Akıllara durgunluk veren Charlie Hebdo saldırılarının hemen ardından batı dünyasında bir ifade özgürlüğü dalgası gözlendi. İfade özgürlüğüne desteğini göstermek için milyonlar “Je suis Charlie-Benim de adım Charlie” diye haykırdı. Yerleşik inanışları ne kadar sarsıcı, ne kadar aykırı olursa olsun, her görüşün ifade edilebilmesinin bir kutsiyeti olmalıydı.
Önceki hafta, tam da ANZAC anma törenleri sırasında Avustralya SBS Televizyonu spor muhabiri Scott McIntyre kimsenin yapmadığını yaptı. ANZAC askerlerinin kahraman değil, eğitimsiz, sarhoş ve kumarbazlar olduğu, emperyalist saldırganlığa yardım edişimizin kutlanmaması gerektiği şeklinde üç tane tweet attı. Aynı gün bir bakandan –muhtemelen- fırça yiyen SBS genel müdürü, McIntyre’dan tweetleri kaldırmasını, yoksa işden atılacağını söyledi. Mc Intyre da, Türkiye’deki meslekdaşlarına nazire yaparcasına sözlerinin arkasında durdu ve ceketini alıp çıktı SBS’den. Ve o tweetler @mcintinhos adresinde hala duruyor.
McIntyre da aynen Charlie Hebdo gibi toplumun kutsal saydığı şeylere karşı çıkmıştı. Ancak ona fazla bir destek görülmeyişinden anladığımız kadarıyla mesele bizim ifade özgürlüğü sevdamız değil, Charlie Hebdo’nun neye karşı çıkmış olduğuymuş meğer.
@LeventEfeGundem
Çok güzel bir yazı.