|
|
Erdoğan’ın Senaryosunda Muhalefet OyunuKategori: Söyleşi | 0 Yorum | 25 Aralık 2015 14:11:20 7 Haziran’dan 1 Kasım’a uzanan süreçte hem acı veren kanlı olaylar yaşandı hem de iktidardan düştü denilen AKP oy oranını büyük ölçüde arttırdı. Takip eden süreçte tüm muhalif partilerde tartışmalar yaşanırken AKP çok daha sert bir siyaset tarzına yöneldi. Bugünlerde en çok duyduğumuz sözler “hain, casus, terörist, ihanet” vb. kelimeler. Bu konularda www.cagdasses.com Siyaset Bilimi ve İletişim uzmanı CHP’li yazarımız Tayfun Şahin’le ülkenin durumunu ve yarınların olası gelişmelerini konuştu.
İşte o röportaj: Sayın Şahin, 7 Haziran’la 1 Kasım arasında ne oldu da AKP bu kadar büyük bir sıçrama yapabildi? Bir siyasi parti veya partinin lider kadrosu için en kötü şey seçim kaybetmek değildir, ondan daha kötü olan “neyi, nasıl ve neye göre değerlendireceğini bilmemektir.” Maalesef 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar geçen süre muhalefet unsurlarının “Her şeyi AKP’ye bağlı olarak algılamak!” gibi bir hastalığa yakalandığını teyit etti. Gelinen noktada muhalefet partilerinin özgün hiçbir değerlendirmelerinin kalmadığını görüyoruz. Çok acı ama her şey AKP’nin etrafında dönüyor. Muhalefet partileri, yaşamın doğal akışını bile AKP’ye teslim ettiklerinin farkında değiller. Örneğin, “başarı” kavramını AKP olmadan tanımlayamayan bir anlayış gelişti. 7 Haziran gecesi muhalefet partilerinin tamamı kendi aldıkları oy oranlarını değil AKP’nin aldığı oy oranını değerlendirdiler. Bu yüzden CHP’nin bahçesinde kutlama yapan gençleri gördük. İktidar olamamanın, oylarını arttıramamanın hüznünü yaşamak yerine “AKP tek başına iktidar olamadı diye” heyecan duyan partililer bu iklimde ortaya çıktılar. Siyaseten hiçbir anlamı olmayan “stratejik oy/emanet oy” kavramlarına bu kadar değer verilmesinin sebebi de buydu. Hayata, mensubu olduğu partinin penceresinden bakmayı unutanlar için “CHP neden iktidar olamadı?” sorusuna cevap vermektense “AKP nasıl iktidar olamadı?” sorusuna cevap bulmak daha kolaydı. Ve hemen cevabı buldular: “CHP’den %3-3,5 oranında oy HDP’ye gittiği için baraj aşılmış ve AKP iktidardan düşmüş! Yani ortada başarı varmış! Çünkü bazı CHP’liler “çok stratejik” düşünmüş ve oylarını HDP’ye vererek AKP’nin önünü kesmiş!” İşte 7 Haziran’la 1 Kasım’ı aynılaştıran bakış açısı bu. Her şeyi, özellikle de başarıyı ya da başarısızlığı AKP yani iktidar üzerinden okumaya başlarsanız; bilimle, gerçekle, mantıkla da ilişkiniz sorunlu olur. Maalesef bu sorunlu ilişki 1 Kasım sonuçlarıyla da teyit edildi. 7 Haziran’da alınan yaklaşık %25’i AKP’nin oy oranı üzerinden değerlendirenler 1 Kasım’da alınan %25’i de AKP üzerinden değerlendirdiler. Bu sefer kutlama yapmadılar belki ama AKP’nin %49.5’i karşısında şunu söylediler: “AKP, savaş koşulları yarattı. AKP, bizim projelerimiz kullandı. AKP, medyayı kullandı. AKP, polisi kullandı…” Sizin de göreceğiniz gibi yine AKP üzerinden değerlendirme yapma yanlışına düşüldü. Seçim sonuçları, stratejiler, propaganda tercihleri, örgütlenme biçimleri, kadrolar değil AKP’nin yaptıkları ya da yapmadıkları tekrarlandı. Hatta bu bakış açısı o kadar etkili oldu ki, CHP içinden yükselen “özeleştiri” taleplerine bile “CHP zaten en fazla bu kadar oy alabilirdi. Sağ oyları toplayan AKP’den geriye bu kalıyor!” şeklinde cevaplar duyduk. Yani yine AKP üzerinden değerlendirmeler yapıldı. MHP’de de durum aynıydı aslında. Hatta HDP’de de… Her şeyi AKP’ye göre değerlendiren, hayatı AKP’ye göre yaşayan, nasıl düşüneceğine, ne zaman nefes alacağına, ne zaman susacağına bile AKP’ye bakarak ve AKP üzerinden karar alarak siyaset yaptığını sanan yaklaşımla karşı karşıyayız. İşin içinde bu kadar AKP olunca, doğal olarak 7 Haziran’da kaybeden AKP, 1 Kasım’da da kazanıyor. Bugün de AKP, kendine göre yeni pozisyonlar yaratırken muhalefet unsurları da yine ve yeniden AKP’ye bakarak yürümeye gayret ediyorlar. Her şeyin merkezinde AKP varsa bugün yaşananları, sokağa çıkma yasaklarını, ölümleri, haksızlıkları nasıl değerlendireceğiz? Yapılacak bir şey yok mu yani? AKP her istediğini yapacak mı bundan sonra da? Bu sorunuza hayır demek isterdim ama bütün şartların bugünkü gibi olacağını kabul edersek sonuç da değişmez. Bakın, konu aslında çok basit. AKP, açılım yaparak oy kazandı mı? Evet! AKP, PKK’ya vurarak oy kazandı mı? Evet! AKP, Suriye’yle sınırları açarak oy kazandı mı? Evet! AKP, Esad’ı vurarak oy kazandı mı? Evet!... Göreceğiniz üzere birbirinin tamamen zıddı olan işler yapmasına rağmen iktidarda olan, dönemsel düşüşlere rağmen sürekli kitleleri etrafında tutan bir partiden bahsediyoruz. Bunun ana sebebi AKP’nin oyun kurucu olması. Yani AKP, rolleri dağıtıyor, replikleri veriyor, kostümleri hazırlıyor, dekoru oluşturuyor sonra da oyunu sahneliyor. Her şeyi yapan aynı odak olunca ve bu hikâyede yer alan diğer tüm unsurlar aynı odak üzerinden kendilerine anlam verebiliyorsa o zaman her şey tekrara düşer. Türk filmlerinin ortak senaryolarını düşünün. Zengin kız fakir oğlanın aşkını anlatan onlarca film vardır ve en baştan sonuç bellidir. Ya da Rambo serisini düşünün. Zaman ayrıdır, mekân ayrıdır ama özünde bütün hikâyeler aynıdır. İşte AKP de aynı türde filmler yapan bir yapım şirketi gibi. Ve hiç kimsenin alternatif bir film çekmek gibi bir niyeti yok! Hatta böyle bir hayali bile yok. Bu durumda sonucun değişeceğini düşünmemiz için de, AKP’nin ipleri elinden bırakacağını düşünmek için de sebep yok! Tabi bu değerlendirmelerim mevcut şartların ve tutumların devam edeceği bir durumu tanımlıyor. Yoksa muhalefet unsurları hayatı AKP üzerinden algılamaktan vazgeçerlerse elbette çok şey değişir ama o zaman bugün değil gibi görünüyor. Biraz karamsar ve teslimiyetçi bir bakış açısı değil mi bu? Neden tanrısal bir değer atfediyorsunuz AKP’ye? AKP yıkılmaz, yanlış yapmaz, yenilemez bir güç mü? Tanrısal bir güç atfetmiyorum. Einstein’ın “Sürekli aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde edilemez!” sözünü hatırlatıyorum sadece. Muhalefet unsurları 14 yıldır AKP’yi çözemediyse, 7 Haziran’la 1 Kasım arasındaki kısa sürede bile top çeviremediyse yani AKP’nin oyun kurmasına engel olamadıysa pek çok şey tekrar tekrar yaşanır diyorum. Örneğin, Meclis’te yaşanan didişmeleri düşünün. Meclis tutanakları ortada… TRT3’te her gün yayınlanıyor. Yurttaşlarımızdan rica ediyorum. Bir hafta boyunca vakit buldukça Meclis TV izlesinler. Benim ne dediğimi hemen anlayacaklar. Lehte söz alanlar, aleyhte söz alanlar, küfürler, bağrışmalar, kabadayılıklar,… Sonra? “Kabul edenler? Etmeyenler? Kabul edilmiştir!” cümleleri. Ve günün sonunda ana haberlere “magazin malzemesi” olarak düşen küfürleşme görüntüleri. 14 yıldır aynı oyun oynanıyor ve muhalif unsurlar bu oyundan pek de sıkılmış gibi görünmüyorlar. Ya da daha açık olsun diye hepimizin desteklediği, övündüğü Haziran Direnişini örnek verelim. Diyelim ki yarın yeniden toplumsal olaylar başladı. “Camilerde içki içtiler!” benzeri bir iftiraya nasıl karşı koyacaksınız? Erdoğan’ın bugünlerde sürekli yaptığı gibi muhtarlarını toplayıp, günde 100 kez “Kaldırım taşlarını söktüler, etrafa molotof attılar! O canııım fayansları kırdılar!” sözleriyle nasıl mücadele edeceksiniz? Bunlar yaşandığı için, mücadele azmi bu ve benzeri yollarla kırıldığı için soruyorum. Teslim olmaktan bahsetmiyorum! Tam tersine çözümün yolunu gösteriyorum. Bakın son günlerde AKP her olayın sonunda birilerini “hain” olmakla suçluyor. Her olaydan sonra “casuslar, hainler, teröristler, çeteler” var deniyor. Bu kelimeleri ilk kez benden duyuyor olamazsınız! Bunlar AKP zihniyetinin 14 yıldır kullana kullana eskitemediği sözler! Dün Ergenekon, Balyoz üzerinden herkese böyle sesleniyorlardı bugün de Rusya ve Suriye politikalarına karşı çıkan herkese aynı şekilde sesleniyorlar. O zaman soru şu: “Bu kedi bu pilavı neden sürekli yiyor?” Cevabı biraz önce söyledim! Sürekli aynı şeyler yapıldığı için sonuç da aynı oluyor. Yani muhalefet unsurları aynı yanlışları yaptığı sürece AKP de aynı şekilde iktidar olmaya devam eder. Bu durumda Türk siyasi hayatına 14 yıldır devam eden bir dizi film diyebilir miyiz? Eğer öyleyse bir sonraki bölümde ne var? Bence çok makul bir benzetme. Evet, Türkiye’de 14 yıldır “AKP ve operasyonları!” isimli bir dizi film çekiliyor. Nasıl ki Rocky son rauntta da olsa rakibine okkalı bir yumruk atacaksa ve bunu herkes biliyorsa Türkiye’de de AKP böyle bir dizi çekiyor. Ne olursa olsun sonunda haklı olacağı, birilerini ikna edeceği bir düzen kuruluyor. Bunu yaparken de niyetini hiç gizlemiyor aslında. Temel bazı hikâyeleri var AKP’nin. Örneğin “Bölgesel Aktör Türkiye ya da Âlemlere Nizam Veren Türkiye” ya da “AKP’yi sandıkta yenemeyenlerin kurduğu yapılar!”… Hikâye böyle olunca Bölgesel Aktör Türkiye, Suriye’yle vizeleri kaldırıyor. Bu durumda deniyor ki “Bölgesel aktörüz; işte gördünüz!” Sonra Suriye’nin helikopteri düşürülünce deniyor ki “Bölgesel aktörüz; kimse bize karşı iş yapamaz!” Dizi metaforu kullandık buradan devam edelim. Rus uçağı düşürülünce AKP ne dedi sizce? Aslında aynı şeyi söyledi: “Bölgesel aktörüz; kimse bize karşı iş yapamaz!” Sırtınızı da ABD gibi emperyal güçlere dayadıysanız AKP için makul görünüyor uçak düşürmek. Benzer şekilde dün Ergenekon şeytanı vardı, bugün paralel yapı şeytanı! Her şey aynı aslında… O zaman yarını da tahmin edin derseniz eski bölümlere bakın derim. Mesela geçmişte Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi gazeteciler tutuklanmıştı. Şimdi de Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı. Yine geçmişte gazetecilerin tutuklanmasından sonra “Yargı süreci devam ediyor. Tutuklanmasalar iyiydi ama yargıya güvenmek gerekir.” deniliyordu, şimdilerde de benzer şeyler söyleniyor. Öyleyse geçmişe bakalım ve yarını söyleyelim. Tutuklamaların sonu gelmeyecek. Bugün ya da yarın ilgisiz adamlar, ilgisiz gerekçelerle Silivri’ye tıkılacak. Bu yeni şeytanlaştırma sürecinde “casusluk, hainlik, vandallık” hikâyeleri lazım. Öyleyse üniversiteleri karıştıran dış mihraklar ve onları destekleyen vesayet yanlılarını topluma göstermek için yarın ODTÜ gibi bir üniversitede provokatif bir olay çıkarılabilir. Ağır şiddete karşı tepki gösteren başka okullarda başka provokatif olaylar da organize edilebilir. Bizler bu olayların üzerine gidene kadar yandaş kanallar “teröristler, vandallar, molotoflular” diye haykırırken birileri hemen uygun bir savcı ayarlayıp “casusluk, hainlik” masallarıyla dolu bir iddianame hazırlayabilir. Böylece AKP dizisinin bir sezon daha sürecek malzemesi çıkmış olur. Hayat da AKP merkezli olarak akmaya devam eder. Peki değişmez mi bu senaryo? Değişir. Televizyonu kapatırsanız, diziyi izlemezseniz ama daha önemlisi kendiniz senaryoya müdahale ederseniz hayat değişir, senaryo değişir, koca bir ülke değişir. Yeter ki bile bile lades denilmesin. AKP üzerinden olayları değerlendirme, AKP merkezli algılama yanlışından dönülsün. Olay bu kadar basit… Yani “değişimin gücüne” inanılmalı. Değişmekten, özeleştiri yapmaktan, başarısızlık karşısında sorumluları cezalandırmaktan, daha iyiyi istemekten, zafere inanmaktan vazgeçmemeli. Muhalefet unsurları bunu yapabilirse yepyeni bir senaryo yazılır. İşte o zaman gerçekten özgür de olunur.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|