A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

"CHP illegal bir yapılanmadır"

Kategori Kategori: Söyleşi | Yorumlar 1 Yorum | 06 Ocak 2015 05:11:38

Yeni Harman Dergisi muhabiri Ayşe Özer, köşe yazarımız CHP'li Tayfun Şahin'le Türkiye'nin siyasal terminolojisinin içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin konumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İşte o röportajın tamamı…

Tayfun Şahin, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi mezunu bir siyasetçi… Öğrencilik yıllarında Atatürkçü Düşünce Topluluğu bünyesinde başlayan siyasal mücadelesini uzun yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi içinde sürdürüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında toplanan CHP Kurultayı’nda Parti Meclisi Üyeliği’ne aday olan bu genç siyasetçi ile içeriden bir göz olarak CHP’yi nasıl gördüğünü ve gençliğin siyasal mücadelesini konuştuk.

-Bir siyasetçi olarak, CHP’nin hem bu kadar çok eleştirilen hem de kendisinden bu kadar çok medet umulan bir parti olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


-Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu kadar eleştirilmesinin ana sebebi, CHP’nin bir partiden çok daha fazlasını ifade etmesi. Devlet kuran, büyük bir dönüşüm yaratan ve her şeye rağmen 90 yıldır ayakta kalmayı başaran bir hareketten bahsediyoruz. Ortaya bir iddia koyduğunu düşünen her siyasi hareket referans olarak kurucu felsefeyi aldığı için CHP’yi hedef tahtasına çeviriyor. Böyle bir ortamda, en kolay ve en konforlu yol CHP’yi eleştirmek. AKP de en konforlu yolu seçiyor. Özünde AKP, masalların o basit diline indirgiyor her şeyi. Yani kendi partisini ve hareketini “iyi” olarak tanımlamak için CHP’yi “kötü” ya da “her türlü melanetin sorumlusu” olarak damgalıyor. Bunu yaparken de büyük bir egemenlik alanı yarattığı medyayı kullanıyor. Kendine bağlı “medya çalışanları” sayesinde yalanı dahi pazarlanabilir bir ürün haline dönüştürebiliyor. Örneğin, Ne diyor AKP zihniyeti 12 yıldır? “Kemalizm bir ideoloji değildir. İdeolojiyse eğer darbenin ideolojisidir. Irkçılıktır, faşizmdir, vesayettir vs.” Akla gelebilecek bütün kötü sözler Kemalizm ya da CHP’nin ideolojisi için söyleniyor. Ama baktığımızda bu iddiada bulunan ne AKP’liler kendi muhafazakârlıklarını ciddi bir biçimde tanımlayabiliyorlar, ne ikinci cumhuriyetçi, liberal dediğimiz insanlar önü arkası belirli bir tanım yapıyorlar. Kendi eksiklerini göz ardı ederek bütün yükümlülüğü kendi dünyalarının meşrulaştırıcısı neyse -olumsuz manada- oraya yani Kemalizm’e ya da CHP’ye yüklüyorlar. Zaten adaletsizlik tam da burada başlıyor. 12 yıldır kimse Kemalistler dışında birine “Yahu siz neye inanıyorsunuz? Dünya görüşünüz ne? Temel kaynaklarınız neler? Bugüne kadar dünyada ve Türkiye’de neyi değiştirdiniz? Hangi tartışmaları başlattınız? Hangi büyük tartışmaları sonlandırdınız?” diye bir soru sormazken bütün oklar CHP’ye yöneltiliyor. Çünkü bu en konforlu, en rahat yol. Hele hele darbelerle kesintiye uğramış siyasi hayatı da göz önüne alırsak, insanların geçmişle bugün, bugünle yarın arasında bağ kurmasının zor olduğunu görüyoruz. Bu yüzden toplumumuzda herkes dayatılan ön kabuller ya da tahrif edilmiş yargılar üzerinden konuşmak zorunda kalıyor. Onun için 12 yıldır AKP’nin; CHP darbecidir, CHP faşisttir söylemi bir şekilde, birileri tarafından kabul edilegeliyor. Ama baktığımızda acaba AKP’nin faşist dediği kişiler kim? Kürt meselesinden ele alalım. CHP’lilik eşittir Kürt düşmanlığı olarak tanımlanıyor. Tek tek inceleyelim. 2002’den doğru geriye gidelim. Kaç tane sosyal demokrat, Kemalist Doğu-Güneydoğu’da işkence yapmıştır? Ya da bu işkencecilerin ne kadarı sağcıdır? Benim kanaatim, işkence ve kötü muamele edenlerin sayısı her şartta AKP’de daha fazladır. Fakat ne diyor onlar? Bu toplumun hafızasını yitirmesini, darbelerle kesintiye uğramasını fırsat bilerek diyorlar ki: “Hayır! Bunların hiç birisi doğru değil. Kemalizm diye bir öcü var.” Peki, Kenan Evren savunduğu değerler bağlamında bir Kemalist miydi? Yoksa Kenan Evren’in yaptığı konuşmalarla, Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmalar aynı mıydı? Ben de size sorayım, ne fark var ikisi arasında? Hiçbir fark yok! Aynı sözde İslamcılık, aynı sözde milliyetçilik, aynı sözde ahlakçılık. En önemli kısmı da bu zaten… Bu coğrafyada AKP gibi partiler kendilerini, özünde tanımı belli olmayan bir “ahlak söylemi” üzerinden tanımlıyor. Karşısına da ahlaksızlığı koyuyor. Bununla yetinmeyip tüm olumsuzlukları “ötekilerin” üstüne atıyor. Uluslararası güç odaklarının da desteği alınınca 12 yıldır yetki sahibi olanlar asla sorumluluk kabul etmiyorlar. Masallardaki gibi iyi her şeyiyle iyi, kötü her şeyiyle kötü olarak tanımlanıyor. Böylece ayrıntılarla uğraşmak yerine herkes taraf olmaya zorlanıyor. “Ya onlardansın ya da bizden!” demek tam olarak bu anlama geliyor.

-Peki CHP bunlara hiç prim vermiyor mu? Yani Ce-Ha-Pe zihniyeti diye bir şey yok mu?

-CHP kurumsal kimliğinin değil ama bazı yöneticilerin taktik seviyede yaptığı hatalardan bahsedilebilir. Fakat AKP’nin yaptığı tanımlamalardan bahsediyorsak eğer olumsuz anlamda bir CHP zihniyeti yoktur. 12 yıldır devam eden askeri vesayet tartışmalarını ele alalım örneğin. Askeri vesayet; Ergenekon, Balyoz gibi uydurma davalar üzerinden anlatıldı topluma. Camileri bombalayacaklar, kendi savaş uçağımızı düşürecekler diye flaş manşetlerle anlattılar bunları. Fakat bir kaç ay önce bunların tamamından vazgeçildi. Oysa bugüne kadar Ergenekon’da Balyoz’da neler söylendiğini hatırlayalım. PKK, Ergenekon’un yönetimindeki bir örgüttü dediler. Başbağlar’dan tutun bütün siyasi cinayetlere, Madımak’a kadar her olayın arkasında sözüm ona Ergenekon terör örgütü vardı. Peki bugün hangisinin doğru olduğunu iddia ediyor bu malum güruhlar? Şimdi de paralel devlet yapısından söz ediliyor. PKK’yı da onlar yönetiyor sözde! Peki on iki yıldır PKK ile kimin müzakere yaptığına baktığımızda ne görüyoruz? AKP’den başka kendileriyle işbirliği yapan var mı? Öcalan’ın bizzat açıklaması var. Ben Erdoğan’ı iktidarda tutuyorum diyor. Oslo görüşmelerinde ne diyor AKP’nin temsilcileri “Siz bakmayın dışarıda söylediğimiz laflara, aslında %95 oranında anlaştık.” Bunlar kendi sözleri. Meseleye tutarlılık açısından bakarsak AKP’nin tutarsızlık konusunda ulaşılamaz olduğunu görürsünüz. Ancak ortada bir de hakikat var. CHP, olanı-biteni tam olarak topluma hissettiremiyor. Lenin’in işaret ettiği şekilde “Gerçeği çıplaklaştıramıyor.” Bu sayede ekonomik olarak acımasızca ezilen kitleler maniple edilmeye devam ediliyor. AKP’nin de en iyi yaptığı şey bu. Kitlelere başka hedefler, başka suçlular, başka mecralar göstermek. Böylece gerçeği tersyüz etmek, bireyi kendi çıkarlarından soyutlayıp, egemenlerin çıkarlarına hizmet edecek noktaya ikna etmek mümkün oluyor. Sorun ise bu düzene net bir karşı çıkışı yapamamak. CHP’nin sorunu da bu…

-Zaten bunun için AKP iktidarda değil mi? Gündem yaratan iktidarda değil midir? CHP gündemi değiştirmek için bir şey yapıyor mu? Mesela 17 Aralık süreci CHP tarafından halka yeterince anlatılabildi mi sizce?

-Genel kanının aksine ben 17 Aralık ve 25 Aralık sürecinin, yani yolsuzluk, rüşvet ve hukuksuzlukların yeterince halka anlatıldığına inanıyorum. Zaten sorun halka herhangi bir şeyin anlatılmasında değil. Asıl sorun anlattığınız şeylerin hedef toplumu harekete geçirme kabiliyetinde. Son seçim sonuçlarına bakarak 17 Aralık sürecinin seçmen davranışını önemli oranda etkilemediğini söyleyebiliriz. Fakat bunun sebebi CHP’nin 17 Aralık’ı tam olarak anlatamaması değil. Geniş kitlelerin gördüklerine, duyduklarına rağmen siyasi tercihini değiştirmemesinde… Yani yurttaşların bir kısmı yolsuzluğa rağmen, rüşvete rağmen, hukuksuzluğa rağmen bir tercih yapmıştır. Bizim bu nedenler üzerine yoğunlaşmamız gerekir. O zaman karşımıza daha önemli bir sorun çıkar. İnandırıcılık mesela. Yetkinlik, Ehliyet, Güç, İş bilirlik… Liste uzatılabilir. Basit bir dille formüle edersek bireyi ve toplumu etkileyen tek öğe “söz” değildir. Yani 17 Aralık’ta hırsızlık yapıldı dediğinizde kitleler otomatik olarak sizinle hareket etmezler. Sözden daha önemli olarak kimin söylediğine ve nasıl söylendiğine bakarlar. Sözü söyleyen kadrolar ve sözün söyleniş şeklinde sorunlar varsa halk sizinle hareket etmeyi reddedebilir. Hele hele konuları birbiriyle bağlantılı olarak değil de bağımsız olarak ele alıyorsanız, kendi kavram setinizi değil de rakibin kavram setini kullanıyorsanız derdinizi hiçbir şekilde anlatamazsınız. Yani rakibinizin kavram setlerini kullanmaya başladığınızda onunla aynı noktaya geliyorsunuz. AKP, laikçilik diye bir kavram ortaya attığı zaman siz o kavramı reddetmiyorsanız laiklik savunusu da yapamıyorsunuz. Askeri vesayet diye uydurma bir kavram ortaya attığında bunu aynı şiddetle reddedemiyorsanız demokrasi savunusu da yapamıyorsunuz. Bu çok ilginç değil mi? Bu coğrafyada CHP’ye oy veren insanların hemen hemen tamamı kendisini demokrat olarak, ilerici olarak tanımlıyor. Fakat 12 yıl önce AKP iktidarı geldi; çok yoğun bir medya bombardımanı altında demokrasinin, ilericiliğin anlamını değiştirdi, içeriğini boşalttı ve bugün o insanlar, düne kadar kendini demokrat olarak tanımlayan insanlar; hangi suçu işlediklerini bilmeseler bile kendilerini bir anda faşist olarak değerlendirilir buldular.

- CHP’ye oy veren kitlelerin içinde bulunduğumuz durumda bir sorumluluğu var mı sizce?


-80’lerde, 85’lerde, 90’larda, 95’lerde, 2000’lerde CHP’ye oy veren geniş kitlelerin suçu ne olabilir? Hangi askeri darbeye destek verdiler? Hangi hukuksuzluğa ortak oldular? Hangi cinayeti işlediler? Hangi baskıyı yaptılar? Hangi zulme ortak oldular ki, birileri sistemin tüm sorunlarını getirip bu insanların üzerine yıkıyor ve yetmezmiş gibi onları ırkçılıkla suçluyor? Hayatı boyunca bir tek Alevi’ye, bir tek Kürt’e, tek bir Ermeni’ye kötü gözle bakmamış geniş bir kitleye hatta Türkiye’nin en demokrat tabanına sahip partinin kitlesine diyeceksiniz ki siz ırkçısınız! Kim söylüyor bunu? Irkçılığın ağa babalığını yapan, Madımak’ta eli olan, Madımak’ta öldürenlerin avukatlığını yapan adamlar. Hrant Dink’in öldürülmesinde o delilleri paralel devlet diye bugün suçladıkları adamların eliyle örtenler. Yani hayatı boyunca Ahmet Kaya’nın bir tek şarkısını bile dinlemeyip ama sırf kendi siyasi çıkarları o zemini yaratıyor diye dönüp Ahmet Kaya üzerinden prim yapanlar. Siz şimdi Tayyip Erdoğan’ın “Hepiniz ordaydınız be!” horozlanmasını ele aldığınızda ne çıkıyor karşınıza? Bence bu durum Ahmet Kaya’ya da bir küfürdür. Ama bakıyorsunuz Ahmet Kaya’nın yanı başında olan insanlar bile bu koroya katılmışlar. Eğer Ahmet Kaya’nın bir mirasçısı varsa onlar, yasaklı olduğu dönemde onu dinleyen insanlardır. Ahmet Kaya hapishanelerde çürürken onu şarkılarıyla da olsa yaşatanlar, bugün herkesin ırkçı dediği CHP’lilerdir. AKP’li milletvekillerinin geçmişlerine bakın, bir tane Ahmet Kaya kasetiyle karşılaşacak mısınız? Ahmet Kaya’ya Fransa’da kim selam vermediyse yanı başındaki arkadaşlarından, onlar bugün AKP’nin yanında. AKP’nin tepedeki adamlarından bir tanesi bile onun tek bir şarkısını, türküsünü dinlemiş midir ya da hangisi Ahmet Kaya’nın şarkılarıyla âşık olmuştur? Bunların hiç biri olmayacak, ondan sonra CHP’liler Ahmet Kaya düşmanı olacak! İşte bu ortamı yaratan şey: Rakibin kavram setini kullanmaktır. Kendi kavramlarınızı kullanmaktan vazgeçmektir. Bunu yaptığınız anda hayatınız boyunca olduğunuzu zannettiğiniz kişi olmadığınızı kabul ettirirler sizlere. 2000’den önce Ahmet Kaya’ya küfreden adamlar size Ahmet Kaya üzerinden çakmaya başlar. Siz de o hengâme içinde dengenizi kaybedersiniz. Bunun ilacı ise kendi kavram setinize sonuna kadar sahip çıkmaktır.

-Muhalefet unsurlarında bir eksiklik yok mu?

-Muhalefet unsurlarında da eksiklikler var. Muhalefet unsurları kendi doğrularının peşinde koşmak yerine egemen söylemin peşine takılıyor. Peki, neden bir alternatif yaratılamıyor? Bir kere kadrolarını yenileyemiyor. Siz yorgun kadrolarla bunu yapamazsınız. 90’lı yıllar boyunca yapılan tartışma programlarını hatırlayın. İslamcılık ya da Radikal İslam, temsilcileri bağlamında karikatürleştirilmiştir. Yani bir TV programına siz Şevki Yılmaz’ı veya Hasan Mezarcı’yı konuk ettiğinizde onun karşısına kimi koyarsanız koyun, hangi fikirler savunulursa savunulsun orada karikatürleştirilen Hasan Mezarcı veya Şevki Yılmaz oluyordu. Zaten tartışma yapılmıyordu. Karikatürle insanın karşılaşmasında sözlerden bağımsız o imgeler kazanıyordu. Bugün tam tersi yaşanıyor. Bakıyorsunuz AKP’liler; çağdaşlık, eğitim, jargon ne demekse onu temsil eden insanlar gibi gözüküyor. Karşısına kimi koyuyorlar? TV programlarına bakın belirli bir yaşın üzerinde değilseniz CHP’yi ya da MHP’yi temsil eden insan olarak çıkamazsınız o programlara. Bu sefer sistem kendi muhalifiyle karikatürleştirerek mücadele etme yöntemini seçiyor. Bu tuzağa düşenlerden birisi de bizim de genel başkanlığımızı yapmış Altan Öymen. Nagehan Alçı gibi bir sözde aydının kariyer basamaklarında ya da ciddiye alınıp alınmama sürecinde basamak olmayı tercih ediyor. CHP’lilerin Genel Başkanı olmak yerine Nagehan Alçıların Altan Abisi olmayı kabul eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Ve biz bunu parti disiplini diyerek görmezden gelemeyiz. Hayat da siyaset de topyekûn yaşanır. Eliniz ileri, bacaklarınız geriye gidiyorsa var olamazsınız.

-Peki, CHP’de kanaat önderi mi yok?

-CHP’nin rol modelleri yok. Potansiyel rol modelleri de sinmiş durumda. Çünkü gençler yukarıya baktığında, yürümek istediği yola baktığında, gidebileceği bir yer olmadığını görüyor. Bütün kanallar tıkalı şu anda.

-O zaman CHP yöneticilerinin idealizmini kaybettiğinden bahsedebilir miyiz?


-Topyekûn bunu söyleyemeyiz. Fakat şunu söyleyebiliriz: CHP’de ciddi bir değişime ihtiyaç var. Parti, her konuda stratejik bir bakış açısına ihtiyaç duyuyor. Bunlara biraz odaklanmak lazım… Eksiklik burada. Bu eksikliği yaratan ne? Genel anlamda 30 yıllık darbe sonrası dönem, özel anlamda 12 yıllık AKP iktidarında yenilgiyi kabul etmek. Biz bunları sıradan yöntemlerle aşamayız. AKP’nin Hitler’in propaganda yöntemlerini kullandığı sürekli söylenir. Peki Hitler’in propaganda yöntemlerini yıkmak için ne yapılması gerektiğinden bahsediliyor mu? Hayır! İşte bu kabullenişin göstergesi… Birilerinin bunu konuşuyor olması lazım. Biraz cürete ihtiyacımız var. Ne zaman ki CHP gençlik kolları ilçe başkanı meydan okumayı öğrenir, sadece AKP’li, MHP’li, HDP’li siyasi rakibine değil, kendi yöneticisine de meydan okumayı öğrenir o zaman biz AKP iktidarını yıkabiliriz. Ama bunun için önce bir mücadele, bir savaş vermek gerek. Kaybedenleri taklit ederek gidilebilecek bir yer yok. İktidar sahibi kimse ona karşı mücadele etmekten bahsediyoruz. Benim ilçe başkanım muhatap olarak Tayyip Erdoğan’ı aldığı zaman biz AKP iktidarını yıkarız. Oysa bir kaç tane var. 960 ilçeden birkaç tane, 81 ilden bir kaç tane. O cüreti göstermek için de o donanımda o birikimde olmak lazım. Her şeyden önce sanki hemen yarın görev bize verilecekmiş gibi hazır olmak lazım.

-Peki öyle bir irade görüyor musunuz partide?


-CHP geleneğinde o irade var. İncelerseniz Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olarak CHP, illegal bir yapılanma olarak doğmuş. Bizim güç aldığımız yer orası. Padişahın ölüm fermanlarını boynuna asıp yola çıkan insanların takipçisi olduğunu iddia edenler için umut bitmez. Ne olursa olsun bitmez. Yani İstiklal Marşı’nda bahsi geçen “son ocak” budur tam manasıyla. CHP’nin ruhu da o anlama gelir, CHP ruhu son ocaktır. Tek başınıza kalsanız bile oradan yürümek… Türk kültürünün özünde de bu vardır. O çok yaftalanan Ergenekon destanında da bu vardır. Birken bin olmak, binken milyona ulaşmak. Bunu tersten okuduğunuzda da bir kişiye inmek olasıdır. Ama o bire indiğinizde eğer siz büyümeyi göze alıyorsanız, yok olmak yerine mücadele etmeyi seçiyorsanız bir gün bin de olursunuz milyon da olursunuz. İşte biz, her birimiz, en son ocak olduğumuzu kabul edersek o zaman tüm Türkiye’yi yeniden inşa edebiliriz. Fikri olarak da inşa edebiliriz. AKP zulmünden de böyle kurtulabiliriz. Yoksa ben, AKP’den aldığı oy bağlamında korkulması gerektiğine inanmıyorum. Karşımızda birleşik bir cephe yok. Karşımızda idealleri uğruna ölümü göze almış insanlar yok! Aynen Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, karşımızda İstanbul Hükümeti var. İktidarı elinde tutan ama gerçek bir muhalefetle karşılaştığında yıkılacak olan bir yapı var. Çünkü onlar inanmıyorlar. Onların kaybedecek çok şeyleri var. Oysa bizim kaybedecek bir şeyimiz yok. Kaybedecek bir şeyimiz olmadığını üniversite sıralarında görebilirsiniz. Gidin bakın bugün işsiz kalanlar, ataması yapılmayanlar, bürokraside ötelenenler, gadre uğrayanlar bizim çocuklarımız. Adı konulmuyor ama biz koyalım! Onlar bizim çocuklarımız. Bütün bunlara rağmen kimin hikâyesi duyuluyor peki? İşte biz bu hikâyeleri değiştirmeye talip olmalıyız. Bunu anlattığımız zaman kitleler bizimle beraber olur.

-Her lafa AKP ile başlamanız da çok eleştiriliyor…

-Bu da bir başka AKP propagandası. Yani 12 yıldır her lafa askeri vesayet diye, Kemalizm’e küfürle başlayan bir AKP’ye bu sorular sorulmayacak biz mevcut yapının sorumlusu olarak AKP’yi ortaya koyduğumuz zaman her lafa AKP’yle başlıyorsunuz denilecek! Evet, her lafa AKP’yle başlıyoruz. Çünkü Cumhurbaşkanı AKP’li, Başbakan AKP’li, Meclis Başkanı AKP’li, Valiler AKP’li, Emniyet Müdürleri AKP’li, Müsteşarlar AKP’li, memurlar AKP’li, polisler AKP’li. Bu kadar AKP’lileşmiş bir yapıya siz demokrasi diyemezsiniz. Evet, biz köyde yaşadığımız sorunu da kentte yaşadığımız sorunu da ülkede yaşadığımız sorunu da AKP’ye fatura ederiz. Bu KPSS yalanlarını biz uydurmadık; AKP uydurdu. İstediği kadar paralel devletten bahsetsin. Paralel varsa kendisi yaratmıştır. Bu anlamda eleştirilerimizde bütün kapılar AKP’ye çıkar. Çünkü bugünün ana sorumlusu AKP’dir. Yaptıklarından ve yapmadıklarından doğrudan sorumlu olanlar AKP’lilerdir.

-Mansur Yavaş ve Mehmet Bekaroğlu gibi sağ tandanslı veya öyle algılanan isimlerin partide yer alması hakkında ne düşünüyorsunuz? CHP sol bir parti midir, öyle bir iddiası var mıdır?


-Kişilerle bir parti sağcı ya da solcu olmaz ama yöntemlerle, ilkelerle sağcı ya da solcu olabilir. Yani bu manada Mansur Yavaş gibi on kişiyi partiye getirirseniz siz sağcı olmazsınız. Ama eğer siz delegenin iradesi paralel değil diye birilerini kuralların arkasından dolanarak MYK üyesi yaparsanız sağcılaşırsınız. Kişi değil, yöntem sizi sağcı yapar. Bizim için asıl tehlike budur. Bu noktada bireylerin isimleri magazindir. Dışarıdan birileri getirilebilir, şekli unsurlar sembolik unsurlar sizi sağcı yapmaz, hayat sizi sağcı yapar. Bu yüzden asla ilkelerden ödün verilmemelidir. Kişiye özel değil ilkelere özel tavır geliştirmek gerekir. Sorunuzun ikinci kısmına gelirsek, bazı arkadaşlar CHP’yi solcu olarak görmeyebilir. Fakat onlara da şu soruyu sormak gerekir: Neyi referans alarak biz bu tanımlamayı yapacağız? Eğer tam bağımsızlık mücadelesini, antiemperyalizmi siz solculuk olarak görmüyorsanız CHP solcu olmayabilir. Ulus devlet modelinin insanlık için ileri bir aşama olduğunu düşünmezseniz CHP solcu olmayabilir. Bu anlamda AKP’yi demokrat olarak pazarlayan üç beş tane sözüm ona aydın bize sağcılık solculuk dersi veriyorsa biz bunu dinlemeyiz elbette. Herkes önce kendi hayatına bakacak. Herkes dilindekiyle eylemi arasındaki paralelliğe bakacak. O zaman kimin ne olduğu daha kolay anlaşılır.

-CHP halktan uzak mı?


-AKP’lilerin diline pelesenk olan bir iddia bu. Peki CHP’ye oy veren yaklaşık 12 milyon insan ne? Bunlar halk değil mi? Bunu bize biri tanımlasın. 100.000 oy alan parti halka uzak olmuyor da CHP mi oluyor?

-Kerhen oy verildiğini düşünüyor musunuz CHP’ye?

-AKP’ye de kerhen oy veriliyor. Siyasi hayatta hiçbir zaman militan seçmenlerle gidişata bakarak oy veren seçmenlerin kararlılıkları aynı olmaz. Bunu bekleyemezsiniz. Zoraki oy vermek de bir eylem biçimidir. Bütün olumsuzluklara rağmen gidip oy veriyorsa hala orada bir umut görüyor demektir. Yani bugün herkes Tayyip Erdoğan’a hayran olduğu için mi oy veriyor? Halk, Erdoğan’ın saat başına en az beş kez kendini yalanladığını görmüyor mu? Ama alternatifiniz yoksa bazen gözlerinizi kapatabilirsiniz. Bu normal bir insani davranış olabilir. Sadece aracın direksiyonunda diye bir insanı biz niye başarılı, niye kutsal biri olarak görelim ki? İşte bu düzen bizi öyle bir hale getirdi ki başarıyı bile kendi kriterlerine göre tanımladı.

-CHP başarılı mı peki?

-CHP, bütün bu saldırılara rağmen ayakta durabildiği için evet başarılıdır ama potansiyelini kullanamadığı için çok başarısızdır. Bugün, Nagehan Alçı başarılı mı? Gazetede yazıyor, TV’de program yapıyor, gördüğümüz kadarıyla da yeterince gelire de sahip. Siz onu başarılı olarak görüyor musunuz? Peki işten atılan gazeteciler başarısız mı? Bu memlekette onuruyla çalışan, çocuklarına helal lokma götüren AKP’nin tanımlarına göre başarısız olacak, üç kağıtçı başarılı mı olacak? Sınavlarda şifrelere ulaşıp sınav geçen, makam-mevki sahibi olan öğrenci başarılı da şifrelere rağmen sınav kazanan çocuk başarısız mı?

-Peki, bugün ülkenin içinde bulunduğu durumda CHP’nin hiç mi suçu yok?

Sizler ve bizler kadar sorumluluğu var. Bizim beklentimiz tabii daha fazla. Daha fazla şey yapmalı. Sistemi değiştirmek CHP’ye düşer. CHP, devrimci bir gelenektir temelinde. Elinde bir mavzerle işgale direnenlerin devrimidir CHP.

-İllegale mi geçelim diyorsunuz?

-Gerekirse evet. Demokrasi yok ediliyorsa, faşizm kendini gösteriyorsa, yaşama hakkınız elinizden alınıyorsa, aldığınız nefes bile size çok görülüyorsa direnmek haktır. Direnmek için insan olmak yeter sebeptir.

-CHP tabanının sokaklarla bir aşinalığı var mı? Ne yapabilir sokaklarda CHP? Sosyal öfkeyi örgütleyebilir mi?

Örgütleyebilir elbette. Biz bunu zaten 29 Ekim’de ve Haziran Direnişinde gördük. Ama her ikisinden sonra sistemin ne kadar güçlü olduğunu da gördük. Yani Gezi Olaylarını başlangıçta görmezden gelen, ilgi göstermeyen yandaşlar işin ciddiyetini anlayınca hemen kendileri için meşru bir zemin inşa etmeye ve sokakları bölmeye giriştiler. “İlk üç gün çevreci çocuklar vardı ondan sonra provokatörler girdi işin içine” sözü yapılan bütün hukuksuzlukları ve şiddeti örtmek ve kitleleri bölmek için kullanıldı. Geziden hemen sonra çıkan yandaş gazetelere, dergilere bakın hepsinde bir üç gün güzellemesi göreceksiniz. Peki bu üç gün güzellemesi yapanlar ilk gün polis şiddetiyle ilgili bir şey söylemiş mi? Yakılan yıkılan çadırlarla ilgili bir şey söylemiş mi, ezilen gençlik hakkında bir şey söylemiş mi? Hayır. Sokak, gücünü gösterince bir araya geliyorlar ve diyorlar ki “Biz bu işin içinden nasıl çıkarız?” Önce meşru bir alan yaratmak adına çevreci çocuklar masalını uydurdular. Onları, tüm direnenlerden ayırdılar. Sonra bütün isyanı Gezi Parkının içine, o birkaç dönüm arazinin içine hapsetmeye giriştiler. Bütün olayı 90’lı yıllarda doğmuş çocukların eylemi olarak tanımlama çabası oydu. Gezi Parkı’nın içindekileri sürekli konuştular ama Ankara’da tencere tava çalan 80 yaşındaki bir kadının haykırışlarını asla söz konusu etmediler. Tüm bunları kitleyi bölmek için yaptılar. Ve büyük yalana devam ettiler. Bugün bile kendi yaşadığımız gerçekliği inkâra zorluyorlar bizi. Bundan büyük faşizm olur mu? 15 yaşındaki kızların üzerine TOMA sürüldü mü sürülmedi mi? Biz bunu yaşadık. Ama AKP diyor ki bunu unutacaksın. Gözünle gördüğünü, kulağınla duyduğunu, yüreğinle hissettiğini unutacaksın. Üç gün yaşadığının dışındaki her şeyin darbe girişimi olduğunu kabul edeceksin! Böyle bir baskı varken siz ne yapacaksınız? Kabul mü edeceksiniz? Ama gelinen noktada AKP ve yandaşları hala beyin yıkamaya, kendi yalanlarını kitleye yaymaya çalışıyorlar. İşte sorunuzun cevabı tam olarak burada... CHP, sosyal öfkeyi örgütleyebilir ancak yaşanılanlardan ders çıkarmak kaydıyla. En az iktidar kadar inatçı olmak ve mücadele etmek kaydıyla. Aksi halde başarılı olunamaz.

-Peki CHP yeterince sahip çıktı mı Gezi’ye?


CHP tabanı yeterince sahip çıktı. Ama öndersiz hareketler bir süre sonra etkisini kaybedebilir. Sonsuza kadar süren sokak eylemlerinin olması elbette beklenemez. Burada sadece sonuçla ilgilenmemek lazım, daha önemli bir şey var. 80’den sonra ilk kez bu kadar coşkulu, bu kadar kararlı, bu kadar inatçı bir gösteriyle, toplumsal kalkışmayla karşı karşıya kaldık. Yani bu devrimle sonuçlanmadı, hükümet gitmedi diye başarısız olarak değerlendirilebilir mi? Hayır. Haziran Direnişi önemli bir bayrak gösterme, ben de varım deme eylemidir. Gezi, başarıdır. Gezi, Tayyip Erdoğanların sonunun gelebileceğini göstermiştir. Gezi, bu ülke halkının her türlü baskıya, zulme rağmen ölümü göze alabileceğini göstermiştir. Bu potansiyeli vardır. Bizim anlatacağımız hikâye de budur zaten. Gezinin ne olmadığını AKP anlatabilir. Ama bizlerin görevi Gezi’nin, Haziran Direnişinin ne olduğunu ısrarla anlatmaya, yakın tarihin bile değiştirilmesine karşı çıkmaya devam etmektir. İnsan onurunu korumanın temel koşulu da budur. Yalanlara karşı gerçeği savunmak…

-Peki bu kadar illüzyon, bu kadar hayali gerçeklik var diyelim. Ana muhalefet partisi olarak CHP, halkla bir türlü diyalog kurup bunu anlatamıyor. Her seçim sonucunda halkın suçlandığını da göz önüne alırsak jargonda bir sıkıntı var mı sizce? Örneklersek, sosyal demokrat bir partinin sosyal yardıma muhtaç hale getirilmiş bir kitleye makarna, kömür üzerinden hitap etmesi doğru mu?


-Olayları değerlendirirken AKP’yi bir yere koyuyoruz, CHP’yi ona göre konumlandırıyoruz. Mesela halkın aşağılanması mevzusunda bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam sözlerini CHP’li bir yönetici mi söyledi?

-CHP tabanının çok yakından takip ettiği bir yazar söyledi ve bu taban tarafından benimsendi.

-Sizin benimseme olarak gördüğünüz şey aslında büyük bir çaresizliğin ifadesi. CHP tabanı asla halkı aşağılamak anlamında özel bir çaba içinde olmadı. Sadece tabanda bir kısım insan cevap arayışında karşısına sunulan kötü bir açıklamayı makul gördü. Zira o anda başka bir açıklama yoktu ve tepkiliydi. Ama öte tarafta, bu memleketin görüp görebileceği en ilginç insanlardan bir tanesi, normal şartlarda gelişmiş bir ülkede bırakın siyaset yapmasını iyilikle anılamayacak biri bu halka “gezizekalı” dedi. Ve bunu yaparken hiç de sıkılmadı, kızarmadı. Asıl halkı aşağılamak bu değil mi? Halka bidon kafalı demek değil midir bu? Zaten siyasilerin dilinde, bedeninde gizlidir bunların cevapları. Yani halkı önemsemeyen siyasetçiyi 1 kilometreden tanırsınız. Bidon kafalı falan deyip dememesi de önemli değil. Örneğin “Madem beni seviyorsun, bir takla at da inanayım!” diyen birisi kesin olarak halkı aşağılıyordur. “Ananı da al git!” diyebilen, “Kadın mıdır, kız mıdır? belli değil.” Diyebilenler kendilerini halktan üstün gören insanlardır. Kibir denilince akla ilk gelenler AKP’liler olmalıdır. Ama AKP, her kanaldan CHP’ye ve CHP’lilere tecrit uygulamak istiyor. İktidar kendi gücünün farkında olduğu için herkese ayar vermeye çalışıyor. Fakat ne kadar baskı altına alınırsa alınsın kitleler bir yerde isyan eder. Bütün şartlanmışlıklara rağmen kendine gelir. Bunun için güçlü bir şok etkisi yeterlidir.

-Nasıl bir büyük şok bekliyorsunuz?

-İşte bunu Haziran Direnişi’nde, 29 Ekim’de o barikatları yıkan insanlarda görebiliriz. Sandığa yansıyıp yansımamasının bu noktada çok önemi yok. Dünyada toplumun %25’ini, %30’unu ötekileştirerek düşmanlaştırarak var olabilen bir yapı olamaz. AKP’nin dili kendini yıkmaya mahkûmdur. Var olmak için ötekileştirmeye mahkûm olan ama ötekileştirdiği için yok olması kaçınılmazlaşan bir yapı var karşımızda. AKP, dilini sertleştirdikçe karşı tarafta kendisine daha büyük bir kin besleyen bir nesil yetişiyor. İşte göz ardı ettikleri bu. Bu sayılardan bağımsız bir şey… AKP de kendi sonunu böyle hazırlıyor. İşsiz bıraktığı genç ona kinle yaklaşıyor. Hayat tarzına karıştığı kadınlar ona kinle yaklaşıyor. Açlıkla terbiye ettiği emekçiler ona kinle yaklaşıyor. Rocky ile siyahî boksörün dövüşündeki gibidir. Vahşiliğini kaybeden, zevke sefaya ulaşan kavgayı kaybeder. AKP ve kadroları o ne oldum delisi olan, böbürlenen boksöre benziyor. Onların ötekileştirdiği kişiler yani sokaktaki insanlar. Sen-ben, üniversite sınavında haksızlığa uğradığını düşünen 17 yaşındaki çocuk, okurken AKP’li olmadığı için burs alamadığına inanan, mezun olduğunda mülakatta kasten elenen çocuk… Siz onların isimlerini bilmeyebilirsiniz. Ama onların nefretleri herkese kendini gösterecek. O gün geldiğinde bugüne kadar söylenen bütün lafların nasıl ters yüz olduğunu da göreceksiniz. O gün, RTE’nin iyi bir hatip değil, halkını aşağılayan bir hatip olduğunu göreceksiniz. AKP söyleminin nasıl safsatalar zinciri olduğunu, bugün adının önünde koca koca unvanlar olan insanların nasıl yerle bir olduğunu göreceksiniz. Şok, böyle ortaya çıkacak ve dalga dalga tüm ülkeyi kaplayacak.

- Öyle bir gün olacağına yürekten inanıyor musunuz?

-Biz mücadele ederiz. Gerisine tarih karar verir. Şunun altını çizmek lazım… Siyaset yapan insanlar için özde bir tek referans vardır. O da tarihin yargıçlığıdır. Herhangi bir anda toplumun bir kısmı size karşı olabilir. En yakınınızdaki insanlar bile yanlış yaptığınızı söyleyebilir. Ama siz vicdanınızla baş başa kaldığınızda şunu sormalısınız: Tarih beni nasıl yargılayacak? Yani Berkin Elvan’ın ailesi yuhalatılırken siz karşı çıktığınızda AKP’liler size kötü gözle bakabilir. Ama bundan 20 yıl sonra Berkin’in yanında duranlar onurla anılacak. Tayyip Erdoğan’ı alkışlayanlar da alçaklıkla suçlanacaklar. Hitler’i de milyonlarca kişi alkışlıyordu. Ama tarih hükmünü verdiğinde onu alkışlayanlar vicdanlarda mahkûm oldular. Bugün onlara Nazi diyerek suçu üstlerinden atmaya çalışıyorlar. Alman milletinin bir parçasıydılar onlar. Ama o utançtan kurtulmak için Nazi diye bir canavar yaratıyorlar. Nereden geldi onlar, kromozom sayıları mı farklıydı? Hayır, Alman toplumun içinden çıktı onlar. Yarınlarda AKP’lilerin başına gelecek olan da budur. Yarınlarda bu coğrafyada yaşayan insanlar, bu iktidardan kendini soyutlamak için yeni bir tanım bulacak. Nazi gibi bir kavramla tanımlayacak AKP’yi. Böylece AKP’nin zehrinden kendilerini korumuş da olacaklar. Zaten tarih de Erdoğan’ı ve AKP’yi 1000 yıl yaşatmayacak. Belki 20 sene sonra kimse onları hatırlamayacak.

-Medyaya da çok yansıyan bir Ata’ya şikâyet alışkanlığı var CHP’de. Deniz Gezmişlerin de yaptığı o Ataya şikâyet yürüyüşlerinde bir yöntem yanlışı yok mu sizce?


-Onlar bir şikâyet değil. Çocuksu bir şekilde, “Atam bunlar bizim saçımızı çektiler!” demek değil o. O bir meydan okuma, sisteme bir başkaldırıdır. Sürekli saldırı altında olan bir kitlenin oraya yürüyor olmasıdır önemli olan. Orada ne yaptığı önemli değil. Fişlenmeyi göze alarak yürüyorlar! İnsanlar oraya gidip Ata’ya ağlamıyorlar, yaşananlara isyan ediyorlar. Ebulfeyz Elçibey’in ziyaretine bakın. O da Ata’nın huzurunda ağlıyor, “Ben milletime hizmet edemedim” diye ağlıyor. Verdiği kavganın yetersizliğine ağlıyor. Bizim yaptığımız da odur. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demenin bir yoludur o ziyaretler. Tabi o sloganda birilerinin sandığı gibi militarist bir söylem falan yok. Bu, insanların dillendirdiği kararlılık ifadesidir. Ben mücadele edeceğim, ben icap ederse ölümü göze alacağım demektir. Ama bu söylemi birileri alır ve bunun asker sevicilik olduğunu söyler, darbeci zihniyet olarak anlatır. Zaten anlatmazlarsa şaşmak lazım buna. Fakat asıl olan CHP tabanının ne söyleyeceğidir. CHP tabanı, AKP’nin ve yandaşlarının saldırılarına boyun mu eğecek yoksa kendi evlatlarına mı sahip çıkacak. Merakla beklenen cevap budur.

-Hemen her siyasi partinin sahip çıktığı 2023 yılına dair CHP’nin vizyonu nedir?

-2023, AKP’nin iddia ettiğinin aksine CHP’nin ufkudur. O sembolik tarihler, önemli dönemeçler sadece tek taraflı çalışmaz. 100. yıl Cumhuriyetin değil, birilerinin sonudur. Buna millet karar verecektir. Ancak, AKP’nin kendi dindaşlarını, mezhepdaşlarını, kendi dünya görüşlerini savunanları kapsamına alarak tanımladığı milletten değil, 76 milyondan bahsediyoruz. Bir ve eşit olarak... CHP’ye oy veren yaklaşık 12 milyon insan direniyor. Bu direniş 2023’e götürecek bizi. AKP’yi yoran, yanlışa sevk eden, bacaklarını titreten de bu. Biz 21 milyon insanın neden AKP’ye oy verdiğini biliyoruz, ama AKP 12 milyon insanın neden CHP’ye oy verdiğini hala anlamadı. Bizim gücümüz burada. Biz şunu diyebiliyoruz: “Ekonomik kriz olursa AKP güç kaybedecek.”, ama AKP, ekonomi iyi giderse CHP’liler bize oy verecekler diyemiyor. Bizim gücümüz bu olacak. Ve 2023 yeniden doğuşa şahitlik edecek.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 4 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

deniz günal { 06 Ocak 2015 05:50:00 }
son zamanlarda okuduğum en özlü yazı. söyleşiyi yapan gazeteciye ve Tayfun Şahin'e teşekkürler.

çok önemli tartışma alanları yaratabilecek bir söyleşi. dolu dolu tam hedeften saptamaları var Tayfun'un ve lafı dolandırmadan söylüyor. Genç aydınımızı ayrıca kutluyorum.

Ülkemizin siyasetin içinde görmek isteyeceği bir kişi olduğunu düşünüyorum.

melbourne'dan selam ve sevgilerimle
deniz

Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git