|
|
Fransa’daki Terörün Kobane ile İlgisi Ne?Kategori: Söyleşi | 0 Yorum | 10 Ocak 2015 03:51:52 Tüm dünyayı etkileyen Fransa’da yaşanan, henüz detayları tam olarak ortaya çıkmayan terör saldırısı ile ilgili olarak ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi ile Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümlerinden mezun olup, Harp Akademileri, Stratejik Araştırmalar Enstitüsünde İstihbarat, Güvenlik ve Terörizm üzerine çalışmalar yapan yazarlarımızda Tayfun Şahin ile cagdasses.com’dan Recep Doğan bir şöylesi yaptı. Bu söyleşiyi sizinle paylaşıyoruz.
Fransa’da yaşanan ve henüz detayları ortaya çıkmayan terör saldırıları tüm dünyayı etkiledi. Medyada pek çok yorum yaşanan olayın Fransa’nın 11 Eylül’ü olduğu yönünde. Her şeyin bu kadar taze olduğu bu günlerde www.cagdasses.com olarak uzman görüşlerine başvurmaya devam ediyoruz. Bugünkü konuğumuz Tayfun Şahin. Sayın Şahin, Fransa’da arka arkaya gerçekleşen terör saldırılarına dair pek çok yorum ve analiz yapılıyor. Bu kadar analiz içinde gerçeğe nasıl ulaşacağız? Aslında zannedildiği kadar farklı sayıda analiz yapıldığını düşünmüyorum. Dünyanın dört bir tarafında sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda haber ajansı neredeyse tüm görüşleri oluşturup gerekli fotoğrafları ve video görüntülerini servis ederken çok farklı analizlerle karşılaşmayacağız. Birbirine uzakmış gibi görünen değerlendirmeler de son tahlilde birbirini üreten görüşlere dönüşecek. Biz bu durumu 11 Eylül saldırılarının ardından da yaşadık. Meydana gelen terör eylemi öylesine büyük bir sansasyon yaratmıştı ki, aynen bugün olduğu gibi, kimse gözlerini yıkılan binalardan ayırıp da aklı başında analizler yapmaya fırsat bulamamıştı. Fransa’da yaşanan olaylar da benzer sonuçlar doğuruyor. An itibariyle herkes olayın şokuna uygun olarak tarafını belli etme derdinde. Küçük Bush’un “Ya bizdensiniz ya da onlardan!” söyleminde olduğu gibi geniş halk kitlelerine sağlıklı analiz yapmak için fırsat verilmeyecek ve egemen güçler olayı nasıl anlatmak istiyorsa onların fikri daha fazla duyulacak. Bu durumda saldırıyı kimin yaptığı, neleri hedeflediği, kimlerden yardım aldığı gibi sorular anlamsız mı yani? Bunları tartışmayacak mıyız? Bu tarz olaylar özünde çok sorunlu bir noktadan analiz edilmek zorunda bırakılıyor. O da: “Görünen, gösterilen üzerinden değerlendirme yapmaya mecbur bırakılmak!” Fransa saldırıları özelinde; konuyu radikal İslam, El Kaide ya da IŞID’çıların vahşeti, öldürülen insanların çığlıkları, geride kalanların gözyaşları temelinde değerlendirmek zorunda bırakılıyorsunuz. Acıların çok büyük olması ve görüntülerin dramatikliği “ortak ruh haline tercüman” olmak zorunda bırakıyor herkesi. Böylece analiz yapmaktan çok “ben daha duyarlıyım”, “ben çok daha insaniyim”, “içinizde en fazla ben üzüldüm” gibi bir noktaya sürükleniyorsunuz. Sosyal paylaşım sitelerinde yayınlanan mesajların sürekli daha şiirsel ve dramatik olmasının sebebi de aynı. Ama tam ters bir şekilde bu durum, isteseniz de istemeseniz de tüm toplumları daha büyük felaketlerin hazırlanmasında işbirliğine zorluyor. 11 Eylül olaylarından sonra yaşanan da tam olarak buydu. Amerikan halkının yaşadığı büyük dram neticesinde Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de milyonlarca insan öldü. Fakat insanlar 11 Eylül görüntüleriyle öylesine bir ruh haline sokuldular ki küçük Bush’un dünyanın dört bir yanını kan gölüne çevirmesine seslerini dahi çıkaramadılar. Yani insanlığın ortak üzüntüleri, ortak tepkileri kullanılarak başka masum insanlar yok edildi. 11 Eylül’ün ve Fransa saldırılarının ardında ABD gibi büyük devletlerin olduğunu mu söylüyorsunuz? Hayır, böyle bir iddiada bulunmuyorum. Zaten bu iddialarda bulunanlar çok sağlam deliller ortaya koysalar bile hemen “komplo teorisyeni” olmakla suçlanırlar ve sağlıklı bir tartışma zemini ortadan kalkar. Ben tam ters bir noktadan ele alıyorum konuyu. Büyük devletlerin ya da istihbarat örgütlerinin böyle saldırıları yapabilecek olup olmaması ya da yönlendirme kabiliyetleri bizim konumuz olmamalı. Böyle şeyler sıradan insanlar tarafından bilinmezler. Belki 100 sene sonra olayların farklı boyutları ortaya çıkarılır ama o zaman da iş işte geçmiş olur. Öze dönersek, 11 Eylül olaylarında CIA’nın rolünün olması ya da olmaması önemli değil. Ama emperyalist devletlerin ve onların istihbarat örgütlerinin böylesi olaylardan sonuna kadar faydalanmak isteyeceklerini kabul etmemiz lazım. Bizleri doğruya ulaştıracak olan da budur. Öyleyse Fransa saldırılarına da olası sonuçları temelinde bakmalıyız. Peki ne olacak bundan sonra? Türkiye’ye etkisi olacak mı bu durumun? Kabaca, ABD’nin Fransa ve Almanya üzerindeki etkisini arttıracağını söyleyebiliriz. Düne kadar tek tabanca olarak “teröre karşı(!)” savaş veren ABD, artık Avrupa Birliğini de daha kararlı bir şekilde yanında bulacak. Saldırılar sonrasında Fransa halkının duygularının sonuna kadar sömürüleceği de bir gerçek. Bu anlamda, Fransız devlet yöneticileri her ne kadar sorunu İslam’ın üstüne yıkmasa da Avrupa’daki bütün Müslümanlar bu yeni durumdan etkilenebilir. Muhtemelen Almanya’da yükselen ırkçılık hızlı bir şekilde Avrupa’ya da yayılacak. Bir başka ifadeyle, ABD’nin soğuk savaş sonrasında geliştirdiği ortak düşman “İslami radikalizm” olarak yeniden tescillenmiş olacak. Medeniyetler çatışması ve tarihin sonu tezleriyle beraber düşündüğümüzde 90’lı yıllarda başlayan ve Amerika’yı 21.yüzyılın lideri yapmayı hedefleyen söylemin yürürlükte olduğunu görüyoruz. Bence konunun en önemli tarafı bu… Demek ki ABD, Fransa’ya yapılan saldırılar üzerinden kendi söylemini tüm dünyaya dayatmaya ve ittifakını genişletmeye devam edecek. Bu durumda karşımıza Türkiye’nin nasıl etkileneceği sorusu çıkıyor. Cevap özünde çok basit… ABD’yle beraber ve ABD’nin istediği şekilde kim IŞID, El Kaide gibi radikal unsurlarla savaşıyorsa ya da savaşıyormuş gibi görünüyorsa onların pozisyonuna göre Türkiye de etkilenecek. Bu anlamda Kobani ve Kürt hareketinin etki alanı genişleyecek. Kobani ile Fransa’daki saldırıların ne ilgisi var? İlgisi şu. ABD gibi ülkeler böylesi dramatik olayların oluşturduğu ortamı kendi bölgesel çıkarları için kullanmak isteyeceklerdir. ”IŞID’a karşı Kobani’de tüm insanlık için savaşan Kürtler” söylemini beslemek için iyi bir fırsat çıktı önlerine. Bu dakikadan sonra IŞID’ın her saldırısı Batı’da çok daha fazla ilgi yaratacaktır. Doğaldır ki, IŞID’a karşı savaştığı düşünülen Kürt gruplarının da Batı kamuoyundaki meşruiyetleri ve sempatileri de artacaktır. Bu noktada hem ABD hem de Fransa yaşanan olayların yarattığı havayı arkalarına alıp farklı atraksiyonlara girişebilirler. Demek oluyor ki, hangi ad altında mücadele ediyor olursa olsun bölgedeki Kürtlerin eli güçlenecektir. Zaten gerek Kuzey Irak Kürt Yönetiminin gerekse de PKK, PYD unsurlarının üst yöneticileri yaptıkları açıklamalarda ABD’den ve AB’den rol istemektedirler. Pek çok açıklamalarında Batı’nın Ortadoğu’daki stratejik ortağı olmak istediklerini deklare ettiler. Öyleyse Fransa saldırılarından sonra oluşacak ortamda ABD, bölgede kurmak istediği Kürt Devleti için psikolojik olarak uygun bir zemin bulmuştur. Bütün diğer değişkenleri sabit kabul edersek ABD, Fransa saldırılarından sonra bölgede çok daha rahat hareket edebilecektir. Peki böyle olaylardan sonra ne yapmak gerekir? Çizdiğiniz çerçevede ne yapılırsa doğru olur? Halkların yapması gereken şey; acılara ortak olmak ama acıların esiri olmamaktır. Maalesef içinde yaşadığımız dünya, halkların naifliğini sömürmeye çok müsait. Bu anlamda medyada propagandası yapılan her şeyi olduğu gibi kabul etmek yerine belli bir filtreden geçirmekte fayda var. Ülkeyi yönetenler açısındansa bu saatte yapılacak bir şey yok. Zaten teorik olarak bugüne kadar yapılması gerekenleri yapmış olmaları gerekir. Yani kamuoylarını bu derece yoğun olarak etkileyebilecek olayların teorik düzeyde de olsa öngörülmüş olması ve bir yerlerde tartışılıyor olması lazım. Bu noktada Milli İstihbarat Teşkilatının bugüne kadar gerekli tüm çalışmaları yaptığını örneğin Fransa saldırısının Türkiye üzerine olası etkilerini tespit ettiğini varsaymamız gerekir. Eğer böyle bir şey yapılmadıysa dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkacak bir olayın Türkiye’yi etkileme olasılığı üzerinde hiç durulmadıysa zaten konuşmamıza gerek kalmaz. Böyle bir durumda bölgesel ve küresel aktörler oyun kurucu olurlar; gerekli çalışmaları yapmamış ülkeler ise günlük tepkiler vere vere büyük oyunda figüran haline dönüşürler.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|