|
|
Göbekli Tepe’nin üç taşı, üç rengiKategori: Bilim | 0 Yorum | 14 Ağustos 2017 10:36:42 Göbekli Tepe’de çalışırken bazen ziyaretçilerin ilginç konuşmalarına, tepkilerine şahit olurduk. Bir defasında, gördükleri karşısında hayal kırıklığına uğrayan kişi, elinde mobil telefon, anlaşılan buraya gelmesini kendisine şiddetle tavsiye etmiş birine sitemle bağırıyor ve “Ne gönderdin beni bu dağın tepesine, ne var burada, taş la hepsi” diyordu.
Gördüklerinin önemini, değerini algılayamamasına kazı ekibinden biri olarak biraz içerlemiş de olsam, söylediklerinde doğruluk payı vardı biraz. Çünkü Göbekli Tepe’nin ana unsuru taştır gerçekten. Özellikle şu üç taş çeşidinin; bazalt, kireçtaşı ve çakmaktaşının baskınlığını, etrafı sarıp sarmaladığını hissedersiniz hep Göbekli Tepe’de. Bazalt, dopdolu bir gri Urfa’dan ya da Mardin yolundan, artık her ne yönden geliyorsanız, yolunuz Göbekli Tepe’ye ulaştığında, SİT alanı sınırında sizi ilk olarak bazalt tarlaları karşılar. Tarlaları diyorum çünkü bir tarladaki ekin gibi yan yana dip dibedir bazalt taşları. Birbirlerinden ayrılmaya, seyrekleşmeye başlamazlar; birden belli bir sınırda biter birliktelikleri, aynı tarla sınırları gibi. Aslında artık bu bazalt tarlasını fark edemeyebilirsiniz gittiğinizde, çünkü ziyaretçi merkezi yapımı sırasında yaşanan yap-boz planlama sırasında bütün bu alan dümdüz edilmiş. Biraz ileride başlayan Göbekli Tepe’nin üzerinde yayıldığı kireçtaşı platosunun sınırında, arkeolojik kalıntıların olmadığı doğal bir alandı burası, o yüzden inşaat faaliyetleri sırasında daha da hoyrat davranılabiliyor maalesef. Ama Göbekli Tepe ile bağlantılı önemli bir doğal alandı bu bazalt tarlaları. Kendi dokusuna fazla müdahale etmeyen bir planlama yapılsaydı keşke. Bazalt volkanik bir kayaç türüdür. Rengi çok hoştur, dopdolu bir gri, bazen ışığa göre mavimsi ya da daha da koyu renkler görebilirsiniz, bu koyu tonları yüzünden zaten yörede karataş da derler bazen. Bir çok ince, çok homojen dokulusu, bir de üzeri gözeneklerle dolu delik deşik gibi görünen türü vardır. Bazalt, Göbekli Tepe’de arkeolojik kazılar sonucunda binlerce örneği bulunmuş olan vurgu ve öğütme taşlarının ana maddesidir. SİT alanının hemen yanı başındaki bahsettiğim bazalt alanının bu alet edevat için hammadde kaynağı olarak kullanıldığını düşünmek en hızlı ulaşılabilecek varsayım ama, burada benzer faaliyetlerin izlerini bulamamıştık. Bu yüzden, bu küçük volkanik alanın belki Göbekli Tepe’nin insanlar tarafından kullanımının sonlarına doğru oluşmuş olabileceğini düşünmüştük, ama buna yönelik başlayan analizler de birçok şey gibi yarım kaldı. Sarı-beyaz kireçtaşı Diğer taş, kireçtaşı ise sanki Göbekli Tepe’nin hamuru, ana elementi, ev sahibesi gibidir. Göbekli Tepe iki km uzunluğa varan bir kireçtaşı platosu üzerine yayılır, karakteristik mimari yapılarının duvar taşları gibi, bulunan heykellerin ve T-biçimli dikilitaşların hepsi bu kayaç türündendir ve bu kaya platosu üzerindeki taş ocaklarından çıkarılan kütlelerden şekillendirilmişlerdir. Taş devrinin çeliği, çakmaktaşı Sonrası ise hep çakmaktaşıdır. Kullanılan küçük aletlerin, kesicilerin, delicilerin yapıldığı yontma taş endüstrisi dediğimiz grubun hammaddesidir. Çakmaktaşına tarih öncesinin çeliği derler, ilk kırıldığında sterildir hatta. Misafir gibidir bu taş türü Göbekli Tepe’de, ama ana misafir; çoktur çünkü, hep ordadır, eksikliği hiç hissedilmez. Kazıda bulunan çakmaktaşı alet parçalarının sayısı yüzbinlercedir. Hammadde kaynakları Göbekli Tepe’nin tam üstünde, yanında değil ama yürüyüş mesafesinde, yakınlardadır. Kireçtaşı hep orada iken, çakmaktaşı buraya taşınmıştır, getirilmiştir. Ama her zaman hazır alet-araç gereç olarak değil, hammadde olarak, yumru olarak buraya getirilip burada işlenmiştir. Üretim zincirinin her aşamasını bulursunuz Göbekli Tepe’de, ilk çıkarılan kocaman parçalardan son düzeltmelerin eseri minicik kıymıklara kadar. Aynı zincirin halkaları büyük eserler için de mevcuttur. Üzerindeki hayvan kabartmaları, soyut sembolleriyle işlenmiş bitirilmiş dev gibi T-biçimli dikilitaşlar da, taş ocağında daha T’si anca bitirilmiş örnekler de, daha kazıda ilk bulunduğu anda bile müzede sergiye konulacağı belli olacak kadar hazır, özel heykel parçaları da, heykel atölyesi adını verdiğimiz alanda baş aşağı duran henüz bitmemiş ama üzerinde çalışıldığı anda bırakılmış parçalar da bulunur. Çakmaktaşı, kireçtaşı katmanlarının arasında yumrular olarak yetişir/oluşur. Bazen Urfa’da yol kazılarında toprak profillere baktığınızda taze taze, pırıl pırıl yumrular halinde görebilirsiniz örneklerini doğal konumlarında. Hatta kahve içmek için Balıklıgöl yakınlarında eski mağaraların düzenlenmesiyle oluşan birkaç mekâna yolunuz düşerse, mağara duvarlarına bakarsanız oralarda da çakmaktaşı yumruları görebilirsiniz. Bir de çok ender misafir taş türleri vardır Göbekli Tepe’de. Obsidiyen gibi. O kadar azdır ki bu malzemeden yapılmış buluntu sayısı, azlığı aşırı bir önem taşır. Bu parçaların hammadde kaynaklarını incelediğimizde Anadolu’nun farklı obsidiyen kaynaklarından geldiğini görebiliriz ve bu da kazılar sırasında ulaştığımız bir önemli sonucu destekler, Göbekli Tepe farklı bölgelerden gelen insanların ziyaret ettiği bir ritüel merkezidir. Kireçtaşının sarısı, beyazı, yağmurda ıslandığındaki pembemsi kırmızısı ana rengidir Göbekli Tepe’nin, bazaltların gri-mavisi bazen katılır buna, çakmaktaşlarının gri-siyah-kahverengi arası birbirine yaklaşan, kaynaşan renkleri ise yürürken yerde gördüğünüz hareketli ışıltının kaynağıdır. Bu da en kıymetli çakmaktaşı Rengi nedeniyle adı belki kireçtaşı olmalıydı, ama minicik bir yavru iken kazı alanına gelen köpeğimize ilk görüşte Silex adını vermiştim. Arkeologlar arasında çakmaktaşı için kullandığımız Latince kökenli kelime. Silex herkesin sevgilisi, etkileyici vakur bir köpek. Yaşlı kızım bekliyor hâlâ Göbekli Tepe’yi. Çiğdem Köksal Schmidt
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|