|
Ne Çok Şey Değişti DünyadaKategori: Berlin Günceleri | 1 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 17 Mart 2008 08:25:44 Hatırla Sevgili, yine hüzün doluydu ve gençliğim gözümün önüne geldi. Sürüklendim üniversite yıllarına. İçim acıyla doldu. Ölenlerin günahı neydi? Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan yaşasaydı ne kaybederdik?
Berlin Günceleri 18– 25 Şubat 2008 18 Şubat, Pazartesi Yasakmeyve 30’un eki “Türk Müziğinde Bestelenmiş Şiirler Seçkisi”ni Tahir Abacı hazırlamış. Seçkiye okurken anımsadım Grup Kızılırmak’ın benim “Çağrı” şiirimi bestelediğini. Bir rastlantı sonucu öğrendim bunu da. Ne telif, ne de kasetten bir tane yollama hak getire! Mazhar Fuat Özkan da bir bestelerine, o zamanlar CD’ler yaygın değildi daha, benim bir şiirimden de dizeler almıştı. Adımı da yazmışlardı kasetlerine. Onlar da ne telif ödediler, ne de kasetten yolladılar. Mahkemeye de veremedim. Kaldı öylece. Dergideki Zeynep Uzunbay’ın şu iki dizesi unutulacak gibi değil: “deniz bana bakma / vapur beni unut” Sırt ağrılarım için masaj verdi doktor. Kaburgalarımı çatur çutur eden, yerinden oynatan bir masaj! Şiir eleştirmeni Mehmet H. Doğan’ı kaybetmişiz. Nasıl üzüldüm, nasıl! Onunla ilgili anılarım geldi gözümün önüne. Gece iyi uyuyamadım. Hep Mehmet Ağabeyi düşündüm. 19 Şubat, Salı Havalar düzeliyor. Kanal boyuna ilkyaz geldi. Gelirken yemyeşil olmuş dallardan kopardım. Oturma odamıza da ilkyaz geliverdi. Dayanamadım, öğlen bir duble rakı içtim iki içli köftenin eşliğinde. Semih Poroy, bant karikatürlerinde hep yazar çizerlerin dünyasını yansıtıyor. Feklavye’yi okurken ince esprilere gülmemek elde mi? Enis Batur, “Belki çizgi-sosyoloji” diyor bu çizimlere. Sözünü sonra da şöyle sürdürüyor: “Semih Poroy’un Feklavye serüveni, çizerin yazarı kuşatması örneğini getirdi. Bir benzeri, öncüsü yoktur diyemiyorum, ben görmedim. Burada, her seferinde, karşımıza bir durum çıkıyor. Bir bakıma çizgi-felsefesinin dolaylarındayız.” 20 Şubat, Çarşamba Şiir Yıllığı’nı baştan sona okudum tüm öğleden sonra. Daha önce dergilerde okuduğum şiirleri bir kez daha anımsadım. Türk şiirindeki çeşitli eğilimleri, anlayışları ustaca bir araya getirmiş Bâki Asiltürk. Geçen yılın ciddi ve kalıcı bir dökümü! Yıllıkların babası Mehmet H. Doğan artık aramızda değil. Yıllık, Adam Sanat dergisinin eki olarak verilmişti yıllarca. Adam yayınları kapanınca Yapı Kredi üstlenmişti bu yıllığı. Nasıl titiz ve özenli bir seçim ortaya koyardı Mehmet Ağabey. Yine de, onun bu tutumunu, eleştirenler çıkardı. 21 Şubat, Perşembe Sincan İstasyonu’nun soruşturmasını yanıtladım. “Son dönemde birilerine okuması için önerdiğiniz şiir, şiir kitabı oldu mu?” sorusuna Kitap-lık’ın Ocak 2008 sayısında yer alan Zeynep Uzunbay’ın “Uyandım Şiiri”ni birilerine önermek istediğimi yazdım. Bir de Murathan Mungan’ın yeni şiirlerini biraraya getirdiği Dağ’ı. Ne yazık ki burada bu tür şeyleri paylaşabileceğim kimse yok. Şiirimizin nerede durduğu, nerelere doğru yol aldığı saptanmaya çalışılıyor sanıyorum. Mavi Liman dergisi de “Yaşayan Şairlerden Ölmüş Şairlere Mektup” projesini hayata geçirmeye çalışıyor. Ben de Metin Eloğlu’na mektup yazarak yer alacağım bu kitapta. 22 Şubat, Cuma Ordu Kuzey Irak’ta. Savaş çözüm değil, belki kısa süreli bir çare. Bu işin sonu nereye varacak? Cumhurbaşkanı, kendisinden bekleneni yaptı, türban yasasını onayladı. Başka ne yapacaktı ki? Eşinin başını mı açacaktı? Türbana karşı savaş! Terörizme karşı savaş! Bir zamanlar savaşma seviş! afişlerine ne kadar sık rastlanırdı. Ne çok şey değişti dünyada! Hatırla Sevgili, yine hüzün doluydu ve gençliğim gözümün önüne geldi. Sürüklendim üniversite yıllarına. İçim acıyla doldu. Ölenlerin günahı neydi? Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan yaşasaydı ne kaybederdik? 23 Şubat, Cumartesi Hava kapalı. İçimde bir sıkıntı. Orta şekerli Türk kahvesi. Yüreğime kar yağıyor. Bir şiir dolanıyor yanımda yöremde. Uzun bir yürüyüş yapıyorum. Tarhana çorbası iyi geliyor. Posta kutum tıka basa dolmuş yine. Şiir Yıllığı’nı elime alıyorum. Dağlarca’nın şu dizeleri içimi ısıtıyor: “Kim yanıma gelse Gecem tanıştırır bizi Ben unutsam bile Gecemin yanında kalır o”. Arif Damar, “Kimsesiz bir” çocuktur “Yarı aç yarı tok” “Kumkapı’da / Kadırga Talebe Yurdunda”. Sait Maden, “Bir sözcüğün içinden geçiyoruz seninle, / ufacık bir sözcüğün yaprak gibi, kırlangıç /gibi. Uzaktan gelen bir çığıltıyı dinle / karanlıkta.” Odamın panjurlarını kapatıyorum. Rüzgâr dışarıda kalıyor. 24 Şubat, Pazar Kanal boyu, kurtarıcım. Yalnızlığımın eli kolu. Başım dönmeden dolaşıp durduğum baş döndürücü mekân! Sıkıntısavar! Sonra ortaşekerli Türk kahvesi. Sonra Nezihe Meriç’in Gülün İçinde Bülbül Sesi Var’ı. (YKY, Ocak 2008). Öykü şenliği! “Dil”in “çok zedelendi”ğini muştulamıyor, tersine gözyaşları içine değil de öykülerine akıyor aydın, aydınlık Türkçesiyle! “O da benim gibi, gideni özlüyor şimdi.” “Çok korktum, çok ağladım, çok acı çektim”den sonra bir ok geliyor: “Acı çekmeden anlaşılmıyor yaşamanın tadı.” Nezihe Meriç, öykü yazmıyormuş gibi bir kurguyla anlatımını hayatın ortasına bağdaş kurduruyor: “... yazarın sıkıntısı vardır. Öyküsünü yazmak istediği öykü kişisini, kaçıncı kişi olarak dillendirmek istediğine karar verememek. Sonunda birinci kişide karar kıldı, ama kurmayı düşündüğü biçimin ayrıntılarının sesini duyamıyordu. Çaresiz, sıkıntıyı sürdürerek, ikircimli bir havayla aldı kalemi eline, başladı yazmaya.” Ne de olsa “Yazar olmak çileli bir iş.” O, “bunu her zaman, her çalışma sonuçlandığında” hisseder “zaten”. Öykü nerede başlıyor, nerede bitiyor, bu hepten karışık. Okur daha fazla işin içine giriyor öykü oluşurken, yazılmayanı da o yazıyor. Dinlenirken yorulmak değil de, yorulunca dinlenmek gibidir Nezihe Meriç okumak.
Yorumlaraykut yazgan
{ 18 Mart 2008 11:39:04 }
şiir dediğin berlin'den melbourn'a gidinceye kadar bizim istanbul'un köşebaşısına daha yakın durdu.
Diğer Sayfalar: 1. nedense istanbul'un köşebaşları da senin şiirinin güncelerinden aynı tatlar çıkmıyor.. gurbetin şiiri ya da şiirin gurbeti bir başka.. ya da şiir gurbetlere taşıınca şiir oluyor. eline sağlık...
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|