|
|
Türkiye sessizce İslami rejime geçiş süreci yaşıyorKategori: Söyleşi | 0 Yorum | 14 Ağustos 2017 11:09:27 Prof. Dr. Korkut Boratav’dan kritik tespitler ve uyarılar… Boratav, “Türkiye sessizce İslami rejime geçiş süreci yaşıyor” dedi. Kortkut Boratav, CHP’nin Maltepe Manifestosu’nu asgari bir muhalefet platformu olarak benimsemesi gerektiğini söyledi.
“Hocaların hocası” ünvanıyla tanınan İktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav, Türkiye’nin siyasi durumu ve geleceği hakkında önemli tespitlerde bulundu. Boratav, “ Türkiye sessizce İslami rejime geçiş süreci yaşıyor” dedi. Prof. Dr. Boratav CHP’ye de Maltepe’deki Adalet Mitingi’nde okunan bildiriyi asgari bir muhalfet platformu olarak benimseme önerisinde bulundu. İşte o sorular ve Kortkut Boratav’ın cevapları -Tarikatlar toplumun kılcal damarlarına adım adım nüfuz ediyor. Toplumsal yaşam dinsel ögelere göre biçimlendirilmeye çalışılıyor. Çok küçük yaşta çocukların tarikat ve cemaatlere bırakıldığı haberleri toplumun önemli kesimini sarsıyor . Türkiye’nin geleceğinden endişeli misiniz, Türkiye koşar adım nereye gidiyor? Türkiye, Nisan referandumunun sonunda oluşan güzergâhta ilerliyor. Bu İslamcı bir rejime geçiş sürecidir; sessiz bir karşı-devrim söz konusudur. Nihaî aşamasına bu küçük adımlar sonunda ulaşılacaktır. Belki de yeni bir anayasaya gerek duyulmadan, Cumhurbaşkanı’nın sınırsız yetkileri dokunulmazlık güvencesi altında kullanılarak… Sözünü ettiğim küçük, iddiasız, hatta iktidar tarafından açıkça sahiplenilmeyen adımlar, rejim değiştirme sürecinin aşamalarıdır. İddiasız deneyimler biçiminde ortaya çıkıyor. Yarattığı tepkinin gücüne, etkisine göre geri çekilme seçeneği açıktır. Fırsat doğduğunda yeniden, belki farklı bir çerçevede, belki kapsamı daraltılarak, belki de genişletilerek yeniden denenecektir. Yeni düzenlemelere Adım adım alışılacak; bunlar hukukî, siyasî, toplumsal hayatın fiilen kalıcı öğeleri haline geldiğinde rejim de değişmiş olacaktır. Elbette endişeliyim. Türkiye’yi karanlık bir dönüşüme taşıyan adımlardan her birini kapsamlı bir dönüşüm senaryosunun parçaları olarak ifşa etmemiz gerekir. Örneğin müftülere nikâh yetkisi girişimi; “o kadar da önemli değil, neyi değiştirir” türü söylemlerle küçümsenmemelidir. Her direnme öğesi, sözünü ettiğim senaryonun tamamlanmasını geciktirecektir. Hatta, genel ve etkili bir muhalefete dönüşürse sessiz karşı devrim girişimini engellemek dahi mümkün olacaktır -Ana Muhalefet Partisi CHP’nin başlattığı’ Adalet Yürüyüşü ve Maltepe Mitingi’ geride kaldı. Bu yürüyüş ve miting hakkında ne söylemek istersiniz? Adalet Yürüyüşü, biçim ve içerik olarak olumlu, ilerici bir eylemdi. Maltepe manifestosunu da, önemli bir eksikliğine rağmen asgarî bir demokrasi platformu olarak yorumlayabiliriz. “Önemli eksikliği”, bence, laiklik talebinin sadece eğitim politikaları çerçevesinde, orada da, “din ve vicdan özgürlüğü”ne referans verilerek içerilmesidir. “Din ve vicdan özgürlüğü” çerçevesinde tanımlanan bir laiklik anlayışı, İslamcı doktrinin tipik göz aldatmacasıdır. -CHP bu saatten sonra nasıl yol haritası izlemeli? CHP seçmeninin, tabanı, örgütleri, kadroları, Kılıçdaroğlu’nun yüzbinlerce Cumhuriyetçi, aydınlanmacı, solcu, demokrat insana okuduğu Maltepe manifestosunun on maddesini (yukarıda değindiğim laiklik konusundaki eksiğini de telafi ederek) asgarî bir muhalefet platformu olarak benimsemelidir; genişleterek günlük siyasî mücadeleye taşımalıdır. Bu çabalar başarılı olursa, CHP yönetimi ödünsüz Cumhuriyetçi bir platforma çekilir; İslamcılarla uzlaşma eğilimleri terk edilir. -Kadınların kılık kıyafetlerine saldırı her gün bir yenisi ekleniyor. Kadınlar olmasa toplumda ses çıkaran olmayacak. Türkiye’de kadın hareketinin fotoğrafını çeker misiniz? Kadın hareketi, Türkiye’nin aydınlanmacı akımlarının öncü güçlerinden biridir. Türkiye’de Ortaçağ yobazlığını temsil eden İslamcı çevrelerin sadece devlet kurumlarına değil, günlük hayatımıza saldırılarına karşı en etkili direnme odaklarından biridir. Laikliğin önemini, ne olduğunu bu direnme öğretiyor, ortaya koyuyor. -Sol, sosyalist , cumhuriyetçi, devrimcilerin bir felakete ihtiyacı mı var? Kılıçdaroğlu’nun Maltepe manifestosu, solcular ve sosyalistler için de bir hareket noktası olarak okunabilir. “Hareket noktası” olması, manifestonun (laiklik örneğinde değindiğim) eksiklerini tamamlamak, düzeltmek ve emekçi sınıf çıkarları doğrultusunda tamamlamak, genişletmek anlamına gelir. Manifesto, sol doğrultuda nasıl genişletilebilir? Örneğin, emek ve laiklik karşıtı uygulamaları ve baskıcı yöntemleriyle OHAL düzeni, İslamcı faşizmi yerleştirme programı olarak teşhir edilmelidir. Sermaye çevrelerinin OHAL’i emekçilerin tarihsel kazanımlarını tasfiye için bir fırsat olarak kullanmaları açıkça eleştirilmelidir. “Saldırgan dış politika”, AKP’ye özgü bir hata olarak değil, emperyalizmle yakın işbirliği teşhisiyle birleştirilerek eleştirilmelidir. Asgarî bir demokrasi platformunu, böylece sol doğrultuda genişletmek, CHP’nin Cumhuriyetçi tabanının ideolojik konumu ile uzlaşabilecektir. Bu da CHP yönetimini olumlu, ierici doğrultuda etkileyecektir. -MHP’den ayrılan Meral Akşener ve arkadaşları partileşme sürecini hızlandırdı. Yeni kurulacak parti Türkiye’de merkez sağda siyasete nefes aldırır mı? Bu sorunun muhatabı, Türkiye’nin büyük sermaye çevreleri olmalıdır. AKP iktidarı ile “kişiye özel, yakın” ilişkiler oluşturmuş olan fırsatçı, kapkaççı iş adamları, burjuvazinin bir sınıf olarak ortak çıkarlarını temsil gücüne, yetkisine sahip olamaz. Bu tür ilişkilerden dışlanan ve devletle ilişkilerde istikrar özlemi içinde olan sermaye çevrelerinin bir büyük merkez sağ parti arayışı içinde olmaları beklenir. CHP, bu tür bir arayışın önde gelen bir hedefidir; ancak, “sola savrulma” potansiyeli de taşıdığı için Akşener’in girişimi, alternatif bir seçenek olarak da görülebilir. Ancak, OHAL ortamındayız. İktidar, bu seçeneği peşinen önlemek imkânlarını kullanabilecektir. “Normal” hukuk düzeni içinde dahi bertaraf edilebilen Uzan’ların Genç Parti örneğini hatırlayalım. -Avrupa Birliği (AB) ile her gün ayrı bir sorun yaşanıyor. Batı kapitalizmi ile sorunun kaynağı, Demokrasi ve özgürlükler mi yoksa kapitalist hiyerarşi içinde ‘pay kapma' mücadelesi mi , Batı ‘Türkiye’ye dur senin yerin burası mı?’ diyor. AB’nin halkların değil, sermayenin Avrupa’sı olduğu tekrar ve tekrar ortaya çıkmaktadır. Syriza’nın ılımlı, tamamen düzen-içi başkaldırısını bile gaddarcasına ezen Almanya, bu olguyu bir kere daha kanıtladı. Bu düzene uyum içinde katılmayı vaat eden AKP iktidarıyla da yedi yıl boyunca kavgası yoktu. Ancak AKP, 2011’den itibaren Orta Doğu’da AB gündeminin tamamen dışında, önce ABD emperyalizminin yönlendirdiği bir rol üstlendi. Zaman içinde bu rolde ABD’nin belirlediği sınırları dahi aşmaya kalkıştı. İslamcı (Müslüman Kardeşler paralelinde) bölgesel bir liderlik ihtirası, AB tarafından benimsenemezdi. Geleneksel Batı demokrasisinin normlarıyla uzlaşmayan baskıcı uygulamaları yasallaştıran bir Türkiye’nin “AB müktesebatı” ile uzlaşması imkânsız olur. Ülkenin potansiyelini aşan ihtiraslı bir programın yarattığı tepkiler söz konusudur. -Türkiye toplumu 15 Temmuz 2016’da FETÖ darbesi iddiasıyla sarsıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'Bu bize Allah’ın lütfu’ dedi. Arkasından KHK’lar yürürlüğe girdi. Grevler yasaklandı, hak aramanın önü kesildi. Devletin, şiddeti toplumu silindir gibi ezip geçti. Bu darbe girişiminin önünü arkasını, neler olup bittiğini bize anlatır mısınız? Darbe girişimi, AKP-MHP işbirliği altında Anayasa referandumuna ve kalıcılaşan bir OHAL koşullarına yol açmıştır. Fiilen İslamcı faşizme geçiş sürecine kapıyı aralamıştır. Bu sonuç ile doğrudan darbe girişimi arasındaki bağlantıları kavrayabilecek, darbenin arka planını deşifre edecek durumda değilim. Zaman içinde ortaya çıkacaktır. -Büyük Burjuvazinin örgütlü gücü TÜSİAD bir dönem (Turgut Özal dönemi) demokrasi insan hakları çıkışı ile şaşırtmıştı. Şimdi ise olup bitenler karşısında sessiz. TÜSİAD’ın sessizliği neden? TÜSİAD’ın adı iyi bilinen bazı üyeleri, medya patronluğu konumları veya müteahhit kimlikleri içinde AKP iktidarı ile uzlaştılar; Dernek yönetimi ve bazı sermaye grupları, Anayasa referandumu sonrasında iktidara “kutuplaşmalara AB ile gerginliklere son verme” çağrıları yöneltti; ancak, son derece ılımlı üsluplar içinde… Türkiye burjuvazisinin bir bölümü, siyasî iktidarların kaynak ve rant dağıtma mekanizmalarından beslenmeyi sürdürmektedir. Bu özelliği iyi kavrayan AKP liderleri, iş çevrelerini kontrol altında tutmakta; karşılığını da almaktadır. Burjuvazinin, bu kapkaççı kapitalizmin deformasyonlarından açıkça rahatsızlık duyan öğeleri etkili bir muhalefet gösteremiyor. Alternatif siyaset arayış olasılıklarına yukarıda değindim. Ahmet Külsoy
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|