A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

“Beklemek, direnen bir umuttur bizler için...” 12 Eylül’ün geride Bıraktığı Çocuklar

Kategori Kategori: Söyleşi | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Hatice Deniz | 12 Eylül 2014 14:35:57

“Genç bir kızım. Babamı hiç öpmemişim. Böyle bir haksızlık olabilir mi?” Senem Babaoğlu’nun 12 Eylül döneminde hapse atılan babasıyla olan ilişkisini tanımladığı cümleyi okuduğumda garip bir sızı hissettim içimde. Belki de, üzerine koca koca kitaplar yazılan, herkesin büyük kelimelerle, iddialı cümlelerle konuşmaya alıştığı darbeleri, en yalın anlatan cümle buydu. Birileri büyük kavgaların, büyük hesaplaşmaların derdindeyken gözden kaçan şey belki de, en saf haliyle insandı.

Dört yaşındayken babası hapse atılan bir çocuğun hayatından çalınan şeylerin listesini yapmak için kalem kâğıdı elime aldığımda sayfaların yetmeyeceğini de hemen anladım. Bu röportajı yapmama sebep olan duygu da buydu bence.

Gerçekten babası elinden alınan bir çocuk için nasıl bir liste hazırlanabilirdi?

Senem Babaoğlu, babası 12 Eylül’de uzun yıllar hapis tutulurken bir çocuk olarak yazdığı mektupların peşine düşüyor. En saf, en temiz haliyle kaskatı duran hapishane duvarlarında bir çatlak yaratıyor mektuplar. Yazılan mektupların, babayla kızın arasında kurulan o biricik iletişim aracının kendisi gibi pek çok çocuğun da tek nefes alma imkânı olduğunu düşünüyor.
Bugünlerde, tıpkı kendisi gibi mektuplara sığınan şimdi her biri orta yaşlarını yaşayan çocukların hikâyelerini araştırıyor.

Mektuplarda yazılan her bir kelimenin, her bir şiirin kaybolan çocukluğu geri getirmese de acılara kabuk bağlatabileceğine inanıyor. 12 Eylül darbesinin yıldönümünde, darbenin bedelini bir çocuk olarak ödemenin nasıl bir şey olduğunu konuştuk.


- Sizin hikâyenizin de yer aldığı “Keşke Bir Öpüp Koklasaydım” kitabını okurken hapis cezasının bireyi aşan bir etki yarattığını düşündüm. Babanız, devrimci mücadeleden ötürü hapse atılmış ama yazdıklarınıza bakınca aile olarak sizin de cezalandırıldığınızı görüyoruz. Küçük bir çocuk olarak sizin cezanız neydi?

- 12 Eylül 1980 darbesi Türkiye yakın tarihinin en sancılı dönemine işaret eder. 71 bin kişi TCK'nın 141, 142, 143 ve 146. maddelerinden, 98 bin 404 kişi " örgüt üyesi olmak" suçundan yargılanmıştır. İnandıkları uğruna mücadele eden onlarca insandan ve geride kalan ailelerinden söz ediyoruz. Kaldı ki uzayan mahkemeler, uzun tutukluluk süreleri, sistematik olarak uygulandığı bilinen işkenceler ile bu bireyler hiçleştirilmek istenirken, aileleri için de demokrasi rafa kalkmıştı. Yani aile olmak, baba-kız olmak gibi en doğal, en insani haklarınız rafa kaldırılmıştı. Sizi, size yabancılaştırmak istemek en büyük ceza değil midir?

- Eşlerini görmek için hapishane duvarlarından içeri bakmaya çalışan kadınların her gördükleri kel kafalı adamı kendi eşi olarak gördüğünü oysa eşlerinin o anda işkencehanelerde olduğunu söylüyorsunuz. Peki bir çocuk olarak sizin tutunduğunuz şey neydi? Siz neye bakınca babanızı gördüğünüzü düşünüyordunuz?

- Tutunduğum tek şey mektup beklemekti. Yıllar sonra annem, çocuk hallerimle özenle saklamaya çalıştığım mektupları bana teslim edince kaybettiğim bir hazineyi bulmuş gibiydim. Elbette ilk önce mektuplarımla yüzleşmemi tamamladım. Toplumun birçok konuda gerçekleştiremediği yüzleşmeleri yaşadıklarınızla, tanıklıklarınızla gerçekleştirmek zorunda olan yine siz oluyorsunuz. Yüzleşmelerini tamamlayamamış bir toplum tam olarak toplum olamamıştır. Yüzleşmeler olgunlaşmaların en ağır şartıdır. Size miras, gölgesinde kalmış bir çocukluk olunca, elle tutup gözle gördüğünüz tek gerçeklik de, tek baba da mektuplarınız oluyor.

- Babanızla mektup yoluyla satranç oynadığınızı okuduğumda oldukça şaşırdım. Mektuplar gerçekten insanın bütün iletişim ihtiyacını karşılayabilir mi? Bütün sempatikliğine rağmen mektuplar aynı zamanda dokunamamanın, koklayamamanın, sarılamamanın da ifadesi değil mi?

- Mektuplaşmak insana çok şey öğretir. 11 yaşına kadar mektuplarla geçmiş bir çocukluk umutlu bir bekleyişin en yalın, en naif şeklini ifade eder. Elbette aile olmak, aynı çatı altında yaşamak ile başlar ve devam eder. Bu sebepten mektuplar ile kurulmuş bir iletişim hiçbir zaman tamamlanmış ya da ileride tamamlanması mümkün olan bir iletişim şekli değildir. Şartların size dayattığı bir iletişim yoludur. 12 Eylül'ün en derin tahribatı, geride kalan aileler ve çocukları için budur. Şah-mat duygularının sevincini-hüznünü babanızın boynuna sarılarak ifade etmek mektuplarla mümkün değildir ama mektuplarla satranç öğrenmek ve oynamak öylesine mümkündür ki... Her mektubun kenarına yan yazılmış rakibinizin yaptığı yeni hamle umuttur... Beklemek direnen bir umuttur bizler için…

 - Sanırım çekilen acıların iki yüzü var. Birinci yüzde; ölçülebilen, ifade edilmesi kolay şeyler bulunuyor. Örneğin hapis yatılan süre… 7 yıl dediğinizde zihnimiz bir ölçü koyuyor. Ancak ikinci yüzde; ölçülemeyen acılar var. Mesela size âşık olduğu için okul müdürü tarafından tartaklanan çocuğun durumu. Ve sizin yıllar sonra bu olayı öğrenmenizle beraber döktüğünüz gözyaşları… Mahkeme kararlarından bağımsız olarak verilen bir ceza değil mi bu? Asla sonu gelmeyecek, müebbet bir cezalandırma mı söz konusu?

- Ortaokul çağlarında bir çocuğun, okul müdürü tarafından tartaklanmasını yıllar sonra öğrenmek ilk başta bende şaşkınlık yaratmıştı. Yaşanılanları acı diliyle ifade etmeyi aslında çok seven ve tercih eden biri değilim. Bu olayın da bize tüm yaşatılanların da toplumsal algılar, önyargılar sebebi ile olduğunu düşünüyorum. Muhtemeldir ki o müdürün bana gizli, diğer öğrencilere açık olan tavrından ötürü birçok çocuk benimle arkadaş olmamıştır. Zaten ben de babası sakıncalı bir kız çocuğu olarak büyümenin tüm zorluklarını yaşadım. Baksanıza bildiğim ve bilmediğim hikâyeler biriktirmişim. Aslında haksızlığı, hukuksuzluğu, baskıyı ve zulmü uygulayan her kurum ve her birey cezalıdır. Faili olmayan haksızlıkların hesabını sormak zaten çok mümkün değil. Belki toplumsal farkındalıkları arttırarak gizli kalmış her zulme söyleyecek bir söz bulabileceğiz.

- Yaşadıklarınızı birileri bilsin ve her şey kolayca unutulmasın diye “Gölgende Çocuk Olmak” isimli bir proje üzerinde çalıştığınızı biliyorum. Sizin cümlenizle sorarsam “Bir şeyin gölgesinde çocuk olmak mümkün mü?”

- Ben bir dönemin gölgesinin çocuğuyum. “Gölgende Çocuk Olmak Projesi” de benim çocuğum. 2009 yılında gölgeden aydınlığa doğru yürüyen bir hikâyesi var. 12 Eylül döneminde anne-babası cezaevinde olan çocukların hikâyelerine uzanıyor, mektuplar üzerinden kurulan yaşamlara ışık tutmayı amaçlıyor. En büyük travmalar yüzleşerek aşılır diyip acılara dokunuyor. Mektuplara vurulan "görülmüştür" kaşesi, toplumun   hafızasında bir yer açsın istiyor. Çocuk olma hakkı, aile olma hakkı, baba-kız olma hakkı herkes için en insani, en kutsal haktır ve darbenin iyisi kötüsü olmaz diyor. Baba, kız çocuklarının dünyasında yitikse babalarının varlığı ile tamamlanamamış kızlar hayata karşı savunmasız, ürkek kalırlar. Darbenin böyle bir hakkı olamaz, olmamalı.

- Sizi dinleyince darbenin asıl mağdurunun hapishanede yatanlar mı yoksa geride kalanlar mı olduğuna karar veremedim. Sizin açınızdan 12 Eylül bitti mi?

- Hayır bitmedi. Toplumsal hafıza olmadıkça da biteceğini sanmıyorum. Takipçisi olduğumuz bir dava sürecini yeni bitirdik. Sıra, illerde devam eden işkence davalarında… Görünen o ki onlarda da istenilen neticeye ulaşılamayacak. Babam, bir röportajında "bizler bu tiyatronun gönüllü oyuncularız" demişti ve 12 Eylül duruşmalarında müdahil avukat olan babam Fikret Babaoğlu "Aslında sonucu belli bir davayı götürüyoruz. İstediğimiz yargılamayı yapamadık. Evren ve Şahinkaya, 146. madde ile yargılanıyor. Savcı da o maddeye göre kararını okuyacak. Mahkeme yargılama yaptım demek için 146. maddeden ceza verecek. Bu sonuç mağdurları tatmin etmeyecek." demişti. Ama sonucu belli davaların da takipçisi olmak gerekir.

- Adı darbe olmasa da hukuksuzlukların yoğun olarak yaşandığı bir dönem yaşıyoruz. Binlerce insan siyasi davalar nedeniyle hapis yatıyor, sevdiklerinden ayrı kalıyorlar. Ama üzülerek görüyorum ki, yaşanan bütün acılar belli kişilerin ya da grupların sorunu olarak görülüyor. Bu toplum, başkasının acısına ya da haksızlığa uğrayan başkalarının dertlerine ortak olabilecek mi? Acıların her insanda aynı etkiyi yarattığını anlayabilecek mi?


- Halen yaşanılanlar ve insanların acıları kavrayış şekli, yüzleşmelerini henüz tamamlayamamış bir toplumdan kaynaklanıyor. Acıların ortaklaşabilmesi,  kutuplaşmaların aşılması ile mümkün kılınabilir. Bunun için şimdilerde 30'lu yaşlarınız aşmış birçok kişi çeşitli projeler yürüterek toplumsal farkındalığı arttırmayı amaçlıyor. Bu yıl 12 Eylül'ün 34. yılı ve biz "Çocuklarız Bir Aradayız İnisiyatifi"  olarak 3 gün sürecek etkinlik hazırladık. Amacımız bir arada olarak daha  güçlü bir ses çıkartmak ve toplumun hafızasında farklı bir pencere açmak.

- Son olarak geleceği sormak istiyorum. Mektuplar üzerinden bir iletişime mahkûm edilmiş bir neslin çocukları olarak sizler. Geleceğe, örneğin 2030 yılına, 12 Eylül darbesinin 50. Yılına bir mektup yazsaydınız neler söylerdiniz? Kendinize, babanıza ya da topluma ne yazmak isterdiniz?

- 12 Eylül 'ün 50.yılında o zamana kadar yaratmak istediğimiz farkındalıklar neticesinde toplumun biz geride kalan çocuklara bir mektup yazmasını isterdim. O zaman tüm acılar ortaklaşmış olurdu.

- Teşekkürler. Biz de 12 Eylül mağduru tüm çocuklar adına halkımızı aşağıda ilanı bulunan etkinliğe katılmaya davet ediyoruz. Umarım Türkiye demokrasisi bir daha darbelerle ve darbe acısıyla karşılaşmaz.

Senem BABAOĞLU’nun iletişim Bilgileri:
Twitter-@SenemBabaoglu
Facebook: Senem Babaoğlu
E-Mail: senembabaoglu@gmail.com




Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 5 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







YILMAZ GÜNEY’E DAİR ekitab
Dünya Sağlık Örgütü: Yeni Kovid-19 varyantı ölümleri arttırabilir.
Yazarlarımızdan Sevgili Aykut Yazgan’ı kaybettik
Yurt dışına göç eden Türk vatandaşları: 2022'de son 7 yılın rekoru kırıldı
Milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bilgileri bir internet sitesinde!

Türkiye’de 21 yılda 15 bini aşkın arazi, 289 bini aşkın konut ve işyeri yabancılara satıldı
FRANSA İKTİDAR CEPHESİ DERSLERİ HAL VE GİDİŞ: SIFIR
YA HABİBİ... BURASI FRANSA: NANTER’DE BİR POLİS BİR ÇOCUĞU ÖLDÜRDÜ... NAHEL M. 17 YAŞINDAYDI...
Kahovka barajının yıkılmasının vahim sonuçları
Katar Gate: AP'deki rüşvet skandalında Türkiye bağlantısı

Birleşmiş Milletler’den 48 ülke için korkutan rapor
Daron Acemoğlu: Türk halkını zor günler bekliyor
Türkiye’de yıllık et tüketimi 10 kg dan az
Çin Alman otomobillerini tahtından ediyor.
Acemoğlu: 15 yıl Türkiye için fırsat penceresi bunu harcarsa sonu trajik olur

ANA(KADIN)LARIN SESİ
Dünya genelinde kanser vakalarında büyük artış
İnsan vücudu ne kadar sıcağa dayanabilir?
Para, Bir İnsanı Elit Yapar mı?
2023 FIFA Kadınlar Dünya Kupası’nda rekor bekleniyor

"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL
REMZİ RAŞA’YI ANMAK İÇİN
GREV HAKKI TARTIŞILIYOR, TANINIYOR
“İŞÇİLER SAHAYA İNMELİ”, BÜLENT ECEVİT’LE SÖYLEŞİ

SABİTESİZ GÖRECELİ OLABİLİR Mİ?
Ana gibi yar, Anadolu gibi diyar olmaz
HÜMANİZMANIN KANITLANMASI
YABANCILAŞMA
GERÇEK FELSEFE

Kuzey Denizi'nde sızıntı korkusu
AKBELEN ORMANI DİRENİYOR
Akbelen Ormanı'ndaki çevre direnişi
WMO aşırı sıcaklarda kalp krizi ve ölüm uyarısında bulundu
2023-2027'de dünya genelinde rekor hava sıcaklıkları görülebilir

Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar
Sanal Gerçeklik, Artırılmış Gerçeklik , Metaverse, Sanal Uzay Nedir?
Apple'dan iPhone Uygulamalarına Dev Zam: 1 Dolarlık Uygulama 17 TL Oldu

İnsanların ataları 'yeryüzünden silinme noktasına gelmiş olabilir'
Buz adam Ötzi Anadolulu çıktı
Güneş fırtınaları bizim için ne anlama geliyor?
Eratosthenes MÖ 3. Yüzyılda dünya'nın çevresini nasıl ölçtü?
Leonardo da Vinci'nin annesi Çerkes bir köle

Türkiye Avrupa’da lider, dünyada 14. Sırada
Türkiye'de su krizi araştırması yayımlandı
Suudi Arabistan yüzlerce göçmeni öldürdü
Yalan haberlere neden inanıyoruz?
Gençlerin yüzde 63'ü Türkiye'den gitmek istiyor.

Göbeklitepe'deki son keşifler ne anlama geliyor?
AYKUT YAZGAN’I OKUMAK
Megapik “Yeniden” adlı kitabın yazarı Dr. Meltem Hınçal ile bir söyleşi....
Mektub var, Ragip Duran’dan
Türkiye’de farkında olmak ya da olabilmek...

BOTAN ÇAYI
7 Harika
Bir Yabancı Gibi
SOKRATES
EFLATUN

Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi
Dünyanın İlk Destan Kahramanı: Gılgamış
Antik Çağlarda Kendi Memleketlerine Karşı Savaşan Paralı Askerler
Sümer Atasözleri ve Özdeyişler
Museviliği benimsemiş tek Türk devleti : Hazarlar


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git