|
|
Devenin BoynuKategori: Türkiye | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 04 Ağustos 2017 13:12:59 Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı bir tüvit atmış: “İşten atılanlar, itirafçı olup, bizim gibi Fetocuların pisliklerini ortaya koysalar ve açıktan mücadele etseler sorun kalmaz” diyor. Aynen böyle demiş. Buna bazılarınız “Freudian slip” yâni bir yanlış söylemle bilinçaltının ortaya çıkması dese de, ben bunun Türkçemizin yanlış kullanılmasından kaynaklandığı görüşündeyim. Başkentin belediye başkanından resmî dilimizi doğru kullanmasını beklemek hakkımızdır diyorum.
Aslında Gökçek bence şunu demek istemiş: “İşten atılanlar, itirafçı olup, Fetocuların pisliklerini bizim gibi ortaya koysalar ve açıktan mücadele etseler sorun kalmaz”. Ha, bunun içeriğine katılıp katılmamak, ya da ne denli samimi olduğunu sorgulamak size kalmış. Ben son yıllarda giderek yozlaşan / yozlaştırılan Türkçe kullanımına bir örnek diye bundan söz etmek istedim. Buna benzer örnekler her gün, her saat televizyonlarda, gazetelerde boy gösteriyor ve çoğu kişi de bunu sorgulamayıp normalleşmesine yol açıyor. Ne yazık ki bu herhangi bir parti ya da görüşle sınırlı da değil. “Kimsenin bilmediği Atatürk’ün eşsiz eserleri”. Buyurun, buradan yakın. Atatürk’ü kimse bilmiyor muymuş? “Atatürk’ün kimsenin bilmediği eşsiz eserleri” demek isteniyor besbelli. “Dönemine damga vurmuş Namık Kemal’in büyük eseri Vatan yahut Silistre”. Dönemine damga vuran Namık Kemal mi, onun bu eseri mi, belli değil. Sayın Feyza Hepçilingirler’in Türkçe Off kitabında bu ve buna benzer yanlış kullanımlar konusunda birçok örnek var. Okumanızı öneririm. Onun da üzerinde durduğu ve ne yazık ki çok yaygın olan bir başka yanlış ta “maliye eski Bakanı”, “YÖK eski başkanı” ya da “Galatasaray eski kalecisi” gibi söylemler. Neymiş efendim, eğer “eski Maliye Bakanı” denirse eski olan bakan değil, Maliye olurmuş. Hayır. Maliye’nin eski olduğunu ifade etmek isterseniz “eski Maliye’nin bakanı” dersiniz. Deveye boynun neden eğri demişler. O da nerem doğru ki diye yanıtlamış. Bırakın, ben devenin boynuyla uğraşayım. İlkokulda alfabe öğretilirken “h” harfinin “he”, k harfinin “ke” olarak okunduğu öğretilir. Ve Türkçede w, x ve q harfleri yoktur. Bu günlerde “KHK” nedense “kaheka”, “PKK” “pekaka” diye, “CHP” birçoklarınca “cehape” diye seslendiriliyor. Her yerde w, x ve q harfleri var. Avrupa dillerinin, çoğu kez de İngilizcenin kültürel baskısının sonucu olan ifadeler de çok yaygın. Aynen “düğme” dururken “buton”, “torba” dururken “poşet” denmesi gibi. Bazı pis pis çeviri kokan ifadeler de var bol bol. “Olimpiyat Oyunları” “Olympic Games”den çeviri. Türkçede Olimpiyat Oyunları yoktur, Olimpiyatlar vardır. Bir de, Allah muhafaza, “tüm zamanların” saçmalığı var. Türkçemizde “gelmiş geçmiş” gibi güzel bir ifade varken neden “of all times”dan özentili bir çeviriyi kullanıyoruz ki? İngilizcede “I think” dediğiniz zaman bu yerine göre “düşünüyorum” ya da “sanıyorum” anlamına gelir. Şimdilerde nedense kimse sanıyorum / zannediyorum / zannedersem demiyor, herkes “düşünüyor”! Bu arada dile kazandırılan güzel sözcükler vara ama onların da doğru kullanıldığını söylemek olası değil. Örneğin “izleme”, “takip etme”nin bire bir karşılığı olan güzel bir sözcük. Ama izlemek “seyretmek” karşılığı değil. Televizyon izlenmez, seyredilir. Televizyondaki bir dizi izlenebilir. “Süreç” sözcüğü de bir başka örnek ve İngilizce “process” sözcüğünün tam karşılığı. Ama bu da “süre” yerine kullanılır oldu. Süre bir zaman aralığıdır, süreç bambaşka bir şeydir. Ama süreç deyince çok bilmiş göründüğünü sanan bazıları süre yerine süreç demekten çekinmiyorlar. 90’lı yıllardan söz edilebilir ama 95’li yıllar denmez. 95 sadece bir yıldır. “Etkin” sözcüğü “aktif”, “faal” karşılığı bir başka güzel sözcüktür ama ne yazık ki “effective” anlamına gelen “etkili” yerine kullanılmaktadır. Yabancı dillerden, özellikle İngilizceden Türkçeye girmiş sözcükleri İngilizcedeki gibi okuma hastalığı var bir de. “Meeting” İngilizcede “mîting” gibi okunur, Türkçede “i” uzun okunmaz. “Kabine” sözcüğündeki “i” harfi de kısadır, “kabîne” denmez. Bir de özellikle politikacıların, ya da söylediklerinin daha vurgulu olacağını düşünerek aynı anlama gelen iki sözcüğü ardı ardına kullanmalar var. “Öğe ve unsurlar”, “değer ve kıymet”, “politikacı ve siyasetçiler”, “menfaat ve çıkarlar”, “doğal ve tabii”, “muhteva ve içerik”, “ilkeler ve prensipler” gibi. Bunun lâf kalabalığından başka bir şey olduğunu söylemek olası değil. Ben her ne kadar Türkçeye dilin kuralları çerçevesinde yeni sözcükler kazandırılmasından yana isem de eski sözcükleri atmaya çalışmanın dili yoksullaştırdığı görüşündeyim. Ama o eski sözcüklerin hakkını vererek. At yarışları vs. için bahse girilen yerin adı Türkiye’de “İddaa”. Böyle bir sözcük yok, “iddia” var. “Tsunami” sözcüğü salt başında “ts” olduğu için “s” olarak okunması için yabancı dillerde böyle yazılıyor, ama okunuşu “sunami” olmalı. Ortalama ancak birkaç yüz sözcükle konuşan ve ne yazık ki düşünme kapasitesi de bu sınırlı sözcükler içine hapsedilmiş olan ortalama yurttaşımız özene bezene bilmediği sözcükleri kullanınca ortaya gülünç şeyler çıkıyor. “Muhatap” yerine “muhattap” mı ararsınız, “yanlış” yerine “yalnış” mı, “lanet” yerine “nalet” mi, “herkes” yerine “herkez”, “asgari” yerine “askeri” mi, “nâçizane” yerine “âcizane” mi ararsınız? Bilgiçlik taslayıp “vaka” demeye çalışanlar, doğru olan “vak’a” yerine “vakaa”, “meş’ale” yerine “meşâle”, “fıkra” yerine “fıkraa”, “tarikat” yerine “târikat” diyorlar. Ve işin acı tarafı, sokaktaki yurttaşın dili üzerinde etkili olan medya çalışanları bu hataları tekrarlaya tekrarlaya yanlışların yerleşmesinde suç ortağı oluyorlar. Türkiye’deyim. Devenin gövdesi çok daha uzun ve ayrıntılı yazılar gerektiriyor. Şimdilik bu kadar. Düzeltmeye boynundan başlayayım dedim.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|