A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Korona’nın sopası

Kategori Kategori: Korona Günlüğü | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Mustafa Alagöz | 26 Mart 2020 14:45:13

Doğa kuvveti kuvvet olarak durağan bir enerji deposu değildir. Onun kuvvetini enerji akışları olarak gözlemler ve deneyimleriz. Enerji akışları kaotik değil kendince ritmik ve yasalıdır. Mekanik düzeyde etki-tepki bağlamında formlar, doğal oluşumlar gerçekleşir. Sonunda organik aşamaya geçerek çeşitli yaşam formları ortaya çıkar ve çıkmaya devam eder.

Etki-tepki aslında bir peş peşe sıralanma değil eşzamanlıdır. Her etkiyi, varlığına gerçeklik kazandıran, neredeyse kendinden kendini doğuruyor olarak beliren tepkiden anlarız. Tepki aynı zamanda etkidir de. Bu durum doğal kuvvetlerin enerji akışında bir ritim oluşturur, başka bir ifadeyle oluş-bozuluş, karmaşa-düzen, celal-cemal diyalektiğinin hükmüyle süreç akıp gider.



Bu karşıtlığın doğurduğu sonsuz akış kendi içinde zorunlu bağlantılar, belirli bir uyum, orantılı ilişkiler olarak yasalılığı yaratır.

Yasalılık doğanın kuvvetleri ve enerji akışları dönüşümlerinin seyri süresince görünmez bir kudret olarak hükmünü şaşmazcasına sürdürür. Bu durum onların bilinebilmesine, onları aklımızda ‘yasa’ olarak kavramamıza yol açar.

“Doğa zorluk çıkarabilir, ancak kalleşlik yapmaz” (Einstein). Doğa sırlarını hemencecik açık etmez: onun derinlerine dalmak, içsel işleyişine nüfuz etmek zorlu ve sabırlı çabalar gerektirir. Bu anlamıyla doğa kıskançtır. Sırlarını ele verme konusunda gereken emeği talep etmesi ölçüsünde de zorludur. Kutsal metinlerin mitolojik içerikli “Tanrı kıskançtır, öfkelidir, intikam alıcıdır...” gibi söylemleri  varoluşun mutlak gücünü, işleyişindeki zorunlu ilişki, bağlantı ve işleyişin kudretini işaret eder.

Kalleşlik yapmaz, çünkü kendindeki yasalılık ne ise hep ona uygun olarak hareket eder. Bu yasalılığa uyup  uymama konusunda biz insanların hoyratlığına, kibrine, hırsına tolerans göstermez, fakat onun yasalarına uydukça tam bir hizmetkâr gibi davranır.

“Hakimiyetimiz  mahkumiyetimizdendir”, İki kelimeden oluşan bu özlü söz Doğa-İnsan ilişkisinin içeriğini, ereğini ve kaynağını ifade ediyor. Mahkumiyetten kasıt varoluşun zorunluluklarına uymak,   genel anlamda bilimsel ilke ve ölçülerle ilişki kurmaktır.

Hakimiyet ise doğaya ve genel olarak yaşamı bizzat onun kendi güçleri ve olanakları ile inşa etmek, ona boyun eğerek hizmete koşmaktır. Zorunlu olana uyum sağlamak ve bu yolla onun  çıkaracağı zorlukları kolaya çevirmek mümkün. Bu gerçeğin kavranması insan(lık)ın)  yaşamını umutla, güvenle, huzur, uyum ve barış içinde sürdürmenin güvenli zeminini oluşturur.

Zorunluluğa bağlı olarak devinen doğal alanda keyfi davranma ölçüsüzlüğünü, özgür irade sahibi biz insanlar sergiliyoruz. İrademizin özgür olması keyfi olması anlamına gelmez. Zorunluluk-özgürlük diyalektiği tinsel alanın dinamizmini oluşturur. Bu kutupsallığın özgürlük yanında sorumluluk var. Sorumluluk ise sadece bilinçli varlık olan insana özgü bir yetidir. Bilinçli bir özne olmak, sorumluluk taşıdığını fark eden ve bunu taşıma iradesi gösterendir. İnsanı özgür kılan bu sorumluluk bilincidir; o halde özgürlük sorumlulukla sınırlanan keyfilik diyebiliriz.

İrade özgürdür ancak keyfi değildir, çünkü irade öncelikle istemek, seçmek ve bunu edimsel kılmanın yolculuğudur:  Anlamak, planlamak, seçmek ve gerçekleştirmek “özgür” olarak belirlediğimiz iradenin bileşenleridir.

İradenin temel özelliği seçim yapma “keyfiliğidir”, “keyfilik” kavramını kullanmak gerekir, çükü seçim yapmak eğer özgür değilse, yani doğal olarak belirlenmiş ise burada ancak doğadan söz edebiliriz, insandan değil. Özgürlük zorunlu olana uymama iradesinin de kullanılabilir olması demektir. Bu durum yanlış, akıl dışı, haksız ve kötü olanı da, genel olarak olumsuz olanı da seçebilme olanağına sahip olmak anlamına gelir.

Her seçim öznel bir tutumdur, yani içgüdülerin, alışkanlıkların, kültürel kodların, kişisel hırsların, bencilliklerin ve akıl dışı saçmalıkların da belirleyebileceği kişisel bir karardır.

Evet! “Özgür irade” yetisi deyim yerindeyse “cehennemin de, cennetin de” kapısına   götürecek yolu seçebilen bir güçtür. Seçim özgürce yapılır, ama seçimlerimiz kaderimiz olur. Seçme hakkı özgürlüğün, onun kader olması ise zorunluluğun  birlikte var olmasının, birbirini var edişlerinin, bütünlüklerinin bileşenleri olur. Seçim yapıyor olmamız yürüdüğümüz yolun önümüze çıkaracağı koşullara katlanmak zorunda oluşumuzu daha başta kabul etmemiz anlamına gelir.

Doğanın içinde ama bizi doğaya aşkın kılan bir şansa sahibiz;  şansa sahip olmak şansı değiştirmenin, onu kabul veya ret etme imkânımızın olduğu anlamına gelir.  Kısaca insandır ki sadece “kaderden kadere geçebilir”.  

Krizler, yıkımlar, travmalar her ne kadar acıtıcı, mutsuzluk verici olsa da deneyim kazanma anlamında fırsatlardır da.

Bir özdeyiş vardır; “Bir musibet bin nasihatten iyidir”. Toplumların ve insanların başı derde girdikçe derman arayışı da hızlanır, daha doğrusu dert  kendi devasını aratıyor. Dertlere derman bulunması deneyim kazanmaktır ve deneyim kazanma alanında sadece kazanç vardır. Deneyimin kendisi başlı başına bir kazançtır.

Kazanılan deneyimden ilkesel düşünceler, pratik kurallar, araçlar üretilip kurumlar oluşturularak tedbirler alınır. Ancak bu durum yeni problemlerin çıkmayacağını güvence altına alamaz. Çünkü doğanın sonsuz gücüne, varoluşun kesintisiz akışına karşı koymaya güç yetirilemez, ama bu akışa uyum sağlanabilir. Bilim, deneyim, ortak akıl yoluyla doğanın güçleriyle barışık yaşamak mümkün.

Ancak umarsız davranmakla, insanın saçma olanı, olumsuz olanı da seçebilmesi doyumsuz hırslarının, kibirli tutumlarının, bencillik ve keyfilikte sınır tanımayan şehvetin yıkıcı sonuçları dönüp insana haddini  bildiriyor.

Haddini bilmek kendini bilmektir, kendini bilmek ise var olan her şeyin de hak olduğunu, bilip anlamaktır.

Şimdi tüm dünyayı titreten, herkesi evine hapseden mini minnacık, canlı mı-cansız mı olduğuna bile kesin karar verilemeyen bir virüs karşısında hizaya girdik. Onun karşısında tüm bilimsel birikim, teknolojik güç, dünyayı yüzlerce kez yok edecek nükleer silahlar çaresiz kalıyor.

Hiç şüphe yok insanlık bunu da aşacaktır. Onun da sırları çözülecek ve üstesinden gelinecektir. Burası bilimin alanına ait, ama virüsün  saldırısının bize gösterdiği nedir?

Öncelikle günümüz modern yaşamın geldiği aşamada biç bir sorun bölgesel sınırlarda kalmıyor. Dünyanın herhangi bir yerindeki sağlık, ekonomik, politik... vd. sorunlara yabancı kalamıyoruz. Salgın hastalık, ekonomik bunalım, göç sorunu, yoksulluk, adaletsizlik tüm dünyayı sarıp evrensel boyut kazanıyor.

Nüfus artışı, doğal yaşam ortamlarının hoyratça tahrip edilmesi, hayvan türlerinin soylarının tükenme tehlikesi, küresel ısınma, iklim değişiklikleri gibi sorunlardan etkilenmeyen bir bölge kaldı mı? Hayır.

Bunlar kimsenin bilmediği gerçekler değil, elbette. Öte yandan söz konusu sorunların kaynağı ve çözüm yolları da bilinmiyor değil. Aynı sorundan rahatsız olmakla, bunun elbirliği ile çözülebileceği söylenegelmesine rağmen yeterli adımlar atılamıyor. İşte bir virüs musibeti havada uçuşan boş lafları yerle bir etti ve insana haddini bildirdi.

Haksızlık, zulüm, adaletsizlik bu evrensel sorunlar altında dünyanın geri kalmış bölgelerinde daha ağır biçimde yaşanıyor. Terör, kitlesel göç, açlık, suç oranı artışı gün geçtikçe artıyor.

Dünyanın bir bölgesinde “obozite” toplumsal sorun olurken başka bölgelerinde çöp artıklarından beslenen  milyonlar var.

Her sorun çözüm koşullarını beraberinde getirir. Sorun kendiliğinden ortaya çıkıyor ama çözüm keşfe ve iradeye bağlı eylemlerle; bilimsel yollardan giderek, kazanılmış deneyimlerden yararlanarak ve ortak aklın gücünü harekete geçirerek…

Korona bilinen-haberdar olunan, ancak önemsenmeyen pek çok evrensel değeri bize hatırlattı. Bilimin gücünü, doğaya saygının önemini, ortak akılla davranmanın önemin ortaya koydu. Bir yandan da dayanışmanın, insan sıcaklığının, başkasının derdiyle dertlenmenin, güven verici, sevgi ve paylaşım hallerinin uyanmasına hizmet etti. Öte yandan otoriterliğin, güç hevesinin, ayrıcalıklı şımarıklığın, kibirli kofluğun ne denli boş ve anlamsız olduğunu da gözler önüne serdi.

Korona ilginçtir bitkiye, hayvana değil de sadece insana zarar veriyor. Sanki şöyle der gibi; “kainatın sahibi değilsin, yerini bil. Sen haksın, ama varolan her şey de hak”. Hakları çiğneme, sınırını aşma, sınırı aşanlar bedelini öder ve sevilmezler.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







DEPREM : Hangi ülke, ne yardım gönderiyor?
YAS...
YAKIŞMIYOR
İşte Millet İttifakı'nın 9 ana başlıklı Ortak Mutabakat Metni'nin önemli maddeleri
Turkey’s Looming Dictatorship | Türkiye diktatörlüğün eşiğinde

ABD'nin demokrasiler ittifakında Türkiye yine yok
YALAN
Twitter'da bot hesaplar arttı: Seçim manipüle mi ediliyor?
Yeni Zelanda, ayrılık acısı yaşayan gençlere destek programı başlattı
'Genç, öfkeli ve işgal karşıtı' yeni Filistinli milis gücü : Aslanlar Yuvası

Türkiye Irak’a yaklaşık 1,5 milyar dolar tazminat ödeyecek
Türkiye’de halk borç batağında! Bankaların alacaklarında dev artış
AKP ekonomideki enkazı kaldırabilir mi?
Depremlerin Türkiye'ye maliyeti 100 milyar doları geçecek
Türkiye'nin en büyük zincir marketlerinin sermaye yapısı nasıl?

Rüya...
Kocaman bir aile gibi
Yeni Zelenda: 2009 sonrasında doğanlara sigara yasağı
Avrupa’nın ardından ABD’de maymun çiçeği virüsü alarmı
Ötenazi makinesi “Sarco” İsviçre’de yasal oldu

Değerli Dost Aydınlık Yürek - HASAN MEYZİNOĞLU
“ŞAİR LÂFI”
"Goblin Modu", “Metaverse”, “I Stand With”
YENİDEN E-KİTAPLARIMIZLA
Peter Gerasimon’un Avustralya Güzelliklerini Gösteren 21 Tablosu

“BİZİM HERAKLİTOS” DEĞERLENDİRMEMİZ (1)
Günümüz reel düşüncesi gerçekliğin dizgesi içinde mi dışında mı işliyor.
Çocuklar
HAYRETTE OLABİLMEK
O kadar da şey etmeyin yani

'Ekosistemi yeniden dengele': Dingoları ve şeytanları geri döndürme planı
Doğayı korumak için 'tarihi' anlaşma
Avustralya tehlike altındaki türleri korumak için kolları sıvadı
Akdeniz’e Türkiye’den günde 144 ton plastik atılıyor
Avustralya’nın doğası hiç olmadığı kadar tehlike altında

Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar
Sanal Gerçeklik, Artırılmış Gerçeklik , Metaverse, Sanal Uzay Nedir?
Apple'dan iPhone Uygulamalarına Dev Zam: 1 Dolarlık Uygulama 17 TL Oldu
Yapay Et Şirketi Üretime Hazırlanıyor

Leonardo da Vinci'nin annesi Çerkes bir köle
UÇAN KÜÇÜK ŞIRINGALAR
Kanser hücrelerini öldüren virüs hastalar üzerinde olumlu sonuç verdi
Çin'de havadaki Covid-19'u tespit eden maske geliştirildi
Orta Çağ'da Bir Mühendislik Dehası Cezeri

Türkiye’de çocuklar ekmek veya makarna ile besleniyorlar...
Türkiye yine
Birçok ülkede IQ oranları giderek düşüyor
Millet İttifakı’nın adayı açıklandıktan sonra ilk anket sonuçları geldi
Dünyada tutuklu gazeteci sayısında rekor

ABİDİN DİNO İLE HAYALİ SÖYLEŞİ
56 YIL ÖNCE YAZILDI
FAHRİ PETEK SERGİLERİ VESİLESİYLE : “Fotoğrafcılık Bende Çok Eski Bir Tutkudur”
Yepyeni
AFTER MATCH (MAÇTAN SONRA)

KAYITLI ANLAR
KIZILAY
Biri Hesabı Ödeyecek
ARAP...
ZELZELE

Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi
Dünyanın İlk Destan Kahramanı: Gılgamış
Antik Çağlarda Kendi Memleketlerine Karşı Savaşan Paralı Askerler
Sümer Atasözleri ve Özdeyişler
Museviliği benimsemiş tek Türk devleti : Hazarlar


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git