CNN muhabiri Ivan Watson bu yıl 31 Mayıs’ta, Gezi’nin yapılamayan anmasını görüntülemek için Taksim Meydanı’ndaydı. Canlı yayınının ortasında polisler adamı tartakladı, kendi deyimiyle “kıçını tekmeledi” ve gözaltına aldı. Türkiye’de gazeteciliğin durumunun özeti işte budur. Eğer bu ülkede gazetecilik yapmaya çalışıyorsanız hükümetin size yapacağı muamele benzer olacaktır.
Bundan tam bir yıl önce, Watson ile aynı mekânda serbest gazetecilik yaparken gözaltına alındım. Aradan geçen bir yılda değişen bir şey olduysa, o da Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin baskıcılığı oldu.
S
uçlama düştü, yasak kaldı
Polis ablukası nedeniyle yayında Watson’un arkasında sessiz ve sakin bir görüntü veren Taksim Meydanı bundan bir yıl önce bambaşka bir görünüme sahipti. Kentin merkezindeki nadir yeşil alanlardan birine yapılacak dev bir alışveriş merkezine yönelik protestolar polisin vahşi ve agresif baskısıyla karşılaşmıştı. Yaklaşık bir haftalığına katılabildiğim protestolarda, polisin yanımdaki insanları plastik mermi ve kimyasal gaz fişeğiyle vuruşuna tanık olmuştum. Sokaklarda aşırı gazdan ötürü çocuklar bayılıp yere düşmüştü gözlerimin önünde.
Bu tanıklığımın yalnızca bir hafta sürmesi ise benim verdiğim bir karar değildi. Bir gün sokak çatışmalarını izlerken iki sivil giyimli polis bana aniden saldırdı ve 11 Türk ile birlikte gözaltına aldı. Ivan Watson kısa sürede serbest kaldığı için şanslıydı. Ben üç gün boyunca alıkonulduktan sonra ülkeden sınır dışı edildim. Hakkımdaki bütün suçlamalardan beraat etsem de sınır dışı edilirken verilen bir yıllık giriş yasağı kaldırılmamıştı.
“Yabancı ajanlar”
Gezi Parkı eylemleri denilen bu protestolar sırasında 153 gazetecinin yaralandığı, 39 gazetecinin gözaltına alındığı hesaplanıyor. Bu rakamların dışında bir de gözaltına alınan ve/veya sınır dışı edilen yabancı gazeteciler var. Bütün bunlar hükümetin baskı planlarının bir parçası. Hükümet ince hesaplarla bir siyasi oyun oynar gibi hareket etti ve en sonunda protestocuların yabancı ajitatörler tarafından tahrik edildiğini ilan etti. Yabancı gazetecilerin tutuklanması ve sınır dışı edilmesi de hükümet ve elindeki basın gücü tarafından “işte provokatörler” diye duyuruldu.
Hükümet bilgi istemiyor
Bu yaşananlar Türk hükümetinin halkın bilgiye erişmesini engelleme politikasından bağımsız olarak düşünülemez, hatta onun yalnızca küçük bir parçasıdır diyebiliriz. Hükümet gazetecilerin halka bilgi vermesini istemiyor, bu yüzden Türkiye 2013’ü dünya hapisteki gazeteciler birinciliği ile kapattı. Son bir yılda medya sektöründe yaşananlar ise gazeteciliğin geleceğinin karanlık olduğunu gösteriyor. Bu ülkede Mart ayında YouTube ve twitter’ın bile yasaklandığını hatırlatmak isterim: Birincisi devletin üst düzey yetkililerinin Suriye ile ilgili kirli savaş planlarının yayınlanması nedeniyle, ikincisi ise Erdoğan ve çevresinde dönen yolsuzluk zincirine dair bilgilerin yayılmasını engellemek için. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün basın özgürlüğü endeksinde Türkiye’yi 180 ülke içerisinde 154. sıraya yerleştirmesi boşa değil.
Sınır dışı edilmemin üzerinden bir yıl geçmesinin ardından artık Türkiye’ye girmekte özgürüm. Böylece Türk yetkililerin işlediği suçları ortaya çıkarmaya devam edebilirim. Ancak Türkiye’de bu imkânı bulamayan gazeteciler de var: Siyasi düşünceleri nedeniyle yıllarca neyle suçlandığını bile bilmeden hapiste yatan, çıkınca iş bulamayan veya hükümeti tatmin etmek için patronlar tarafından işten çıkartılan gazeteciler.
SARAH OLSSON*
Çeviren: Onur Erem
*Gezi eylemleri sırasında fotoğraf çekerken sivil polisler tarafından işkence ile gözaltına alınıp sınırdışı edilen İsveçli gazeteci, Fria Tidningen Dünya Haberleri Editörü.