"dilim yola düştü pupa yelken pınarlarım yas içinde, hey hey yüzümde kan kalmadı kuraklık can alıyor bir yandan, dan!" dizeleri benim.
Berlin Günceleri 21– 27 Ocak 2008
21 Ocak, Pazartesi
Hrant Dink için 73 şairi bir araya getiren “Yetimler Ağıdı”nı dün neden okumadılar acaba?
“dilim yola düştü pupa yelken pınarlarım yas içinde, hey hey
yüzümde kan kalmadı kuraklık can alıyor bir yandan, dan!” dizeleri benim.
22 Ocak, Salı
“Rüya ölüm gibi siyahtır.” (Adorn)
“Rüya” şiirimi yazarken bu derin söz aklıma gelmemişti.
23 Ocak, Çarşamba
“çeşme başında kadınlar / aşktan kesilmiş sütten kesilmiş / gümüşün biçimlediği bileklerinde” (Betül Tarıman)
24 Ocak, Perşembe
Karne toplantısından önce öğrencilerin yaptığı Monet ve Picasso resimlerini astık öğretmenler odasının karşındaki duvara. Karne almaktan hiç korkmadım da karne yazmaktan hep yıldım.
Ayvalık Halkevi’nin dergisi Şiirince’nin yeni sayısı. Taşra dergileri: Savruktur. Kimi bulurlarsa önemserler. Özgünlüğü beceremezler. Zor koşullarda yayımlanırlar. Sevimlidirler yine de.
25 Ocak, Cuma
“Kocasını kaybetmiş bir kadına dul denir, karısından sonra geride kalan erkeğe de. Annesi babası olmayan çocuk öksüzdür. Peki, çocuğu ölmüş anneye babaya ne denir?”
(Thomése, Gölge Çocuk)
Bu alıntı babasızlığımı yüzüme vurdu sanki.
26 Ocak, Cumartesi
Rahime’nin günü için havuçlu, brokolili, marullu ve kırmızı soğanlı değişik bir salata yaptım içli köftelerin yanına.
Tomris Uyar’ı okumaya devam: “Lahmacuncular, köfteciler, bir çaycı, bir gezginci kebap salonu, bir tatlıcı; yani işçilerin o çok haklı, sabırsız açlığını hemen ve en ucuzundan giderenler, onlar da sabahtan beri kıpırdamadan duruyorlar yerlerinde.” (Köpek Gezdirenler)
Hayat hep devinim halindedir onda, edilgen gibi görünürken de.
27 Ocak, Pazar
Andrey Beliy. Çılgın bir adam; bir şair, romancı, dilci. Rus simgeciliğinin en önemli şairi. Dil ve müzik arasında gidip gelen, aykırı düşüncelerini yazmadan duramayan bir adam. Gümüş Güvercin (1910) ilk romanı. 1913’te anlatımındaki yenilik ve zenginliklerle ünlenen Petersburg’u yayımladı. Nabakov dünya edebiyatının en önemli dört romanından birisi sayar bu benzersiz yapıtı. Sabri Gürses, bu zor romanı 2006’da Rusça aslından çevirermişti.
Beliy’in Glossolalia’sı (Aralık 2007) aynı çevirmenin dilimize bir armağanı.
“Dilde derin sırlar yatar: konuşmaların gökgürültüsünde engin sözcüğün anlamları bulunur.”
“bir zamanlar sözcüğün kendi imgesi yoktu”
“dilse canlı bir yılandır; bir zamanlar o yılan nehirdi”.
Ne çok tümcenin altını çizmişim. Dili, Beliy’den yeniden öğreniyorum sanki.