bugün de gecikeceğim
sessizlik çökmüş kentin sokaklarına
martılar uykuya dalmış
kar bütün izlerini örtmeye hazır
randevularımıza sadığımdır sektirmem saatini
ama bu sefer tembelliğim tuttu,
ölüm daha çok beklersin beni...
şimdi kış
ölümün vaktidir derler
ve tecrübelerimden bilirim
kışın ölene söverler.
kusura bakma ölüm
ben ardımdan sövdürmem.
bu randevuya asla gelmem.
bu şiirin içinden tren de geçebilir
uçak da
vapur da
bütün teknolojik ölüm aletleri de
ama hiç birine binmeyeceğim
kusura bakma ölüm
gelmeyeceğim
***
gelecek öyle uçsuz bucaksız duruyor ki
ve ben ne olacağını merak ederken
hani filmin en güzel sahnesinde
sinemadan çıkar gibi
hayattan çıkıp gidemem
kusura bakma ölüm
adın çok soğuk gelemem
bunca mazeretim varken
yaşama dair,
ölümü aklımdan bile geçirmem
seviyorum seni hayat
tüm kötü sürprizlerini de.”
Erol Zavar bizi içimizden sarsalayan, umut dolu bir geleceğe gülümseyen, hayata göz kırpan bu satırları 17 Şubat 2004’te, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Mahkum Koğuşu’nda yazdı. Neredeyse yirmi yıldır kanser tedavisini özgür bir ortamda yaptırabilmesi için serbest bırakılması umuduyla dilekçeler yazıldı, gösteriler yapıldı, kampanyalar düzenlendi ama Erol Zavar serbest bırakılmadı. Aradan geçen zaman içinde başka tür hastalıklar da yakasına yapıştı. Erol inatla ve kararlı bir biçimde mücadele etti, hastalıkların hepsini veya hepsine yakınını yendi. Erol’un yaşam mücadelesi koronalı günlerimizde hepimize örnek olacak nitelikte. “Ölümü aklımdan bile geçirmem” diyen ve şiirinin başından sonuna ölümle alay eden, çünkü hayata aşık şairin özgürlüğüne, eşine ve çocuklarına kavuşması umuduyla. Aktardığım şiirle aynı başlığı taşıyan şiir kitabı Cadde Yayınları tarafından 2006’da okuyucuya sunuldu. Tavsiye ederim. Zavar şiir yazmayı sürdürüyor : Yeni şiirlerini değişik sitelerde okumak mümkün.