Gümüşsoy Ailesi’nin başına neler gelecek acaba? Anne Seval, baba Engin, kızları Burcu ve Elfin’in başlarına bir şeyler geleceğini biliyoruz, çünkü roman şöyle başlıyor: “Gündüz her şey normaldi. Gümüşsoy Ailesi’nin sıradan bir günüydü. Akşam başlarına geleceklere dair hiçbir ipucu yoktu ortada.”
Kimi çocuk/gençlik romanlarının her yaşta okunabileceğini düşünür müsünüz? Bence “büyüyünce” kendimizi içinde bulduğumuz o çılgın koşturmadan bunaldığımızda, eskiden okuyup çok sevdiğimiz ya da yepyeni bir çocuk/ gençlik romanı çok iyi gelebilir insana. Günlük yaşamın ufak tefek sorunlarını bir kenara itip, tasasız çocukluk günlerine döneriz bir anda. Fakat lisedeki sevgili edebiyat öğretmenimin her zaman dediği gibi “ömrümden uzun kitaplarım var” ve yetişkinler için yazılmış kitaplara yetişmeye çalışırken, çocuk/ gençlik romanlarını araya katmak pek kolay değil. İşte son günlerde bir değişiklik yaptım ve Neslihan Acu’nun Neydik N’olduk Ailesi adlı romanını okudum. Sayfaları keyifle çevirirken, Gümüşsoy Ailesiyle ve romandaki diğer kişilerle, Rana’yla, Sezen’le oldukça samimi olduğumu hemen söylemeliyim.
Gümüşsoy Ailesi Türkiye’de ve dünyanın her yerinde on binlerce benzeri bulunan, tüketim toplumunun biçimlendirdiği, varlıklı bir yaşam süren, yoksulları küçümseyen, burnu havada bir aile. İçinde hiçbir şeyin eksik olmadığı bir ev, arabalar, özel okullar, partiler, geziler… Bir zamanlar severek evlenmiş olan Seval ve Engin birbirlerine yabancılaşmış. Seval günlerini alışveriş merkezlerinde geçiriyor, sürekli yeni giysiler, takılar satın alarak mutlu olmaya çalışıyor, gösteriş meraklısı arkadaşlarıyla buluşuyor, gezip tozuyor. Hiçbir şey düşünmüyor, hiçbir şey üretmiyor. Çocuklarıyla ilişkisi yüzeysel. Engin’se karısının böyle mutlu olduğunu sanarak bu yaşam biçimi için gereken parayı yetiştirmeye çalışıyor. Kendini kaybetmiş, kim olduğunu, gerçekte ne istediğini unutmuş, karısıyla, çocuklarıyla birlikte olmak yerine hayatını işyerinde geçirmeyi tercih eder olmuş.
Büyük kızları Burcu, aynı annesi gibi. Günleri alışverişle ve hava atma düşkünü arkadaşlarıyla kafelerde buluşup oturmakla geçiyor. Dünyada olup bitenlerden habersiz, çevresine duyarsız bir genç kız olup çıkmış. Bir tek küçük kızları Elfin farklı. Alışverişten hoşlanmıyor, fotoğraf çekmeyi, çizgi film seyretmeyi, YouTube videoları eşliğinde yoga yapmayı seviyor. Romanın bir noktasında, Burcu’nun gösteriş meraklısı arkadaşlarını kaybetmekten korkarak onlara yalan söylediğini fark edince Elfin ablasına acır gibi oluyor. İyi ki yalan söylemek zorunda olduğum arkadaşlarım yok, diyor kendi kendine. (Belki de acıması, yalan söylemek zorunda kalacağı arkadaşları olmadığından değil, Burcu’nun kendine güvensizliğini duyumsadığından – zaten yalan söylemek zorunda hissetmek güvensizlik belirtisi değil mi?)
Bu aileden nasıl olup da Elfin gibi bir çocuk çıkmış diye düşünüyor insan ama belli ki henüz büyümediği için. Dünyaya hâlâ bir çocuğun masum gözleriyle bakıyor Elfin. Bilmem büyüdüğünde aynı kalabilir mi? Kişiliği onun her yaşta duyarlı bir insan olmasını sağlayabilir mi? Aile, toplum, içinde yaşanılan koşullar insanı öylesine biçimlendiriyor ki, çoğunlukla mümkün olamıyor bu.
Bir gün Engin, yaşamlarını allak bullak edecek, her şeyi değiştirecek bir haberle geliyor eve. Onları zaman içinde bambaşka kişiler haline getirecek, ya da belki bambaşka dememeliyiz, onları aslında gerçekte oldukları kişi haline getirecek bir haber. Kent yaşamını, rahat ve gösterişli evlerini, bahar partilerini arkalarında bırakmak, çok sevdikleri alışveriş merkezlerinden, kafelerden, yeni giysilerden uzaklaşmak zorundalar.
Neydik N’olduk Ailesi, daha önce Meltem K.yı Kim Öldürdü, Kadından Don Kişot Olmaz, Kuzgunun Şarkısı gibi birçok romanı yayımlanmış olan Neslihan Acu’nun Z Yalnızlığı’ndan sonra, ikinci çocuk/ gençlik romanı. Neslihan Acu’yla, ilk çalışma yıllarıma uzanan, eski bir dostluğumuz var ve kısa süre önceki Türkiye seyahatim sırasında İstanbul’da buluştuğumuzda Neydik N’olduk Ailesi yeni yayımlanmıştı. Böylece, romanın ilk okuyucularından biri olduğumu sevinerek söyleyebilirim.
Çocuk/ gençlik edebiyatıyla ilgim çoktandır kesilmiş olsa da, Sydney’deki kitapçıların broşürlerini karıştırırken en azından Avustralya’da ne tür kitaplar yayımlandığını izliyorum ve vampirlerle, hayaletlerle, insanüstü güce sahip kahramanlarla dolu romanlardan sıkıldım doğrusunu isterseniz. Romanın kahramanı olan çocuk bazen bir hayaletle bazen bir vampirle arkadaş olmak istiyor, bazen de vampire âşık oluyor. Ya da insan üstü bir güce sahip olup bu gücünü kullanarak okulundaki gizli oyunları ortaya çıkarıyor, kimi zaman da ailesini veya arkadaşını ellerine düştüğü kötü yaratıklardan kurtarıyor.
Çocuk edebiyatını (yetişkin edebiyatında da bolca var) saran bu “fantezi” roman akımı niye? Okuyucunun gerçeklerden kaçmak istemesi mi, yoksa yazarların kolaya kaçışı mı?
Bütün bu gerçek üstü romanlar arasında, toplumun günümüzdeki halinden söz eden, çocukların tüketim, varlık, yokluk, doğa ve çevre duyarlılığı, dostluk üzerine biraz düşünmelerini sağlayabilecek, ailenin, gerçek arkadaşlığın önemini anlatan, umut dolu, iyimserlik duygusu dolu bir roman Neydik N’olduk Ailesi.
Çevrenizdeki çocuklar için harika bir yeni yıl armağanı olur bence.