|
|
Demokratik Yoldan Şeriat.Kategori: Dünya | 2 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 05 Nisan 2008 23:23:41 Geçen yazıda İran ve Malezya'dan söz etmiş, bu yazıda da Cezayir'e göz atacağımızı söylemiştim. Cezayir, yüzölçümü Türkiye'nin yaklaşık 3 katı ve nüfusu 35 milyon dolaylarında olan bir Kuzey Afrika ülkesi. 2001 yılında Malezya'nın kişi başına millî geliri 3,330 dolar, Türkiye'ninki 2,530, İran'ınki 1,680 dolar iken Cezayir'inki 1770 dolardı.
Petrol zengini iki ülke olan İran ve Cezayir yoksul ülkeler kategorisinde yer alıyordu. Bunun nedenlerine girmek istemiyorum. Cezayir’i incelemenin nedeni başka. Demokratik yöntemlerle başa geçerek şeriat rejimi kurmak isteyen bir parti var Cezayir’de ve 1992’den bu yana halk birbirini öldürüyor. Kuzey Afrika’nın yerli halkı Berberîlerin orada binlerce yıllık bir geçmişi olduğu biliniyor. Güçlü Roma imparatorluğuyla boy ölçüşen Kartaca İ.Ö. 2. yüzyılda Romalılar tarafından yerle bir edilmiş. Roma ve ardından gelen Bizans hakimiyetinden sonra 7. yüzyılda Müslüman Arapların fethettiği Cezayir kısa sürede Müslüman bir ülke olmuş. 16. yüzyılda Cezayir İspanya’nın kontrolüne geçmiş. Osmanlı’dan destek isteyen Cezayir, kısa bir süre sonra Barbaros’un gayretleriyle Osmanlı imparatorluğunun bir parçası haline gelmiş ve yaklaşık 300 yıl Osmanlı tarafından “özerk vilâyet” olarak yönetilmiş. 1830’da Fransızların Osmanlı’yı yenmesi ile bir Fransız sömürgesi haline gelen Cezayir’de 1954’te başlayan Ulusal Özgürlük Hareketi 8 yıl süren bir savaştan sonra Fransa’dan kurtulmuş, Cezayir bağımsızlığını kazanmış. İlk devlet başkanı Ahmet Bin Bella üç yıl sonra bir darbeyle devrilmiş, yerine geçen Bumediyen ülkede ekonomik gelişmeye ağırlık vermiş ve 1976 anayasasında Cezayir’i sosyalist bir devlet olarak ilân etmiş. 1989’da ilk kez çok partili seçimler yapılmış. 1991 seçimlerinde Ulusal Özgürlük Hareketi Partisi (FLN) ağır bir yenilgiye uğramış, İslâmî Kurtuluş Cephesi (FIS) seçimlerden zaferle çıkmış. FIS’in geçmişine bakalım. Bin Bella, Bumediyen ve ardından Bincedid hepsi devletin Müslüman karakterini vurgulamışlar, ancak “ulema”yı politikadan uzak tutmuşlar. Devletin Diyanet İşleri Bakanlığı, devletin kontrolünde, devletçe kabul edilir bir Müslümanlığın idaresini ele almış. 1964’te kurulan El Kıyam örgütü başta olmak üzere devletin laik ve sosyalist politikalarına tepki başlamış. Özellikle kadınlara yaptıkları saldırılardan sonra örgüt 1970’te yasaklanmış. Ardından ortaya çıkan Buyali devlet kurumlarına saldırılar düzenlemiş. Rejime karşı çıkan iki hoca Şeyh Abdüllâtif Sultanî ve Şeyh Ahmed Sahnun önderliğindeki İslâmcılar ile devlet güçleri arasında 1981-82’de çatışmalar çıkmış. Sultanî’nin 82 yaşında ev hapsindeyken ölmesi üzerine liderliğe soyunan Sahnun (Rabıta adıyla da bilinen) İslâmî Dava Birliğini kurup değişik İslâmcı grupları birleştirmeye girişmiş. Sahnun politikadan uzak kalmaya çabalamışsa da 1988’de çıkan büyük çaplı isyanların ardından Rabıta’cı Madani, Şeyh Mahmud Nahnah ve Şeyh Abdullah Caballah ve daha sonra da Ali Belhac dolaysız olarak politikaya atılıp şeriat getirme çabasına girişmişler. Bu isyanların ardından Cumhurbaşkanı Bincedid 1989’da yeni bir anayasa çıkararak çok partili seçimlere geçileceğini duyurmuş. Etnik ve dinsel temelli partilerin yasaklanmasına karşın FIS yasal bir parti olarak kurulmuş. FIS içinde eski bir eğitim profesörü olan, çok partili rejimi ve kadın-erkek eşitliğini savunan Madani ılımlı bir yaklaşım sergilerken Belhac İslâmî rejim hedefinin laik batılı rejimle çatışmaya girmesinin kaçınılmaz olduğunu savunmuş. 1990 seçimlerinde FIS yerel belediye seçimlerinin çoğunu ve 48 bölge yönetiminin 32’sini kazanmış. Başarıyı gören diğer Rabıtacılar hemen FIS’e katılmışlar. İrşad ve Islah hareketinin lideri Nahnah ise daha ılımlı bir yaklaşım sergileyerek 1990’da İslâmî Toplum Hareketi (Hamas)’ı kurmuş. FIS’in başarısından korkan hükûmet 1991 parlâmento seçimleri için seçim kanununda ve seçim bölgelerinde değişiklikler yapıp FIS’i engellemeye çalışmış. Buna genel grev çağrısıyla karşılık veren FIS protesto gösterileri düzenlemiş, askerin müdahalesiyle en az 17 kişi ölmüş. Askerin Cuma namazı için “politik camiler”de toplanmayı yasaklaması üzerine daha önce FIS’in ılımlı kanadını temsil eder görünen Madani askere karşı cihad çağrısı yapmış. Bunun üzerine tutuklanan Madani ve Belhac 12’şer yıl hapse mahkûm edilmiş. Aralık ayındaki seçimlerin ilk turunda 430 milletvekilliğinin 188’ini FIS, 25’ini Sosyalist Güç Cephesi (FFS) ve ancak 15’ini FLN kazanmış. Mutlak çoğunluk sağlayan bir parti çıkmayınca 16 Ocak 1992’de ikinci tur seçimlere gidilmesine karar verilmiş. FIS ile gizli anlaşma görüşmeleri yaptığı söylentileri üzerine Bincedid ordu tarafından devrilmiş, seçim iptal edilmiş, meclis kapatılmış, bir “Yüksek Devlet Kurulu” kurulmuş, Budiyaf devlet başkanı olmuş ama aynı yıl öldürülmüş. Seçimle başa gelmeleri engellenen şeriatçılar askerlere, devlet görevlilerine, ailelerine, yabancılara, aydınlara, öğretmenlere, (şeriatçılara “geçici karılık” yapmayı reddeden kadınlar dahil) “İslâmî olmayan” kadınlara, batı yanlısı ya da devlet yanlısı hemen herkese saldırmaya başlamışlar, öldürmüşler, bombalamışlar. İslâmcılar arasında şeriat ile demokrasinin ne ölçüde bağdaşabileceği tartışmaları dinciler arasında çeşitli bölünmelere yol açmış ve halâ sürüp gitmekte. 1992’den bu yana çeşitli cumhurbaşkanlarının gelip geçmesine, bazılarının şeriatçılarla uzlaşma çabalarına karşın, Cezayir’de cinayetlerin ardı arkası gelmemiş. Dünyanın beşinci büyük doğal gaz rezervlerine ve en büyük petrol kaynaklarından birine sahip Cezayir 1989’da bu yana IMF’nin (Uluslararası Para Fonu) serbest piyasa ekonomisi “reformları”nı uygulamaya devam ediyor ve bunların sonucu yoksullaşan halk şeriatçılara verdiği desteği halâ sürdürüyor. FLN seçimleri kazanıyor ama seçimlerde oy verme oranı çok düşük. Demokrasiyi kullanarak Cezayir’e şeriat getirmeye çalışan FIS’in öyküsü bu. Türkiye ile bir ilgisi yok elbette.
YorumlarGündoğdu
{ 18 Nisan 2008 04:29:23 }
Sayın (adınızı bilmiyorum),
Yazıyı dikkatli okursanız FIS'in Cezayir halkını temsil etmediği gibi bir idddiam olmadığını göreceksiniz. FLN yöneticilerinin yolsuzluklarına ilişkin elimde herhangi bir bilgi yok ama elbetted dedikleriniz doğru olabilir. FLN yönetiminin iyi veya dürüst bir yönetim olduğu iddiasında da değilim. Anlatmaya çalıştığım, demokratik yoldan iktidara gelip şeriat düzeni kurmak isteyen bir kuruluşun öyküsüydü. Saygılar bu kadarmı
{ 14 Nisan 2008 10:59:25 }
yazılan bu metinde neden acaba fransa hakkında tek bir söz edilmedi anlamadım.1962 de bağımsızlığı kazanan cezayir 30 yıl boyunca FLN nin dikta yönetimi ile yönelitilmiştir.fransızlar silah ile yenemediği cezayir halkını satın aldığı FLN yyetkilileri ile yönetmiştir.1962 de paraca sıfır olan FLN yetkilileri nasıl oluyoda birden lüks konutlara BMW arabalara sahip oluyolar.fransa Cezayir halkının hakkı olan petrol doğalgaz ve üzüm bağlarını sömürüyor FLN yetkililerini besliyor bu da adalet oluyor.FIS öz Cezayir halkıdır FIS haklarına sahip çıkmak isteyen müslüman Cezayir halkıdır ve FIS SÖMÜRÜ DÜZENİNE BAŞKALDIRAN ASİL CEZAYİRLİLERDİR....
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|