|
Edebiyat Notları, Eylül - Ekim 2018Kategori: Günün içinden notlar | 0 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 02 Nisan 2019 14:37:19 3 Eylül 1976 - Uzay aracı Viking 2, Mars’a indi. Geceyle boyanmış göğe bakıyorum, birkaç saat sonra belki kızıl dalgalarla ağaracak gün. Gökyüzünü izlerken, evrenin sonsuzluğunu, bizim gelip geçiciliğimizi duyumsamak çok kolay. İçinde yaşadığımız bu kocaman Boşluk, bize hem yeni olasılıklar sunuyor, hem de ne denli küçük ve kayda alınmaya değmez olduğumuzu (yansız olarak bakarsak) anımsatıyor.
Yakın zamanda yitirdiği babası Hubble Uzay teleskobunun geliştirilmesinde çalışan bilim adamlarından biri olan, Pulitzer ödüllü şair Tracey K. Smith’in son şiir kitabının adı Mars’ta Yaşam. Tracey K. Smith benim hissettiklerime benzer duygularla mı izlemiş göğü bilmiyorum ama kitabı üzerine bir eleştiri/ yorum yazısı şöyle diyordu: “Sorunun yanıtını bulmak için, dine, bilime, sanata yöneliyoruz fakat bitmiyor sorularımız; en çok da yaşanan büyük acılar karşısında. Smith’in felsefeyle örülmüş şiirleri çocukluğa, acıya ve derin boşluğa (Uzay) ait. Özellikle ilk bölümdeki şiirler yitirdiği babası için bir ağıt gibi. Göğe ve yıldızlara dalıp düşler kurmanın ne denli kolay ve çekici olduğunu, ama asıl, Dünya’daki var oluşumuzla yüzleşmemiz gerektiğini söylüyor bir yandan da.” … Biz/ Her yerde O’nu aradık/ Kutsal kitaplarda ve bilimde/ Okyanusun dibinde bir çatlaktan çiçeklenecekmiş gibi /Direniyor hâlâ O, yanlışa ve doğruya/ Tutkumuz engel kabullenmemize/ Yatıştırılamıyor, çözülemiyor/ Kimi romanlar gibi O/ muhteşem ve anlaşılmaz (It & Co.; The Life on Mars) Elbette insanlık vaz geçemez Uzay’ı araştırmaktan, fakat sanırım bilginin yanı sıra bilgelik de gerekiyor bu yolda yürürken. 4 Eylül 1964 – Endonezya hükümeti, Beatles modeli saç kesimini yasakladı. 60’larda, her yerde olduğu gibi Endonezya’da da Beatles’a hayran olan gençler saçlarını onlarla aynı model kestirmeye başlayınca, devlet başkanı Sukarno çok sinirlenmiş. Beatles’ın müziğinin gelişigüzel sesler içeren bir gürültüden başka bir şey olmadığını söyleyen Sukarno’nun getirdiği tek yasak, saç modeline değil. Grup üyelerinin giydikleri dar pantolonlardan da hoşlanmadığı için bir kural koymuş. Ülkenin polisleri yanlarında küçük bir ketçap şişesi taşıyacaklar, gerekli görürlerse, gençlerden şişeyi pantolonlarının paçasından sokmalarını isteyeceklermiş. Dar pantolonların cezası kesilmekmiş. 7 Eylül – Bibliyofil: Kitap tutkunu Bir sahafa ya da kütüphaneye girince heyecan duymak. Kitapla geçirilecek bir günü insanlarla geçirilecek bir güne yeğlemek. Başkaları hakkında, okudukları kitaplara dayanarak yargıya varmak. Ödünç verdiğiniz kitap geri gelmediği zaman, aynısından kendiniz için de bir tane satın almak. Kütüphaneden ödünç alarak okuduğunuz kitabı çok sevdiğinizde evde, kitaplığınızda bulunması için de bir tane satın almak. Az bulunan, eski kitaplar için bazen yüklüce rakamlar ödemek. Bütün bunlar kitap tutkunu olmakla eş anlamlı fakat gerçek bir bibliyofil, okumayı sevdiği için okuyan herhangi bir kitap severden çok farklı olsa gerek. Kitaplara dair derin bir bilgi de eşlik etmeli bence bu okumaya ve bilgiye erişme çabası. 15 Eylül 1885 – D.H. Lawrence doğdu. D.H. Lawrence’ın İtalya’da Alacakaranlık adlı kitabını okurken, Yün Eğiren Kadın ve Keşişler başlıklı bölümde, yukarıdaki konumuz Mars’la karşılaştım. Terasta, güneşin altında durmaksızın yün eğiren kadından söz ederken şöyle diyor D.H. Lawrence: “Cennet kadar saf ve aşkın bakışlarla bana baktı. Ben onun için çevrenin bir parçasıydım. Hepsi bu. Dünyası saf ve mutlaktı. Benliğinin farkında değildi; çünkü evrende kendi evreni dışında bir şeyin var olduğundan haberi yoktu. (…) Biz de yıldızları böyle algılarız. (…) Evren beni emip içine alır ama evren ben değildir. “Mars’ta yerleşilmiş” dersem, Mars’a yapılan gönderme bağlamında “yerleşilmiş” sözcüğü ile ne demek istediğimi tam bilemem. Yalnızca o dünyanın benim dünyam olmadığını kastedebilirim. Ben küçük evrenim, ama bir de ben olmayan büyük evren var. 21 Eylül 1975 – Ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu öldü. “Penceremin önünde deliklerden ışık boşanan/ Kocaman bir gemi durdu Yarab! / Benim de içimde bu kadar ışık yansa/ Dünyalar benim olurdu. / Senin en karanlık göklerinde salkım salkım yıldızların var/ Benim içimde insan ayağı değmemiş karanlıklar. (…) Kocaman geminizde bana da avuç içi kadar/ Bir yer verin! / İçimi bir keten gibi örüp size vereyim/ Hasır masalarınızın üstüne serin/ Beni de götürün” (Beni de Götürün’den) 23 Eylül 1973 – Şair Pablo Neruda öldü. Pablo Neruda’nın çok eski, sararmış, yıpranmış küçücük bir kitabı var elimde: 20 Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı. “Neruda adını ilk duyuran yapıttır bu kitap.” yazmış önsözünde Sait Maden. “Nereden geliyor bu başarı? Neye dayanıyor? Altmış yıldır Latin Amerika’nın bütün kentlerinde; okul çevrelerinde olsun, arkadaş toplantılarında, meyhanelerde, fabrikalarda, çiftliklerde, haciendalarda olsun, okunup durmasındaki giz ne?” “Çok açık” diye yine kendisi yanıtlıyor. “Daha yirmisindeki o çırak ozan, bu küçük kitapta kendi yürek çırpıntılarını açıklamaya çalışırken, farkına varmadan, her çağdaki, her toplumdaki yürek çırpıntılarını da anlatmıştı.” 15 Ekim – Dünya El Yıkama Günü 31 Ekim – Kebikeç: Kitapları haşereden koruyan meleğin adı. El yazması kitaplar zamanında, kitabın bazen başına, bazen sonuna tılsımlı sözcük “Ya Kebikeç” yazılırmış. “Kebikeç! Böcekler kralı! Bu kitabı esirge”. Kebikeçin, kitapları kitap kurtlarından koruyan, böcekler aleminden sorumlu melek ya da cin olduğuna inanılırmış. (*) Resimli Edebiyat Takvimi, İletişim Yayınları
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|