Enis Batur'dan yine görsel bir ziyafet: Ziyaret, "bir konuşma, belki fazlası"nı içeriyor on beş düzyazı şiir ve siyah-beyaz fotoğrafla. Metruk bir yerin fotoğraflarını çekmiş Enis. Sonra da terkedilmiş bu yer üstüne düşünmüş. Derinlikli düzyazı şiirler yazmış.
Berlin Günceleri 11– 17 Şubat 2008
11 Şubat, pazartesi
“Kiraz Çiçeği”, Alman yönetmen Doris Dörie’nin filmi. Kasabalı yaşı bir karı koca. Doktorlar adamın ömrünün fazla olmadığını söylüyor. Kadın, bunu kocasına söyleyemiyor. Üç çocukları var: Kızı (lesbiyen), büyük oğlu (evli ve 2 çocuklu) Berlin’de yaşıyorlar. Küçük oğlan Japonya’da çalışıyor. Karı koca Berlin’e geliyorlar. Turistik görüntüler. Kuzey Denizi’nde tatil. Martılar, dalgalı deniz. Kadın kaldıkları otelde ölüyor. Yalnız kalan adam Japonya’ya gidiyor. Karısı, Japon kültürüne hayran(dı). En büyük dileği ünlü Fuji dağını görmekti. Tokyo’nun gece yaşamı ve insan seli. Yaşlı adam “Kiraz Çiçeği” mevsiminde karısının kazağını ve etekliğini giyiyor. Dans yapan genç bir Japon kızıyla tanışıyor. Birlikte Fuji dağını görmeye gidiyorlar. Adam bir gece dağın eteğinde karısının hayaliyle birlikte oluyor ve ölüyor.
Bu film etkiledi beni.
12 Şubat. Salı
Başım çatlayacak gibi.
Berlinale’ye yatıyor!
Eve zor atıyorum kendimi.
Akatalpa. Bursa’nın gülü! Sina Akyol’un şiirinden: “Ne zamandır, yazmadım. /Mesnevi okudum.”
Kitap-lık. Hakan Savlı. “sel elimi tutunca kalbi karışıyor içimdeki adamın”
Bulgur pilavı, kuru köfte. Yanında lahana turşusu.
13 Şubat. Çarşamba
Berlinale’ye değil, Rahime’yle doktora gidiyoruz.
Şiir Yıllığı 2007. Dopdolu. Yine de eleştirilecek bir şeyler bulacaklardır mutlaka. Bâki Asiltürk, bence iyi yapıyor bu işi. Onca derginin, kitabın bir yıl boyunca nabzını tutmak hiç de kolay değil! İ. M. Başat’ın “1980 Ayracı ve Şiir”, Haydar Ergülen’in “Nasıl ve Niye Yazmak?”, Yusuf Alper’in “Türk Şiiri ve Eleştiri” yazılarını okudum.
Orasından burasından okuyup duruyorum yıllığı.
14 Şubat, Perşembe
İle dergisinin eki “Şiir Kitapları ve Hayat 200” farklı bir çalışma. “2007 Yılında, Hayat Şiire, Şiir Hayata Dâhil Olabildi mi?” soruşturmasını yirmi bir şair yanıtlamış. Tarık Günersel’in yanıtı ilginç: “Bence, daima olduğu (ve herhalde olacağı) gibi kısmen. Bardağın onda biri dolu. Çölde iyi bir şey.”
“1 ) 2007 Yılında Yayımlanmış Şiir Kitaplarından, En Beğendiğiniz Beş Kitap İsmi ve Şairi,
2) Beğendiğiniz Bu Beş Kitaptan Seçtiğiniz İki Şiir,
3) Neden Bu Beş Kitap?”
Yirmi bir şairin yanıtı.
Otuz iki şairin şiiri.
Son soruşturma: “2007 Yılında Yayımlanmış, Okuyunca Etkilendiğiniz Şiir Kitapları Hakkındaki Görüşleriniz Nelerdir?”
Dört yazar yanıtlamış.
İle’nin yıllığıyla 2007’yi yaşamayı epeyce sürdüreceğim gibi görünüyor.
Kuru patlıcandan yapılan karnıyarığı, yanında da bulgur pilavı, sevmeyen var mıdır acaba?
15 Şubat, Cuma
Kitap-lık’ın şiir yıllığındaki kimi “at” imgesi dikkatimi çekti.
“yüzünde taşıyorsan rüzgârını, / bozkırda atlara eğik binilir” (Ahmet Uysal)
“çıkardım, seni kendimden çareye / kıvrılan bir atın kahrı gibi har ile” (Cenk Gündoğdu),
“çıkıverse çocukluğun sisli bahçelerinden /terlememiş atların öpsem boyunlarını” (Fatma Çolak).
Fatma N. de “bir ağaç gibi bakıyorsun” diyor. Bir ağaç nasıl bakar diye düşündüm.
Enver Ercan’ın dizesi, “türkçenin dudaklarısın sen”.
Akşam yemeği: Nohutlu, küçük köfteli, havuçlu pırasa.
16 Şubat, Cumartesi
Enis Batur’dan yine görsel bir ziyafet: Ziyaret, “bir konuşma, belki fazlası”nı içeriyor on beş düzyazı şiir ve siyah-beyaz fotoğrafla. Metruk bir yerin fotoğraflarını çekmiş Enis. Sonra da terkedilmiş bu yer üstüne düşünmüş. Derinlikli düzyazı şiirler yazmış:
“Kimsesiz bir mağrur.
Boş, boşluğa yontulmuş, uzun bir cümleyi / tamamlayan bir soru işareti gibi duruyor şimdi.
Beni karşısına bunca ürpertili, ürkek, gene / de cüretkar (‘ yaklaşmak kesin tehlikeli ve yasaktır’) / sokulmaya yönelten, beni uzaktan kendine çağıran / başka bir şey mi, o duruş.
Yaban fiil durmak.
Çevrede herşey devinirken öylece durayazmak.”
Bahçede çiğdemler açtı ve bu bana bir duble rakı içirdi.
17 Şubat, Pazar
58. Berlinale’deki ödül dağılımı tartışma yarattı. Portekizli yönetmen José Padilha’nın “Tropa de Elite”si (yönetmenin ilk filmi) -eleştirmenler hiç şans tanımazken-, Altın Ayı’yla ödüllendirildi. Uyuşturucu trafiğindeki polisle çeteler arasındaki sıkı ve çıkara dayalı ilişkiyi bol çatışmalı ele alan yönetmenin yüzü güldü elbette.
İranlı Reza Najie “en iyi erkek” oyuncu ödülünü aldı. Buna sevindim. İran filmi ne dini, ne de yönetimi öne çıkarmıştı. Ailesi için didinen, kendini parçalayan bir adımın dünyasını yalın bir biçimde ele almıştı yönetmen.
Dünyanın sinema kalbi Berlin’de attı on gün boyunca. Yıldızlar, yönetmenler , öyküler, dramlar, aşklar... geldi geçti.