|
|
Kim Hüdavendigâr?Kategori: Dünya | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 09 Mart 2008 01:19:17 Ulusların tarihlerinde simgeleşmiş olaylar vardır. Çanakkale muharebeleri bunlardan biridir. Avustralya için bu, ulus bilincinin ilk kez oluştuğu "Galibolu kampanyası", Türkiye içinse Çanakkale muharebeleri olarak bilinir.
İlginçtir, İngiliz ve Fransız güçlerinin yanında yer alan Avustralya kuvvetleri büyük kayıp verip yenilmişler ve bugün halâ anılan bu yenilgi Avustralya için bir dönüm noktası olmuş, yenilen askerlerin kahramanlıkları destanlaşmıştır. 619 yıl önceki Kosova savaşı da Sırplar için böyle bir dönüm noktası sayılır. Türklerin 1071’de başlayan Batıya açılımı Avrupa’ya geçip Balkanlara yayılma ile devam etmiş ve üçüncü Osmanlı sultanı I. Murat 1389’da Kosova’da başta Sırplar olmak üzere birleşik Hıristiyan güçleriyle savaşa tutuşmuştu. Bunların çoğunu lise tarih derslerinden biliriz. Hüdavendigâr (efendi) olarak anılan Murat’ın babası Orhan Bey, annesi de bir Bizans prensinin kızı olan Holofira (Nilüfer Hatun) idi ve genç Murat ilk eğitimini annesinden aldı. Osmanlı’nın, 400 yıl yan yana yaşadığı Bizans kültürünün devamı olması, Hıristiyanlardan kız alınması ve bu kızların giderek nüfuz sahibi “valide sultan”lar olması daha o günlere dayanır. 1389’da Osmanlı’nın kurucusu Osman Bey’in torunu Murat, karşısında Osmanlı’nın batıya yönelişini durdurmak isteyen bir ittifak buluyor. Sırp prensi Lazar’ın merkezi Priştina, yâni bugün bağımsızlığını ilân eden Kosova’nın başkenti. Sırp, Bosna, Macar, Ulah, Arnavut, Leh ve Çeklerden oluşan Hıristiyan ordusu ile muharebe 9 Agustos 1389 günü sekiz saat sürüyor, Osmanlı kazanıyor, Hıristiyan komutanı Lazar ile oğlu, esir alınıyor. 63 yaşındaki Murat’ın, muharebe meydanında dolaşırken, Lazar'ın damadı, yaralı Sırp asili Miloş Obiliç tarafından bıçaklanıp öldürüldüğü anlatılıyor. Sırplarca kahraman sayılan ve ülkesini işgâle gelen bir hükûmdarı öldüren Miloş’un akıbetinin ne olduğunu tarih kitapları yazmıyor. Osmanlı’nın Balkanlara yerleşmesiyle Müslümanlık yayılıyor, Arnavut, Boşnak, Pomak gibi müslüman Balkanlı halklar ortaya çıkıyor. Hıristiyan gelenekleriyle fazla çelişmediği için çoğu Bektaşiliği yeğliyor. Biliyoruz, artık Yugoslavya diye bir ülke kalmadı, Tito’nun ölümünden sonra ülke paramparça oldu. Ve daha 1990’larda Balkanlarda zehirli başını kaldıran milliyetçilik yılanı “etnik temizlik” diye bilinen ırkçı katliamlara yol açtı. Özellikle Sırp milliyetçilerinin işlediği cinayetler, katliamlar 20. yüzyılın sonlarında insanlığın yüz karası oldu. Bugün Bosna-Hersek, Hırvatistan bağımsız ülkeler. Kosova da bağımsızlığını ilân etti. Soykırıma maruz bırakılan bu halkın bağımsızlığı birçok ülke tarafından, bu arada Türkiye tarafından da kutlandı. Kosova’nın bağımsızlığı birçok ülkede büyük tedirginlik yarattı. Baskların bağımsızlık istemlerinden korkan İspanya, Kafkaslarda Çeçenlerin ve diğerlerinin bağımsızlıklarına karşı çıkan Rusya ve daha birçok ülke rahatsız. Özellikle de Sırplar için Sırp ulusunun beşiği olarak görülen Kosova’nın simgesel anlamı var. Ezilen halkların bundan kurtulmak istemeleri elbette anlaşılır bir olgu. ABD ve Avrupa böylesi bağımsızlık girişimlerini destekliyor. Burnumuzun dibindeki Doğu Timor da bunun bir başka örneği. Peki “batı” gerzek Bush’un sık sık dillendirdiği gibi “özgürlük ve demokrasi” için mi bunu yapıyor? Clinton Kosovalıları veya Boşnakları pek sevdiği için mi Sırbistan’ı bombaladı? İnsan, “bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” demiyor mu? Eski kovboy filmlerinde sıkıntı içindeki güzel kızı kurtaran kahraman “kurtuluş”un ardından minnettar olan kızı hemen yatağa atmıyor mu? Kuzey Irak’ta Kürt yönetiminin kurulmasını destekleyen arkadaşlarım Kürtlerle ABD’nin çıkarlarının örtüştüğünden söz ediyor. Yüzyıllardır ezilen Kürtlerin, neredeyse soyları kurutulacak olan Kosovalıların, önce Portekiz, sonra Endonezya baskısı altında ezilen Doğu Timorluların, Ruslaştırılmak istenen Kafkas halklarının, Çinlileştirilmek istenen Uygurların bağımsızlık istemesi elbette anlaşılır birşey. Ancak, Avrupa devletleri, yüzyıllardır süren düşmanlıklarını bir kenara koyup bir Avrupa devleti olarak birleşme süreci içindeyken bu bölünmeler, parçalanmalar kimin çıkarına, batı kendisi bir yandan birleşirken öte yandan başka ülkelerdeki parçalanmaları neden destekliyor diye de sormamız gerekiyor. Hindistan’dan çekilirken İngiltere’nin marifetiyle ülkenin önce üçe, sonra dörde bölünmesinin sonuçlarının ne olduğu bizim için önemli bir ders olmalı. Osmanlı’dan bağımsızlığını kazanırken tek bir Arap devleti hayali olan Arapların nasıl emperyalistlerce pay edilip parçalandığını unutmamalıyız. Nasır’ın Mısır-Irak-Suriye Birleşik Arap Cumhuriyetinin nasıl sabote edildiğini, Nasır’ın nasıl harcandığını da anımsamalıyız. Bırakın değişik milliyetlerin, etnik grıpların farklılıklarını, çok kez komşu iki köy arasında bile kültürel farklılıklar vardır. Önemli olan bu farklılıkların kabul edilerek birlikte yaşama azmi, kararlılığı gösterilmesi, belli sınırlar içindeki her grubun, her bireyin varlığının, değerlerinin, kültürünün kabûlü, saygınlığıdır. Yukarıdaki örneklerde bunu yapmayan devletler bağımsızlık istemleriyle karşı karşıya kalmışlar, kalmaya devam edeceklerdir. Bu da emperyalist güçler karşısında daha bölük pörçük, daha kolaylıkla alt edilebilecek, ya da satın alınabilecek “devletçik”ler yaratılmasına yol açacaktır. Emperyalizmin küresel sömürüsünü sürdürebilme umudu buna bağlıdır. Küresel güçlere baktığımızda dünyanın en büyük 100 ekonomisinin yalnızca 49’unun ülkeler, 51’inin ise çokuluslu şirketler olduğunu görüyoruz. Bu devletçikler mi bu çok uluslu şirketlere direnebilecekler? Güçlü bir Türkiye, güçlü bir Rusya, güçlü bir Çin emperyalizm için ciddi tehdit oluşturur. Türkiye bugün ABD yörüngesinde olsa bile bu yörüngeden çıkabilmesi, güç kazanmasına bağlıdır. İnsanların ait olma gereksinmesi en kolay ifadesini din ve milliyette bulur. İnsanların, aidiyetlerini din ve milliyetle tanımlamak yerine, “ben insan ırkındanım” demeye başlaması, kendisinde hak olarak gördüğü herşeyin diğer insanların da hakkı olduğunu kabullenmesi daha iyi bir dünya için tek umuttur.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|