|
|
Bedava ÖzürKategori: Avustralya | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 22 Şubat 2008 10:54:33 "Bedava yaşıyoruz, bedava" Orhan Veli | Keloğlan -raslantı bu ya- dağda bayırda dolaşırken sihirli lâmbayı bulmuş, ovuşturmuş, içinden bir dudağı yerde, bir dudağı gökte bir cin çıkmış. Cin "Dile benden ne dilersin?" diye sorunca korkudan dudağı uçuklayan Keloğlan "Özür dilerim" demiş.
Her ne kadar “lütfen” ve “özür dilerim” bizim kültürümüzün bir parçası olamamışsa da şimdilerde bir “üzgünüm” lâfıdır gırla gidiyor. “I am sorry”den dolaysız çeviri olan “üzgünüm” elbetten “özür dilerim”in yerini tutmuyor. Ama bizler hiçbir zaman özürlü, kabahatli olduğumuzu kabul etmeyen bir kültürün çocuklarıyız. “Kabahat gelin olmuş ta kimse almamış” deriz. Sabık başbakan Howard büyük bir tutarlılık içinde hep bağnazlık sergilemiştir; eğer tutarlı bağnazlık tutarlılık sayılırsa tabii. Çocukları zorla alınan, çalınan yerlilerden özür dilemeyi “ben yapmadım ki özür dileyeyim” diye hep reddetmiştir. DNA’sını araştırsak herhalde soyunda bir Türklük vardır. 8 yıl önce şöyle yazmışım: 28 Mayıs 2000. Avustralya’nın Sydney kentinde yarım milyon insanla birlikte yürüyorum. Çoluk çocuk, genç yaşlı, bastonla, tekerlekli iskemleyle yürüyüşe katılanlar. Beyaz, siyah, sarı insanlar. Zengin, fakir. Oluk oluk akan insanların yüzünde haklı olduğunu bilmenin inançlı güveni. Sataşma, itişme kakışma, kavga yok. Politikacılar da var aramızda, kimisi inanan, kimisi de inanıyor gözükmek gereği duyan. Eksikliği belli olan, Başbakan olmasa kimsenin umursamayacağı küçük Coni. Coni “maalesef”, “üzülüyorum” falan diyor ama bir basit sözcüğü, “sorry” sözcüğünü söylemekten kaçınıyor. Yerli halkın çektirildikleri ve halâ da çektiklerini artık bilmeyen kalmadı; Coni de biliyor. Ama”sorry” derse tazminat davaları açılabileceğini, bayraktarlığını yaptığı büyük şirketler yerine 212 yıldır canına okunmuş insanların cebine devlet kasasından para girebileceğini biliyor ve “sorry” demiyor. Yürürken John Lennon’ın şarkısı geliyor aklıma. “Imagine” diyor John Lennon: “Hayal edin cennet olmadığını, bir deneyin, kolay Altımızda cehennem olmadığını, üstümüzde yalnızca gök kubbe Hayal edin herkesin gününü gün ettiğini Hayal edin ülkeler olmadığını, güç değil bunu yapmak Öldürmek ve ölmek için bir neden olmadığını ve din de olmadığını Hayal edin herkesin barış içinde yaşadığını Belki hayalcisin diyeceksiniz Ama bir tek ben değilim ki Umarım bir gün katılırsınız bize Ve dünya tek bir dünya olarak yaşar Hayal edin mülkiyet olmadığını, bilmiyorum elinizden gelir mi Aç gözlülük ve açlık için gerek olmadığını, tüm insanların kardeşliğini Tüm insanların tüm dünyayı paylaştıklarını”. Deniz’ler, Hüseyin’ler, Yusuf’lar, Sinan’lar, Bingöl’ler geliyor gözümün önüne, birlikte yürüyoruz. Budapeşte’de, Prag’da Rus tanklarına, Tianenmen alanında Çin tanklarına göğüs gerenlerle, Filipinler’de hırsız Markos’tan kurtulmak için yürürken askerlerine çiçek sunan yüzbinlerce Filipinli ile birlikte yürüyoruz. Fiji’de ırkçı bir iş adamı bakanlar kurulunu rehin almış, baştakilerin belirli bir soydan olmamalarına karşı harekete geçmiş; başbakan Chaudry ile birlikte yürüyoruz. Bunu uluslararası dayanışma içinde protesto eden Avustralya sendikaları küçük Coni’nin hükûmeti ve tetikçisi Peter Reith tarafından iğdiş edilmeye çalışılıyor. Sendika üyeliği yüzde 20’ye düşmüş. Sendikacılarla birlikte, zenginliklerini başkalarının sefaleti üzerine kuranların savunucusu bir hükûmete karşı yürüyorum. Yürüyorum. Bir başka vurulanla birlikte, düşleme, daha iyi, daha insancıl, daha âdil bir dünya hayal edebilme yürekliliği göstermiş bir başka güzel insanla, Martin Luther King’le birlikte yürüyorum. “Bir gün dört küçük çocuğumun derilerinin rengine göre değil, kişiliklerinin ne olduğuna göre değerlendirileceği bir yerde yaşayacaklarını düşlüyorum” diyor Martin Luther King, 1968’de kurşunlanmadan önce. Dünyanın en yoksul ülkelerinden Etiyopya ile Eritrea arasındaki savaşın bitmek üzere olduğu haberleri geliyor. Bilânço: binlerce ölü, savaşın faturasını yıllarca ödeyecek, açlığa, yoksulluğa, kıtlığa mahkûm edilmiş binlerce şiş gözlü, şiş karınlı, kürdan bacaklı çocuk. Irak’ta yeni dünya düzeni gereği açlığa ve ilâçsızlığa mahkûm edilen ve her gün bakımsızlıktan ölen çocuklar. Etiyopya’ya, Eritrea’ya, Saddam’a, petrol şirketlerine karşı yürüyorum. Dünyanın zengin ülkelerinden birinde, karnımız tok, sırtımız pek, dünyanın en güzel limanlarından birinin iki yakasını birleştiren demirden bir köprüyü geçiyoruz yavaş yavaş. Ağır ağır akıyor insan seli. 500 000 kişi diyorlar. Eminim yürüyenlerin bir çoğunun kafasında ne Deniz Gezmiş var, ne John Lennon ne de Martin Luther King. Akşam nerden ekmek bulacağız kaygısı da yok kimsede. Yürüyoruz da ne oluyor sanki? Irak’taki çocuk ilâç, Etiyopya’daki ekmek mi buluyor biz yürüyoruz da? Anonim Alkolikler kuruluşunun bir şiarı var. Diyorlar ki “Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilme gücü ver, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme olgunluğu ver, en önemlisi neyi değiştirip neyi değiştiremeyeceğimi ayırt edebilme bilgeliğini ver”. Güçsüz değiliz, değiştirebileceğimiz şeyler var. Bir milyon ayak, köprüyü geçerken sessizce bunu söylüyor. 500 000 kişi çıkarı için yürümüyor, başkalarına yapılan adaletsizliğe karşı yürüyor. Aç gözlülüğe, köşe dönmeciliğe, yeni dünya düzeni denen yeni sömürgeciliğe karşın başkalarına yapılan adaletsizlik için sokaklara dökülen 500 000 kişi. Umut veriyor bana. “Yaşamak bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine”. Yeni Başbakanımız Rudd, yerli halktan özür diledi. Demek ki birşeyleri değiştirebilmişiz dedim 8 yıl sonra. Eski bakan Tony Abbott tazminat olmadan özürün anlamsız olduğunu söylüyor. Milyarlar tutarında bütçe fazlası varken tazminat vermeyiz demek Rudd’a yakışmıyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|