Adaletten nüfusun %90’nın umudunu kestiği ülkede insanların “Adalet ne ola ki?” demesinde şaşılacak bir şey yoktur. Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Evrensel boyutta baktığımızda temel başlık olarak insan hakları gelir ki tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklere denir. İnsan hakları, ırk, ulus, etnik köken, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Ya hayvan hakları, çevre hakları, işçi hakları? Türkiye’de hangi birisini yürüyerek çözebilirsiniz?
Bugün nüfusun %50’sinin ben demokrasi istemiyorum demesi, ülkede güce tapımın son onbeş yılın doruk noktasına ulaştığını gösterir. Tüm sinir uçları alınmış bir toplumda 69 yaşındaki bir kişinin 450km yolu yürümeyi göze alması gerçekten takdir edilecek birşeydir.
Her ne kadar bu kişinin bugüne kadar yaptıkları ya da yapamadıklarını eleştirseniz de bunlar, bugün yaptığı doğru bir eylemi küçültmez. Hele bu yürüyüş adalet gibi insana özgü evrensel bir doğru içinse.
Bilmem kaç kişi hatırlar ya da gençlerden kaç kişi bilir "Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü"nü. O da yaklaşık 450 km idi. Samsun’dan Anıtkabir’e. 1968’de yüründü. Yürüyenlerin önünde Türk bayrağı ile Deniz vardı. Deniz Gezmiş.
Şöyle diyordu Deniz. “Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı’ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumundadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Elbette tarihi önderlik sorunu ayrı bir konudur. Bugün için gençlik, mümkün olduğu kadar geniş halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için devrimci eylemde bulunacaktır. Kemalist Devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara maledilmesi sağlanacaktır. Gençlik bütün Kemalist güçlerle yek vücut olmak zorundadır.”
*Aradan bir 50 yıl daha geçti. Durum değişti mi?
Hayır.
Hatta daha da kötüleşti.
Artık sorun sadece anti-Kemalist gerici politikacılar ve emperyalistler değil faşizan bir tek adam yapılanması.
Gelelim ilk soruya “Adalet için yürümek yeter mi?”
Elbette hayır.
Ama bir yerden başlamak gerek.
İnsanların kendine güvenmesi, umutlanması, birey olduklarının bilincine varması için.
Adaletin olmadığına inanan %90 yol kenarında yürüyenleri alkışlayacağına bu yolda yürüyenler ile 400-500 metre yürürse o zaman bir şeyler değişebilir.
* Deniz Gezmiş, 23 Aralık 1969 yılında, Devrim Gazetesine verdiği röportajdan