|
|
Türkiye'deki İrtica Gerçeğinin Kavramsal Ve Anatomik Analizi-1Kategori: Türkiye | 1 Yorum | Yazan: Prof.Dr. Şahin Filiz | 17 Mart 2008 08:34:44 Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz, üç bölüm halinde yayınlayacağımız bu çalışmasında 'İrtica' kavramını dini, felsefi, sosyolojik ve stratejik açılardan araştırıyor. Çalışmasının bu ilk bölümünde, 'irtica' kavramının tanımına bir hazırlık olarak, kökenini, ve kapsam alanına ilişkin incelemelerini okuyacağız.
Dini, Felsefi, Sosyolojik ve Stratejik Yaklaşım 1 İrtica Kavramı: Arap dilinde ‘ra-ca-a’ yani “dönmek” fiilinden türemiş bir kavramdır. “İrtica”, ‘buna göre geriye gitmek’, ‘geri kalmak’ ve ‘bulunduğu noktadan geriye dönmek’ anlamlarına gelmektedir. İrtica kavramı, “İslamlaşma”, “İslamileşme”, “köktencilik”, “entegrizm” “fundamentalizm” “extremizm” [1] ve “Selefiyecilik” [2] kavramlarıyla birlikte düşünülmelidir. Bugün “İslami” kavramı, genellikle radikal gruplar ve kişiler tarafından kullanılmaktadır. Oysa bu kavram bu haliyle ne Kuran’da ne de Hadislerde geçmez. Ülkemizde irticanın temeli İslamcılıktır. Çağdaş Arap akademisyenlerden ve Arap İslamcılığının önde gelen isimlerinden Yusuf el-Kardavi, İslamcılık hareketinin Arap halkları ile ilgili sorunların ideolojisi olarak ortaya çıktığını itiraf sadedinde şöyle dile getirmektedir: “İslamcılık, özellikle Arapların 1967 İsrail yenilgisinin hemen sonrasında ortaya çıkanseküler-ulus devlet krizine bir tepkidir.” [3] Ancak biz yine de bu çalışmada irtica kavramını kullanarak aynı anlama gelen diğer tüm kavramları da bu kavramın temsil etmesini çok yanlış bulmayacağız. İrtica Kavramının Kapsam Alanı: İrticayı, din ya da dini anlayışın doğurduğu sonuçlara göre tanımlamak, problemin sosyolojik boyutunu göstermektedir. Andığımız klasik irtica tanımı da meseleyi yalnızca siyasal açıdan ele almaktadır. Şu halde elimizde biri siyasal (klasik), öteki de sosyolojik olmak üzere iki çeşit irtica tanımı vardır. İlki, irticanın kapsam alanı genişlediği için, bugün yetersiz ve dar gelmektedir. İkincisi de henüz tam anlamıyla işlevselleştirilememiş daha geniş bir tanımdır. İrtica, hem dikey ( devlet ve bürokrasi) hem de yatay (halk ve kitle kültürü) bakımından ülkemizde özellikle son yıllarda alan ve nüfuz açısından genişlemesine karşın, tanımlar yetersiz, güçsüz, etkisiz ve işlevsiz kalmıştır. Bunun en önemli iki sonucu ile karşı karşıyayız: 1. Tanım, irticanın kapsam alanına oranla yetersiz ve işlevsiz kalınca, Türk halkının devlet ve ulusuna bağlı Müslüman çoğunluğu, tanımın, bireysel olarak yaşadığı dine ve maneviyata yönelik bir devlet tazyiki ve baskısının tercümanı olduğunu sanmakta; hatta buna inandırılmaktadır. Ev ev, mahalle mahalle hücre tipi siyasal propaganda usullerinin, bu boşluğu kullanarak dikey İrticayı egemen siyasal kültür haline getirdikleri inkâr edilemez bir gerçektir. 2. Dikey (siyasal ve bürokratik) ve yatay düzeylerde (cemaat ve tarikat) örgütlü irticai kesimler, kapsam alanının ve nüfuz derinliğinin artmasına paralel olarak kendini yenileyemeyen irtica tanımının bu kifayetsizliğinden cesaret alarak, “Türkiye’de irtica yoktur; tanımı yoktur; kimse halkımızın dinini ve maneviyatını hedef alamaz” diyebilmekte ve bu mesajı büyük çoğunluğu Müslüman olan Türk halkına kolayca iletebilmektedirler. İrtica büyüdükçe, inkârı neden daha da kolaylaşmaktadır? [1] Bkz. James Veitch, Muslim Activism, Islamization or Fundamentalizm: Exploring The Issues, Islamic Studies, Islamic Research Institute, Islamabad, Vol. 32, Number 3, Autumn 1414/1193, ss. 261-277. [2] Bkz. Abdurrahman b. Zeyd ez-Zeneydi, Es-Selefiyye ve Kazaya’l-Asr, Camiatu’l-İmam Muhammed b. Suud el-İslamiyye, Külliyyetü’ş-Şeria, Riyad 1998; Selefiyecilik ve Arap İslam’ı hakkında geniş ve felsefi bir değerlendirme için ayrıca bkz. Hatice Kınık, Teolojik Selefizmden Sosyolojik Selefizme Dönüşüm-Muhammed b. Abdilvehhab ve Seyyid Kutub Örneği, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi-Danışman: Doç. Dr. Şahin Filiz), Konya 2005, ss. 1-22 [3] İbrahim M. Abu-Rabi, İslami Hareketin Entelektüel Kökenleri, Yöneliş Y., İst. 2001, ss. 107-108.
Yorumlarbinay
{ 21 Nisan 2008 06:57:39 }
mrb sızı buyuk bır hayretle takıp edıyorum bazı cevrelere sırın gorunmek ıcın bu sekılde davrandıgınızı dusunuyorum sayın fılız bır ınsan kendı ıradesı ıle ortunmeyı secmısse kımsenın onu bu konuda yargılamayaq hakkı yoktur dogru veye yanlıs sınucta basını orten ınsan onun dogruluguna ınanmıstır ve buna ınandıgı ıcınde ne rencıde edılebılır nede toplumdan tecrıt ben budızm ınanmıyorumama ınanan ınsanlara da ''bakın ınancınız yanlıs sacma cagdısı''deme hakkım yok eger gercek bır demokrat ve ozgurluk taraftarı ısenız bu ınsanların hak ve hurrıyetlerıne saygı gostermenız gerekır ne yazıkkı benım ulkemde demokrası carkı tek yonlu ıslıyor sadece laıkler hak edıyor gıbı davranılıyor
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|