|
|
YENİKAPI’nın Büyük Faşist SahnesiKategori: Türkiye | 0 Yorum | Yazan: Tayfun Şahin | 08 Ağustos 2016 23:24:07 “Dört yüz milletvekili verin bu iş bitsin” demekle “Yenikapı’ya gelmeyen haindir” demek arasında fark olmadığı gibi “millet iradesi” demekle “milletin iradesi benim” demek arasında da fark yok. Erdoğan, elindeki tüm propaganda gücünü kullanarak geçen 14 yılın üstünü kalın bir örtüyle örtüp herkese aynı çağrıyı yaptı: “Benim irademde birleşin!” Kendine sanatçı diyen o güruhun yaptıklarına bakın.
“Ben de buradayım, ne olur beni de görün” diye çırpınırken düştükleri hali aynaya baksalar görecekler ama birbirlerinin riya dolu yüzlerine baktıkları için “bunun durumu benden kötü” diye kendilerini avutmayı tercih ediyorlar. Ama mesele Yenikapı sınırlarını aşıyor elbette. Topyekûn bir ülke, Erdoğan’ın emri altına girmeye zorlanıyor. Erdoğan “tek adamlığını” ilan ederken sahne kalabalık olsun diye hiçbir masraftan kaçınılmıyor. Memleketin tüm kayıkları Yenikapı açıklarında, memleketin tüm imkânları Yenikapı meydanında ve “Yeni Türkiye’nin kuruluşu Yenikapı’dan” ilan ediliyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü Erdoğan açıkça ilan ediyor. “Ben değişmem! Siz değişeceksiniz!” Asıl soru da bu zaten! Nasıl bir değişim bu? Değişimin yönü ne? Önce semboller üzerinden yeni dönemin kodları yazılıyor. Şanlı Türk bayrağı ya da AKP’nin ayaklar altına aldığı, Gezi direnişinde “ilericilerin eline geçirdiği” ay-yıldızlı bayrakla başlıyor yeni dönem. Madem milleti birleştiren ortak semboller var o zaman ortak sembolleri kişisel sembol haline getirerek başlayayım diyor Erdoğan. Kendini partiler, sınıflar, felsefeler, gruplar, çıkarlar üstü konumlandırmak için birliğimizin sembolünü usta bir manevrayla eline geçiriyor. Bundan sonra çok daha fazla bayraklı gösteri yapılacağının haberi verilmiş oluyor. Tabi sadece bayrak değil el değiştiren. Yeni dönemde “milli olan ve Erdoğan’ın” kendi iktidarının önünde engel gördüğü her şey el değiştiriyor. Esir düşen Genelkurmay Başkanının temsil ettiği ordu gibi… El çabukluğuyla siyaset üstü olması gereken Türk ordusu Erdoğan’ın ordusu haline getiriliveriyor. Hem de Harp Okullarını, Harp Akademilerini kapatacağım iddiasına rağmen. Lütufla Genelkurmay koltuğunda kalan Akar, hiç sıkılmadan “Her yönüyle milli ve yerli olan yüksek siyasi liderlikçe verilen direktifler doğrultusunda…” gibi bir cümle kuruveriyor. Yani Erdoğan’ın “milletin iradesi benim” tezine uygun olarak orduyu Erdoğan’ın peşine bağlıyor. Bu haliyle siyasete doğrudan müdahale eden ve tarafsızlığını yitiren bir Genelkurmay Başkanının bundan sonraki süreçteki rolü de ortaya çıkmış oluyor. Erdoğan’ın kişisel muhafızlığı… Sembollerden devam edersek artık Diyanet İşleri Başkanının da hayatımızın tam ortasında olacağı ilan ediliyor Yenikapı’da. Kuran Tilaveti adı altında tüm ülkeye sadece Sünnilik dayatılmıyor aynı zamanda “Erdoğan’ın yeni devletinin laiklik anlayışı” da ortaya konuyor. Onlarca TV kanalı “İnanç Dünyası” programına çevrilirken, dinin de ibadetin de sadece “şekli kısımlarının” kullanılacağı ama “kâmil adam, arif adam, erdemli adam, hikmetli adam” olmak için uğraşılmayacağı ilan ediliyor. İmam, dini şekle boğarken ülkenin dört yanındaki yurttaşlar da “cemaat” olmak zorunda bırakılıyor. Demek ki “Yeni Türkiye’de” 4+4+4 tartışmasına yer yok. İmam Hatiplerin her yeri ele geçirmesine dair tartışma yok, “alnı secde gören iyi insandır” yalanını tartışmak yok. Ama bol bol dini duyguların sömürülmesi ve dinin şekle boğulması var. Darbeci diye ölülerin toprağa verilmesini engelleyen Diyanet İşlerinin “tepe memuru”, “Yeni Türkiye’de” uygun bir konum alıyor. Bu haliyle yarınlarda her mitingin, her açılışın, her konuşmanın diyanet işlerinin şekli ritüelleriyle doldurulacağının haberi veriliyor. Türkiye topyekûn “açık hava camiine” dönüştürülüyor. Kılıçdaroğlu Faşizmin Büyük Sahnesinde Yenilgiyi Kabul Etti! Kılıçdaroğlu iyi mi konuştu? Kılıçdaroğlu yuhalandı mı? Kılıçdaroğlu iyi mi yaptı? Kılıçdaroğlu eşini neden getirmedi? Kılıçdaroğlu doğru mu söyledi?... Listeyi ne kadar uzatırsanız uzatın Kılıçdaroğlu “Yeni Türkiye’nin Büyük Faşist Sahnesinde” yer aldıktan sonra tüm sorular anlamını kaybediyor. Çünkü bir kez daha Kılıçdaroğlu yenilgiyi kabul ediyor. Erdoğan’ı ve geçmiş 14 yılı 2 hamleyle temize çekiyor CHP Genel Başkanı. Kaçak Saray’a gitmek ve Yenikapı’da “Yeni Türkiye’nin Büyük Faşist Sahnesinde Arz-ı Endam Etmek!” O sahnede söylenen sözler kendilerine sanatçı diyen şakşakçıların “Aman duygusuz ve sert durayım” “Kimse beni onlardan sanmasın!” bakışları arasında buhar olup uçuyor. Kılıçdaroğlu, tam da Ferhat Göçer’in, Burcu Esmersoy’un gergin bakışları sebebiyle boşluğa konuşmuş oluyor. Tüm bu mizansen “Ulan hepiniz ordaydınız be!” denilecek günler için hazırlanmış ve bir toplum “iradesini” tek adama teslim ediyor. Kılıçdaroğlu’nun dâhil olduğu o sahnede tüm kavramlar yer değiştiriyor. Milli cephe yeniden kuruluyor, büyük hikâyeler yazılıyor ve Erdoğan kısa süre sonra başlatacağı “Büyük Saldırıyı Planlarken” Kılıçdaroğlu tüm umutlarımızı Yenikapı’daki insan seline teslim edip çıkıyor. Biliyorum ki her gazetede ve her televizyonda “İşte bu!”, “Özlenen tablo!”, “Milletimiz el ele!” manşetleri ve sözleri kulakları ve gözleri dolduracak. Biliyorum ki bu hengâme içinde alternatif sesler duyulmayacak ama tarihe not düşelim diye söylüyorum. Tarih, Yenikapı tiyatrosunda sahne alan liderleri de sanatçıları da sporcuları da not alıyor. Günü gelince okunacak suç listesi yazılıyor Yenikapı’da. Bir ülke başına “yeni” konup “Erdoğanland” haline dönüştürülürken tüm propaganda imkânları “İşte özlenen Türkiye!” manşetleri için feda edilmiş oluyor. Ama sadece burada kalmayacak. Koalisyon meraklısı CHP milletvekillerinden bir kısmı işaret fişeğini çakıyor. Koalisyon ihtimalinin olmadığını kendileri de biliyor. Bu çıkışla “Yeni Türkiye’yi tanıyoruz!” diyorlar aslında. Biz de “rolümüzü oynarız” diyor koalisyon şakşakçıları. Berkini unuturuz, Abdocan’ı hatırlamayız, laiklik demeyiz, ordunun çözülmesine ses çıkarmayız diyorlar ses birliğiyle. Yeter ki rol verin, rolümüzü oynayalım diyorlar Reis’e! Yeni Türkiye’nin Yeni Uygulamaları Şimdiden rol dağılımı belli aslında... Erdoğan orduyu parçalarken, yüzlerce yıllık geleneği yerle bir edip, İmam Hatiplerden ordu kurarken “mızmızlanacak olan muhalifler” şehir içinde kalan askeri birliklerin arazileri söz konusu olunca arka arkaya demeçleri patlatmayı planlıyorlar. “Park olsun, tarla olsun, orman olsun!” Vatan dediğimiz coğrafya savunmasız bırakılırken ve ordu hızla tarikat ordusuna çevrilirken susanların arsa üzerinden feryatlarına şaşırmayın sakın. Koalisyon fırsatçıları kimse onlar da o. Rolümüzü oynarız demek neyse “askeri arazileri park yapalım” demek de o! Dedik ya şekle boğuluyor bu coğrafya diye. Erdoğan, hepimizden iyi görüyor gidişatı. Kendine tanrılar katında bir yer uygun görmüş, AKP’ye, MHP’ye ve CHP’ye sesleniyor! Milletim idam istiyor. Siz yasayı önüme getirseniz ben onaylarım diyor. Klasik Erdoğan! Tüm partileri aynı sahneye toplayarak kendini onların üstüne koyuyor. Bu anlamda mesele AKP’yi de aşıyor. AKP de feda edilebilir bir yapı haline dönüşüyor. AKP de MHP’leşiyor, CHP’leşiyor. Başkan Erdoğan’ın olduğu bir ülkede partilerden sadece biri halini alıyor. Ama vazgeçilmezliği kalmıyor AKP’nin. Fiili başkanlık resmiyete döküldükten sonra yok olmak üzere beslenen bir canlıya evriliyor AKP: Yenikapı, bize mesajlarını vermeye devam ediyor. Darbe ayağıyla orduyu iyice hızaya soktuktan sonra merak etmeyin 30 Ağustoslar da yeniden Erdoğan eliyle kutlanacak. Merak etmeyin jandarmanın üniformaları hemen değiştirilecek. Sonra kapatılan Harp Okullarının, Harp Akademilerinin kadrolarına imam hatipli çocuklar gelecek ve işte o zaman bir propaganda başlayacak ki görmeyin. Kışlasına vidanjör çekilen, subayı aşağılanan, işkenceye tabi tutulan Türk ordusu Erdoğan’ın ordusu olarak hayatın merkezine oturacak. Erdoğan’a polisi yetmeyecek askeri de her gün karşısında hazır olda görmek isteyecek. Ama Yeni Türkiye bu… Çok değil kısa süre sonra, “Milli mutabakat” altında Erdoğan devleti kurulunca Taksim de 1 Mayıslara açılacak. Hem de Başkomutan Erdoğan önderliğinde! Taksim meydanının anısı kirletilecek önce. Son darbeyi vurmadan önce mutlaka orası da fethedilecek(!) Önde Başkan Erdoğan, arkasında sınıfsız işçileri… Tuvaletini temizlediği sanatçıyla yan yana Erdoğan diye bağıracak sınıfsız işçiler. Bir sarılma, bir öpüşme ki sorma! “Ne güzel kardeş kardeş yaşıyoruz!” diyecek Başkan Erdoğan. Az sayıdaki sınıflı işçiyi de TOMA’ların altında ezdik mi tamamdır! İşte Taksim’e Cami yapmak için her şey tamamdır! Yenikapı Geçilmek için Değil Yıkılmak için Var! Tabi bunlar olacak olanlar. Bir de zaten olanlar var. Yenikapı’nın kapısı Alevilere kapalı... Cumhuriyetçilere, laiklere, solculara, aklını Başkan(!) Erdoğan’a ya da Serok(!) Apo’ya teslim etmemiş Kürde kapalı. Bilime kapalı, işçilere, emekçilere, aydınlara, köylülere kapalı… Yenikapı’nın çeliği Amerikalı, anahtarı patronların elinde… Korumalık göreviyse tarikatların elinde… Bu kapıdan geçiş kolay değil. Yenikapı geçilmek için değil yıkılmak için yapılmış sanki. Günün sorusu da bu belli ki: Kim geçecek? Kim yıkacak? CHP bu soru etrafında bölünüyor. Koalisyoncular geçme tarafında, bağımsızlıkçılar yıkalım diyor. HDP diye parti zaten yok! Onlar efendileri ne derse oraya yamanıyor. MHP, eşit olmayan iki parçaya bölünüyor. Büyük taraf geçmek istiyor, küçük taraf mecburen direnişte. Aleviler ikiye bölünüyor! Kemal Kılıçdaroğlu var diye kapıya menteşe olan az ama örgütlü gruplar Yenikapı’ya gidelim ve kapılardan geçelim diyenler. Çok daha büyük kısımsa bizi bu kapının önünde yakarlar deyip seslerini yükseltiyorlar. Onlar tercihlerini Mustafa Kemal Atatürk’ten yana kullananlar. Soru dalga dalga her yere ulaşıyor. Geçmek isteyenlerle yıkmak isteyenler ayrıştıkça ayrışıyor. Yenikapı, muhalefeti yeniden yaratıyor! Yenikapı, yıkılmayı bekliyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|