|
Bursa’nın yalnız ve çaresiz tramvayıKategori: Günün içinden notlar | 1 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 16 Kasım 2014 15:34:26 Tramvay Osmangazi’den Çarşamba-Merinos’a geliyor. Ardından Stadyum, sonra Altıparmak. Çatalfırın, Timurtaşpaşa, Ulucami, Heykel... Yine Osmangazi. Bir daha Çarşamba-Merinos. Stadyum. Altıparmak. Yeniden... Kaçışı yok. Dönecek dolaşacak. Bu bir çaresiz tramvay, bir yalnız tramvay. İpekböceği adını vermişler bu küçük tramvaya. Yepyeni, gencecik bir tramvay İpekböceği. Ama bir şey var onda... Sanki vaktinden önce yaşlanmışlık gibi, hüzün gibi.
Bursa’nın adı güzel tramvayı bana bu duyguları veriyor. *** Geçen yılın Bursa gezisini anımsıyorum, henüz tramvayını keşfetmediğim Bursa’yı. Taksi Bursa’nın tanımadığım yeni semtlerinde ilerliyordu. Sürücümüz anlatıyordu. “1950’de babam İskeçe’den geldiğinde, Bursa’nın bu Zafer Meydanı var ya, sazlıkmış daha. Bir Tophane varmış, bir de Kayahan civarı.” Elini dışarıya doğru sallıyor. “Bak tramvayımız da geçiyor. Çok değişti Bursa. Buralar bomboşmuş o zamanlar. Yukardan kuş bakışı baksan, üç ev orada, beş ev burada, o kadar.” “Burda piknik alanı vardı giderdik. Paşabey’in evi vardı.” diyor annem. Geçen yıl, seçim öncesi günler. Önde babamla sürücünün sohbeti politikaya dönmüş. “Bunların utanması kalmadı.” diyor sürücü öfkeyle, “Hayasız adamdan kork demiş Peygamberimiz. Dünyanın direği, kainatın direği adalet. Rahman suresinde dört kere adaleti uygulayın diye emir veriyor. Yapıyorlar mı? Birincisi doğruluk, ikincisi adalet. Biri olmadan öbürü olmaz.” Boşveriyorum politikayı. Bursa’yı seyrediyorum camdan. Altıparmak’tan Heykel’e defalarca yürüdüğümüz, Koza Han’ında çay içtiğimiz, Kültürpark’ta çocukluğun şen kahkahalarıyla koşturduğumuz Bursa. Zeki Müren’in Kültürpark’ın gazinosunda özel programlarda şarkı söylediği yıllar. Yaz tatillerimin, Şubat tatillerimin Bursa’sı. Otobüs yaklaşırken Uludağ’ın eteklerine yayılmış şehir karşılardı bizi. Akşam üzeriyse evlerin ışıkları yanmaya başlamış, sarı yıldızcıklar serpilmiş olurdu tepelere. Uludağ’ın göz kırpan neşeli pırıltısına, yeni başlayan tatilin hazzı karışırdı. Anneanneyi, teyzeyi görecek olmanın, yaşadığımız şehirden başka bir şehre gidiyor, günlük yaşamın tekdüzeliğinden uzaklaşıyor olmanın heyecanı karışırdı. Bayılırdım o görüntüye. Şimdi, artık anneannemin olmadığı, teyzemin hasta yatağında yattığı evde uyanıp, camdan bakıyorum. Gece yarısını çoktan geçmiş. Karşı apartmandaki gelinlik mağazasının gece saat 10’a dek ahenkle oynaşan sarı, mavi, mor ışıkları sönmüş. Küçülüp büyüyerek, yer değiştirerek gözünüzü alan ‘İmalattan halka. 500 liradan başlayan fiyatlarla’ yazısını okuyamıyorum. Artık seyrekleşen ama hala ani bir homurdanmayla geçip giden arabalar uzaklaştığında, dışarıda, aşağıda bir yerlerde, minicik sigara ateşini seçiyor gözlerim. Gecenin iki buçuğunda üç delikanlı Kaymakamlık’ın bahçesindeki sıralardan birine oturmuş sohbet ediyorlar. Kim bilir ne heyecanlandırmış onları, birbirine karışmış genç ve coşkulu sesler camın ardından bir uğultu gibi ulaşıyor bana. Bu ev gecenin en karanlık saatlerinde bile ışıkla dolar. Caddede bir araba her zaman vardır. Sarı sokak lambalarının, büyüklü küçüklü sıralanmış tabela ışıklarının altında bir araba, caddenin boş ve yalnız kalmasına dayanamazmış gibi yavaşça geçip gider pencerenin önünden. Gelinlik mağazasının mavi mor ışıkları uykuya çekilmiş, şimdi yalnızca beyaz ve parlak. Sahi ne denli çok gelinlik mağazası var Altıparmak’tan Heykel’e gidene dek. Her adımda bir tane. Bu mağazaların hepsinin geçinecek kadar gelinlik satabildiğine ya da kiralayabildiğine inanmak zor. Bugün gördüm, yeni bir tane daha açılıyor ötekilerin yanına. Hazırlıklarını yapıyorlardı. Sanki herkeste bir evlenme telaşı. Hayat her zaman kıpır kıpır camın öte yanında. Pencerenin yanındaki koltuğa oturup dışardaki devinimi seyretmeyi severim. Yürüyen, gezinen, bakınan, konuşan insanlar. Simitçi. Ayakkabı boyacısı. Mağazalar, küçük dükkanlar, büfeler... Leblebiden baklavaya; lahmacundan Bursa’nın ünlü tahinli pidesine; terlikten tansiyon ölçen alete kadar her şey. İçerisi hiç boş kalmayan çay ocağı. Çayını alıp, hemen yandaki kaymakamlık binasının bahçesine geçen, tahta sıralara oturan, yanına bir sigara yakan erkekler, kadınlar. Dışarı çıkıp biraz yürüyünce, daracık Bursa sokakları. Bana çocukluğumun Bursa’sını anımsatıyor bu sokaklar. Yıllar içinde hiç değişmemiş gibi kimisi. Kediler uyukluyor güneşli kapı önlerinde. İki büklüm bir dede yürüyor torunuyla birlikte. Sanki yanlarına gitsem, çocuğun elinde bir paket leblebi tozu göreceğim. Yenilenmiş ve şimdi kafe- lokanta olarak kullanılan bir evin fotoğrafını çekiyorum. Hemen arkamda aylaklık eden iki gençten biri “Geçende de İtalyan turistler çekti bunun resmini abla,” diyor. “Resimde amma da güzel görünüyor ha! Biz burda bakmıyoruz bile, kıymetini yabancılar biliyor.” *** Bir başka gün, başka gece. Günün son seferine hazırlanan küçük, yorgun tramvaydayım. Birazdan kalkış saati olacak. Uykuya çekilmeden önce yalnız ve sessiz yol alacak gece sokaklarında. Her gün taşıdığı binlerce insanın can yanığı mı bu küçük tramvayı böyle hüzünlü kılan, yoksa ona biçtikleri bu bitmeyen döngü mü? Belki de ben yakıştırıyorum ona bu hüznü, bu yılın Bursa günlerinin bende bıraktığını yansıtıyorum. Çantasını bir o omuzuna bir öteki omuzuna atan, uzun saçlı genç kızla, daracık tişörtünde ‘Think outside the box’ yazan delikanlı kapının hemen dışında konuşuyorlar, gülüşüyorlar. Neden girip oturmuyorlar? Belli ki, yalnızca biri binecek tramvaya ve ayrılmak için son anı bekliyorlar. Belki onların neşesi İpekböceği’ne de bulaşır. Tam kapı kapanmak üzereyken kız içeri atlıyor, cam kenarında bir yere oturuyor. Tramvay ilerliyor, delikanlı dışarıda aynı hızla yürüyor. Kız gülümseyip el sallıyor. Tramvay hızlanıyor, delikanlı da. Kız yüzünü artık karşıdaki ışıklara çevirmiş. Delikanlınınsa gözleri hala kızda. Bir an koşuyor, duruyor. Öylece bakıyor. Sonra görünmez oluyor.
YorumlarŞule
{ 17 Kasım 2014 19:25:35 }
Çok güzel bir yazı ama taksici hafifçe atmış"hani biz çocukken buralar hep tarlaydı"Reyhan Zafer meydanının hemen arkası Bursanın en eski semtlerindendir, az altı Taya Kadın, bayırdan inerken Çatalfırın, Altıparmak,..sonbaharda hele lodosta ne güzeldir, yazı Bursayı çok özletti birden..
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|